Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

28/09/2022

Gördüğüm kadarıyla herkes hâlinden memnundu…

 
 
Şam’ın meğer en büyük ve en tarihî cami-i şerifindeymişiz. Cami-i Ümmiye, diğer adıyla Emeviye Camii...
 
 
Sütpınar’dan iki hacı adayı, bir de Hasan Babanın yönlendirdiği Şöşe köyünden İsmail Ağa ve Arıstı’nın imamı İsmail Hocayla, çok iyi anlaştığımız beş kişilik bir ekip oluşturmuştuk. Onlarla sohbet ediyor, Haccın farzlarını ve bütün diğer şartlarını birlikte mütalâa ediyor, sırayla neyi, nasıl yapacağımızı konuşuyor, o mübarek güne hazırlanıyorduk. Gördüğüm kadarıyla herkes hâlinden memnundu…
Şam’ın meğer en büyük ve en tarihî cami-i şerifindeymişiz. Cami-i Ümmiye, diğer adıyla Emeviye Camii. Dört ehl-i sünnet mezhebinin de mihraplarının olduğu muhteşem bina, hayranlık uyandırıyor, göz kamaştırıyordu.
Sabah namazına daha çok vardı. Biz ibadet yapmak için yollara düşmüş buralara kadar gelmiştik. En kıymetli vaktimizi yine en kıymetli ibadetlerle kıymetlendirmenin ehemmiyetine inananlardandım. İnsanların böyle bir mekânı “han” gibi kullanmasına kalbim rıza göstermiyordu. Kendimde bir kuvvet buldum ayağa kalktım;
- Ey Cemaat-i Müslimin! Size kısa bir şey arz etmek istiyorum. Kusuruma bakmayın ama vebalde kalmamak için söyleme ihtiyacı duydum!
Sağdan soldan muhtelif sesler geliyordu.
- Söyle hocam! Söyle içinde kalmasın!
- Hacılarımızın çoğunun yaşı geçkin. Bir daha böyle bir sefere çıkmamız ya nasip! Çıksak bile buralara, bu cami-i şeriflere gelmemiz de kaç kişiye nasip olur, belli değil! Gelin bir günlük kaza namazı kılalım, Kur’ân-ı kerîm okuyup duâ edelim. Bir daha bu mekânları ve imkânları bulamayız! Unutmayalım ki, hayatımızın en müstesna, seçilmiş anlarını teneffüs ediyoruz, cümlemize de mübarek olsun.
- Mübarek olsun, sesleriyle birlikte çatlak bir ses daha yükseldi cemaatin arasından.
- Bu hocaların kendilerini göstermesinden bıktık! Onlar bizi ne sanıyorlar? İlla nasihat edeceklermiş! Nefislerden bahsediyorlar da kendilerine bakmıyorlar!”
İleri-geri konuşanları duymazlıktan geldim. Bir günlük kaza namazına başladım. Arada sırada sual soranlara cevaplar veriyor, yeniden namaza duruyordum.
Cemaatin çoğu Erzurum Hacılarıydı. Vara-yoğa homurdananları gören, Karadeniz şivesiyle konuşan bir ihtiyar hacı ayağa kalktı.
- Müslüman kardeşler! Bu konuşanı tanımıyorum ama doğru söyledi. Biz, bir daha bu yollardan geçecek miyiz? Çoğumuz ununu eleyip eleğini asmış ihtiyarlarız! İyi ya, vaktimizi boş geçirmeyelim diye de nasihat ediyor. Sizin müftüleriniz, vaizleriniz öne çıkıp bu vazifeyi yapsalardı ya!.. Yapmayın, etmeyin Müslümanlar! Aklınızı başınıza toplayın! Adam sanki sizi günah yerlere teşvik ediyor da laf ediyorsunuz! Söz biliyorsanız söyleyin ibret alalım, söz bilmiyorsanız susun bari adam sanalım!
- Haklısın... diyenler olduğu gibi, kendi hâline ibadetlerine devam edenler de gittikçe çoğalıyordu.
Lütfü Hoca, kimseyi dinlemedi. Doğru bildiğini yaptı. Kaza namazından sonra önce bir Yasin-i şerif okudu. Yanık bir kalple coşkulu bir güzel duâ etti. Bu arada Şamlı Müslümanlar da camiye gelmeye başlamıştı. Her taraf tıklım tıklım doldu. DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp