Top
10/02/2024

Dirençli Şehirler, Daha Sağlıklı Yerel Kalkınma

Türkiye Yüzyılı hedeflerinin yerel ayaklarını da güçlendirme zamanı. Bu doğrultuda da 2023 genel seçimlerinden sonra, şimdi yerel kalkınmaya daha fazla odaklanma; yerelden kalkınmayı yeniden düşünme, yerel ve bölgesel kalkınma hedeflerine odaklanma zamanı. Şehirlerin, kent ve kasabaların, bölgelerin potansiyellerinin harekete geçirilmesi bu noktada özel önem arz eder.

Yerelden kalkınmayı merkezine alan; kurumsal ve ekonomik kapasitesi, altyapısı ve teşebbüsleri güçlü şehirlerin planlanması bu yüzden önemli. Bu açıdan, doğal afetlere ve iklim değişikliği gibi risklere karşı da dayanıklı, dirençli yeni şehirler oluşturulması; dijital ve akıllı teknolojilerle entegre, hayatı kolaylaştıran yeni uygulamaların da şehir yaşamı ve düzenine kazandırılması artık zaruret arz etmektedir.

Yerelden ulusala, ulusaldan küresele doğru uzanan küresel rekabete açık, şeffaf ve sürdürülebilir kalkınma hamleleri ve ekonomiler ancak sağlam yerel ayaklar üzerinden yükselebilir. Kentlerin ulaşım, altyapısı, sağlık, doğa ve turizm altyapıları; marka değeri ve yaşam kalitesi yüksek şehirler, kalkınmanın da daha sağlam temeller üzerinden yükselmesinin teminatıdır.

Bu amaçla da (bugün Türkiye'nin yapmaya çalıştığı gibi) yeni bir kentsel dönüşüm seferberliği başlatılması; çevreye saygılı, akıllı ve sürdürülebilir yeni şehirler inşa edilmesi önemli bir öncelik haline gelmiş durumdadır. Bölgesel büyük projelerle, hem yerel yaşamın kalitesi ve standartlarının artırılması hem yeni istihdam fırsatları yaratılması hem de köylerden ve küçük şehirlerden göçlerin önüne geçilmesi gereklidir.

Yaşanabilir, sağlam şehirler ve güçlü bir altyapı, ulusal kalkınmanın da olmazsa olmazıdır. Nitekim yerel ayakları sağlam olmayan makro programların başarıya ulaşması mümkün değildir. Yerel yönetimlerde de kurumsal kalitenin ve kapasitenin geliştirilmesi elzemdir.

Kentsel Dönüşüm Önceliği
Yeni dönemde küresel siyaset ve ekonomi-politikte daha merkezi konumunda olması beklenen Türkiye'nin, küresel ticaretten ve ekonomik üretimden hak ettiği payı alması için temellerin, yerel sac ayaklarının da sağlamlaştırılması elzemdir. Ancak Türkiye'nin deprem gerçeği önemli bir handikap olmaya devam etmektedir.

Ülke nüfusunun yüzde 71'i ve topraklarının da yüzde 66'sının hala 1. veya 2. deprem kuşağında bulunduğu gerçeği göz önüne alınırsa; depremlerin, kentsel dönüşümün ve yerel altyapıların sağlamlaştırılması konusunun uzun bir dönem daha öncelikli bir konu olmaya devam etmesi gereği daha açık ortaya çıkmaktadır.

Bunun yanı sıra, Türkiye'de özellikle de geçmişte daha baskın olan algı belediyeciliğinin ve farklı ajandaların başarısız belediyecilik tecrübelerine ek olarak; depremler sonrası altyapı tahribatı, yollar, sağlık, elektrik, iletişim, gıda ve konut arzı başta olmak üzere, üretim kapasitesi, fiziksel yapı stoku ve sermaye de ciddi zararlar görmüş durumdadır.

Türkiye'nin GSYH'sinin yüzde 10'unu etkileyen 6 Şubat depremleri, Türkiye ekonomisine ve bütçeye 100 milyar doların üzerinde ilave yük getirmiş durumdadır. Bugün, bir taraftan bu depremin yaraları sarılmaya çalışılmakta, öte yandan yeni depremlere direnç ve afetlerle mücadele kapasitesinin, kurumsal kalitenin artırılması çabaları yürütülmektedir.

Bu yüzden de deprem sonrası yeniden inşa ve kentsel dönüşüm, bugün yerel altyapının sağlamlaştırılması çabalarının da merkezindedir. 600 binin üzerinde deprem bölgesi konut ihtiyacına ek, kentsel dönüşümle yenilenmesi gereken milyonlarca konut daha beklemektedir.

Tüm bu süreçlerin merkezindeki inşaat sektörü de dolaylı ekonomik etkileri ve istihdam boyutları ile Türkiye ekonomisi için hala fazlasıyla önemli sektörlerden biridir. Ancak hızla artan maliyetler nedeniyle uzun bir dönemdir zayıf seyretmektedir. Çin'deki gayrimenkul sektörü balonunun patlaması da inşaat ve gayrimenkul sektörlerine yönelik algıyı olumsuz etkilemiş durumdadır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp