Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

28/03/2019

Hiç şüphesiz o, dönemin en başarılı edibi, şairiydi

Süleyman Çelebi, yazabilmek için her sebebe yapışmış, bilhassa çok eser okumuştu.
 
Ekip gruplara bölünüp, her birinin başına bir emîr tayin edilerek, yola koyuldular. Mutluluğuna diyecek yoktu akıncıların. En mesut olanı ise hiç kuşkusuz Erkara’ydı. İlk defa milletinin menfaatine olan bir iş başarmış, nefsine galebe çalmıştı.
Maria, en zor şartlarda doğru karar vermenin rahatlığı ve huzuru içinde atını kamçıladı. Gittikçe küçülen şato, sisler arasında kaybolurken el sallamakla yetindi.
-Hoşça kal yurdum!.. Hoşça kal aziz peder!.. diyebildi içinden, sevinç karışımı hüzünle.
             ***
Süleyman Çelebi, yazabilmek için her sebebe yapışmış, bilhassa çok eser okumuştu. Dönemin en başarılı edibi, şairiydi hiç şüphesiz. Duyduklarını, hissettiklerini aşkla, şevkle, yaşayarak yazar, okurdu. Uzun zamandır ise sanki ketum olmuş, donmuş kalmıştı. Ne ileri, ne geri gidebiliyor, ne de hepten bırakabiliyordu bu işi.
Emir Hazretlerinin himmeti, bereketi, duyduğu elem ve ızdırap, hata ve kusurlarına samimice tövbe ve istiğfar etmesi de eklenince, eski özlediği günlere kavuştu Allahü teâlânın inayetiyle. Hâline binlerce şükretti. Her fırsatta da hamd etmeye devam ediyordu. Can-ı gönülden; “Elhamdülillah…” diyor, gece, gündüz durmadan yazıyordu artık.
En son mısralarına memnunca göz attı. Evirdi, çevirdi. Kaç gün önce yazma ihtimalinin kalmadığına, iyice bunadığına, ölçü, kafiye diye bir şey bilemediğine şaşarken, şimdi kelimelerin inci gibi dizilişine, ahengine, veznin esrarına, mânâ içinde mânâ yüklenmesine, ve bitmez, tükenmez ahengine şaşıyordu.
Yeni bir sayfayı okudu:
 
Ölmeyüp Îsâ göğe bulduğu yol.
Ümmetinden olmak için idi ol.
 
Dahi hem Mûsâ, elindeki âsâ,
Oldu onun izzetine ejderhâ.
 
Çok temenni kıldılar Hak’dan bular,
Kim Muhammed ümmetinden olalar.
 
Gerçi kim bunlar dahi mürsel-durur.
Lâkin Ahmed efdal-ü ekmel-durur.
 
Zirâ efdallığa ol el yak durur.
Ânı eyle bilmeyen ahmak-durur.
 
Daha önceden yazdıklarının üstüne okşayarak koydu.
Bütün peygamberler hep O Resûlün ümmeti olmak şerefiyle şereflenmeyi isterken bu nasipsiz, cüce beyinlilerin ne yapmak istediklerini düşünüp, gayriihtiyari dişlerini sıktı. Başını sağa sola çevirdi.
 
Zirâ efdallığa ol el yak durur.
Ânı eyle bilmeyen ahmak-durur.
 
Diyerek son mısraları birkaç defa tekrarladı. Gülümsedi.
Ellerini beyaz, yaldızlı kuşağına sokmuş Matlube Hanım, kapı eşiğine kadar geldi. Sevgiyle içeri baktı. Söveye yaslandı.
-Efendi, diye seslendi. Beyaz başörtüsünü düzeltti. Parlak ışıl ışıl gözlerle Çelebi’sine bakarken, yeni açılan bir gülü hatırlatan yüzü, güldü.
-Evimin direği efendim.
-Sultanım buyur.
-Kapıyı açık tutmasan iyi olur.
-Dalgınlık işte…
-Havalar gittikçe sertleşiyor. Sonra soğuk alırsın. Kâğıtlar arasına öyle dalıyorsun ki her şeyi, kendini unutuyorsun.
-Haklısın sultanım. Gecikmiş günlerin intikamını alıyorum herhâlde.
-Cenâb-ı Allah mahcup etmesin efendim. Ne diyeyim, diyen Matlube Hanım, memnun ve mütebbessim gerisin geri çıktı. DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp