Güneş dünyayı yavaş yavaş selamlamaya hazırlanırken seher vakti gelmeye yakın sabah ezanları kulaklarımızda o müthiş ezgisiyle masaj yaparcasına yankılanıyor. Seslerden rahatsız olan ‘daha erken’ diyen, kulaklarını yastıkla kapatan bir kısım insanlara ‘namaz uykudan daha hayırlıdır’ diye haykırılması da enteresandır.
Günde beş vakit okunun ezan, öğle vaktinde herkesin dünyevi meselelere daldığı anda yine, “haydi bırakın dünya işlerini koşun Allah’a” diyen “Tek kurtuluş onun yolu. En kârlı iş Allah’ın yolunda gitmek, haydi insanoğlu haydi namaza” diye çağırıyor…
Derken zaman ilerliyor ve gün yarılanıyor artık. İkindi vakti yaklaşıyor. İnsanlar tüm gayretleriyle dünya için koştururken, işlerini toparlamaya çalışırken akşama hazırlık yapılırken öğle vakti okunan ezanları işitmeyenlere işitemeyenlere yeniden hatırlatılan bir ses “Allah birdir, Allah büyüktür… Ondan başka İlah yoktur diyor” deniliyor, anla insanoğlu artık anla.
Ve artık bizleri ve mavi gezegen dünyamızı sabah selamlayan güneş, artık gününü tamamlamaya ve dünyayı karanlığa terk edecek şekilde vedalaşıyor.
Akşam olurken okunan ezan bu sefer daha hızlı veriyor mesajını. Neden acaba? Neden böyle yapıyor, düşündük mü hiç?
Ve zaman ilerledikçe yatsı vakti geliyor… Bir ölü gibi uykuya dalmadan önce Allah’a ibadet etmeye onun huzuruna günün sonunda çıkmaya çağırıyor insanlığı, yatsı ezanı. “Bir daha uyanmayabilirsin hadi?” diyor ve kalplere iniyor o manevi çağrı…
Ezan ki, günde beş vakit Allah’ın birliğini, Peygamberimizin Allah’ın kulu ve resulü olduğunu telkin eden ulvî bir çağrı… Ezan ki, dünyevi işlerimizi bir kenara bırakarak günde beş vakit bizleri aynı istikamete Allah’ın huzuruna çağıran bir manevi sestir… Ezan ki, kimsesizlere kimseleri olduğunu hatırlatan bir huzur durağıdır. Ezan ki, Müslümanın içini ısıtan, Müslümana Müslüman olduğunu hatırlatan ırkı, dili, rengi ne olursa olsun tüm Müslümanları aynı istikamette toplayan eşsiz bir duygudur…
Gökhan Acar
ŞİİR
ENVER ABİM
Fâni dünya işte bu kadar
Her gelen bu handa konaklar
Bazıları gelir, hizmet uğruna
O hizmetlerle erdirir kurtuluşa
O’nu tanıyanlar, ne kadar da şanslılar
Ebedî saadete adım adım yaklaştılar.
Her işinde örnekti,
Mübarek cemali hep mütebessim
Bir kişi, bir kişi daha kurtulsundu gayreti,
Bir daha gelir mi dünyaya,
O’nun gibi rehber, sevgi dolu birisi
Enver Abi dedikçe;
Yanar gönüllerde vuslat ateşi…
Songül Zehra Maden-Samsun
RUH DEHLİZLERİM
Karanlığın karanlık müziğinde seni ararken kayboldum
Sensizliğin acıttığı ruhum isyanda, yoksun.
Var mıydın sen, yoksa rüya mı? Rüya böyle kırar mı kalbi?
Varsan da artık yoksun ben yasta, hasta arafta?
Bilmiyorum yol ne tarafa, karanlığın karanlığında,
“Sesin kulağımda bitti” dediğim o saatte o yerde,
Öldüğüm andı ama yaşıyorum sandı herkes,
Ruhum ruhunu teslim ettiği o yer ve saatti…
Ama ölemedim hâlâ yalnız ve kimsesiz,
Ardından baktığım oradayım hâlâ,
Ne zamandır ruhum, kalbim kırık ağlamakta,
Sonsuz yasta zor nefes almakta hasta yatağında…
Lütfü Yarar
TARİHTEN BİR YAPRAK
Sultan II. Abdülhamid Hân, çok iyi bir eğitim aldı. Arapça, Farsça, Osmanlı Edebiyatı ve diğer İslâmi ilimleri de öğrendi. Sultan, takva ve dindarlığı sebebiyle halk arasında veliyullah olarak biliniyordu. 31 Ağustos 1876’da Osmanlı tahtına çıkan Abdülhamid Hân, dış ve iç düşmanların bütün gayretlerine rağmen, 27 Nisan 1909 yılına kadar 33 yıl boyunca Osmanlı tahtında oturmayı başardı.
27 Nisan 1909’da tahttan indirilip Balkanlı eşkıyanın yağmasına açılan Yıldız Sarayı’ndan ayrılırken “Devleti 10 yıl idare edebilirlerse bir asır idare ettik diye sevinsinler” diye keramete benzer tarihî sözünü söyledi. 10 Şubat 1918 günü Beylerbeyi Sarayı’nda 75 yaşında vefat etti. Divanyolu Caddesinde Sultan II. Mahmut Hân Türbesi’ne defnedildi.