Gözlerimi kapattım ve bir an kendimi depremde yıkılan binanın enkazında kurtulmayı bekleyen bir depremzede olarak gördüm. İki taşın arasına sıkışmış ve öylece bekliyordum. Çaresizce… Oysa benim birçok planım vardı. 14 Şubat’ta çok güzel bir hediyenin planlarını çoktan yapmıştım bile. Ve daha dün yeni alacağım arabanın pazarlığını bitirmiştim. Bugün satış işlemini yapacaktık.
Pazartesi günü sarraf Ahmet Abi evdeki kasada duran altınları iyi bir fiyata bozacaktı. Güzel bir ev denk getirmiştim. Allah’ın izniyle tapuyu bir alsak... Ohh… Benden iyisi yoktu artık.
Ne kadar da rahat söylüyorum değil mi? Allah’ın izniyle…
Hiç mana derinliğine inmeden... Hiç içselleştirmeden... Sanki sıradan bir cümle gibi...
Oysa şu an iki taşın arasında tam dört gündür bekliyorum. Bırak parayı, evi, arabayı. Açlık bile umurumda değil. Tek istediğim şuradan kurtulmak.
Şimdi ekipler gelse ve bana, bize yakın mesafede bir kasa var. Siz biraz daha uzaktasınız. Kasayı alırsak sizi kurtarma şansımız yok. Kurtarma planımızı revize etmemiz için lütfen tercihinizi yapın. Kasada ki altınları mı kurtaralım yoksa sizi mi kurtaralım?
Cevap ne olurdu sizce?
Duydunuz değil mi senaryolara bile sığmayacak gerçekleri… “Beni kurtarın avukatım ben. Kurtulursam bütün itfaiyecilerin davalarına ücretsiz bakacağım”, “saçlarım sıkışmış ama saçlarımı hepsini kesin beni kurtarın” “Bacağımı kesin ama beni bırakmayın, kurtarın” türü imdat sesleri… Çocuğuna sütü kesilince tükürük ile beslemeye çalışan, o da olmayınca kolunu kesip kan ile yavrusunu hayatta tutmaya çalışan annenin fedakârlığı… Ve tekrar sorumuz:
Cevap sizce ne olurdu?
Önce can… Allah kimseyi canıyla sınamasın… Rabbim bir daha kimseye böyle acı yaşatmasın.. Bu vesileyle depremde hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum… Yaralı kurtulanlara acil şifalar diliyorum… Elbette ki sadece kalbimizle değil bedenimizle de yanlarında olmaya devam edeceğiz.
Türkiye gazetesi olarak, bizlerin sesi, gözü olmaya devam ettiğiniz için sizlere de sonsuz teşekkürler.
Gökhan Acar-Mali Müşavir
ŞİİR
YETİŞTİ
Bir gece başıma koptu kıyamet
Kulağa acı bir nara yetişti.
Bir gece tek yürek oldu bir millet
Vakitsiz tüten bir efkâra yetişti.
Büküldü binalar kırıldı camlar
Yüreğe oturdu çıkmayan gamlar
Zalim zanneyledi Türk cebi damlar,
Daha göl olmadan dere yetişti.
Durmadan çalışır kazma kürekler,
Bir can daha kurtulsun diye dilekler
Bak darda kalanı sardı melekler
Burnu kanamadan yâra yetişti…
Varı olan variyetten yolluyor,
Olmayanlar duaları yolluyor
Tırlar uçak oldu araç solluyor,
Pirler her dem binbir kere yetişti…
Tek yürek birlikte ahit olanlar
Bu garip depreme şahit olanlar
Metin ol Türkiye’m şehit olanlar
Nur yüzlü bir peygambere yetişti…
Fecir der ki sağ olsun herkesin başı,
Kaç gündür döküyor gözünden yaşı,
Bir name de sen yaz Yakup Subaşı
Daha kocalmadın sıra yetişti.
Âdem Subaşı-Bandırma/Balıkesir
DUYGU DAMLASI
KENDİMİ ARIYORUM:
Bazen hisleniyorum… Ve bu hislerim alacaklı gibi gönül kapımı her an çalıp duruyor. Ben de habersizmiş gibi kulak misafiri oluyorum gönlüme. Hâlbuki içimdeki Selim benden de bir sır. Lakin o beni tanımaz ben de onu. “Biraz dinleyeyim” dedim kendini biraz anlattı. Duymazlıktan geldim dertlendi. “Kulak misafiri olayım” dedim lakin gönül misafiri oldum. Başınızı ağrıtmayayım fazla sözle. Gerçi derdi dinleseydim sözler satırlara dökülmezdi, Ruh nasıl gizli ise gönül de ondan gizli. Yani anlatılmazdı kelimelerle. Duvarın arkasında olduğumu çoktan anlamış ben de sandım ki kulak misafiriyim. Hâlbuki kendime kulak misafiri oldum. Hiçbir zaman gönlüme gerçek manada kalıcı olmadım. Lakin gönülde, Hak için ruh mekâna sığar gönülde biz de dış kapının eşiğine büyüklerin ayak tozu varsa yüzümüze dertli rüzgârın belki yolunu düşürüp de serpinti yapar umuduyla ehline emanet ettim... Yavuz Selim Bulut