Top
Yetenekli Kalemler

Yetenekli Kalemler

yeteneklikalemler@tg.com.tr

07/12/2023

Mahallede bir dükkân...

Eski bir binanın hemen altındaki dükkânın önünde artık miadını doldurmuş kırmızı bir araba durdu. Dört kişi indi arabadan. Hallerinden inşaatta çalıştıkları anlaşılıyor.

Dükkânın ne önünde ne de girişinde bir tabelâ var. Kapı dibinde eski ve kırık dökük bir masa ve iki üç tahta sandalye, işte o kadar.

İçeride işlerini bitirenler dışarıda çay içiyor. Birkaç inşaat işçisi geliyor yaşı elliyi geçmiş. Aralarında çok nadir bir iki genç var. Dükkânın önünde yemek kokularından burasının bir lokanta olduğu anlaşılıyor. Ve bir gün o da merak edip giriyor içeriye. İki küçük oda. Bir tarafta yemek pişirilen mutfak. Diğerinde ise üç masa. Evet sadece üç masa.

Gelen çok durmuyor, oyalanmıyor. Adam et suyu katılmış mercimek çorbası istiyor. Gözü etrafta. Yemekler tencerede. Öyle fazla çeşit yok. Karşıda elle yazılmış bir fiyat listesi. Ucuz olduğuna emin artık buranın.

Saat ikiye doğru inşaat işçileri toparlanıyor ve işlerine geri dönüyor. Anlaşılan yakınlarda çalışıyorlar. Sonra birkaç yaşlı adam giriyor kapıdan. Çorba içiyorlar. Gelen müşterilerle servis yapan kadınlar iyi tanışıyor olmalı. Kasadaki dedeye takılıyorlar. Belli ki sürekli gelinen bir dükkân burası.

Bu arada adam çorbası bitince kalkmak zorunda kalıyor. Merakı çok ötelere gitmesine izin vermiyor. Hemen karşıdaki kahveye oturup çay söylüyor. Arada bir dükkânda çalışan kadınlar dışarı çıkıp oturuyor. Küçük yerin ne arka bahçesi ne deposu var. Bir ara inşaatta çalışanların neden belli bir yaşın üzerinde olduğuna takılıyor. Bilmiyor cevabını.

Esnaf lokantalarını duymuştu. “Burası da öyle mi?” diye soruyor kendine. Ailece çalışılan iki üç kişi, tencerelerde yapılan yemekler ve akşama kalmayan bir mönü.

Dört çay içiyor. Sonra da kalkıp merakını dükkânın önünde bırakarak eve doğru yürüyor. "Yarın belki gelir yine çorba içerim" diyerek. Küçük mahalle dükkânı ona pek şirin geliyor...

     Serhat Yahyaoğlu

 

 

 

ŞİİR

 

     Kalbim ve zihnim

 

Kalbim susmak bilmiyor,

Zihnimin hiçbir anı düşünmeden geçmiyor.

Nedir kafamdaki bu dünya yükü?

Nedir kalbimin susmayan terennümü?

Tek ben miyim bunları düşünen?

Soruyorum kendime,

Bir tek sen mi dert edindin kendine,

Bir bilsem…

Zihnim dünyanın vahametini düşünmekte,

Dehşet sahneler geçiyor gözümün önünden…

Bazen dehşetle ağlıyorum öylece,

Bazen acıyorum kederle karışık gönlümce.

Kimse anlamıyor bu dertli hâlimi,

Pervasızca şöyle söylüyor bana:

“Aman sen de dünyayı mı kurtaracaksın?”

Bu cümle kalbime ok gibi saplanıyor,

Kendi gafletine beni de çekmek istiyor…

Biliyorum kalbi sızlayan insan çok az,

Biliyorum başkasının acısıyla hemhâl olan az…

Ne yapayım huyum bu benim,

Kendimden daha çok düşünürüm herkesi.

Mutlu olsun insanlık,

Benim de gönül gökyüzümde açsın güneşim…

Ömrümün sonuna kadar bunu dert edineceğim,

Bir tek gönle umut verebilirsem ne mutlu işte.

Tek emelim budur hayatta,

İnsanlık hem dünyada hem de ahirette,

Mutlu olsun öylece…

 

     Kübra Salar

 

 

 

SAĞLIK OLSUN

 

YENİDOĞAN ÜNİTELERİ: Teknolojinin gelişmesi ile gerek doğum öncesi gerek prematüre doğum uygulamalarıyla erken doğan bebeklerin yaşama şansı artmıştır. Bebeklerin yaşama şansının yanı sıra nörogelişimsel sorunları daha erken takip etmek ve fark etmek ve hâliyle daha erken müdahale şansı elde edilmeye başlanmıştır. Yenidoğan yoğun bakımı tanıtmak gerekirse; riskli bebeklerin bakımı ve tedavisi ve hayata uyum sağlamaları için hastanelerde kurulan özellikli ünitelerdir. Günümüzün şartlarında ve gelişen teknolojilerle hem bebeklerin tedavisi hem takipleri daha hızlı ve daha güvenli bir hâl almıştır. Eskiden çok ilkel ünitelerde bebeklerin hayata tutunmaları beklenirken günümüzde tedavilerin ince hesapları ve özel TNP (damardan besleme) aletleri ile sıvılarının hazırlanması, bu bebeklerin takibi yapılırken de kullanılan aletler ince ayrıntılarıyla dev bir teknoloji ve hayatta tutma hikâyesi anlatır. [www.turkiyehastanesi.com]

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları