Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

25/04/2022

Her şeye rağmen hayat devam ediyordu…

Lütfü Hocanın bütün zenginliği; çok sevdiği mesleğiydi. Buna rağmen hayır hasenatta da geri kalmazdı.
 
 
İkinci defa geldiği Numune Hastanesinde bir hafta kadar yatırdılar, ilaç verip tekrar geri gönderdiler. Yapılacak bir şey yoktu.
Köylüler “bana ne” demiyor, durmadan çare arıyorlardı. Haydar Ağa bir gün Ekrek’ten gelirken çok sevdiği hocasına uğramış tavsiye ettikleri “Alaküle” böceği ilacının müjdesini vermişti. İki gün sonra bahsedilen merhemi yapıp getirdi. Yaralarına sürüldü, ilk defa ferahladığını söyledi Lütfü Hoca. Bir ışık parlamıştı da böceği bilen tanıyan yoktu. Neredeyse bütün köylüler Alaküle böceği aramaya çıkmışlardı. Tıstan’dan biraz büyükçe gri bir böcekti. Etem Ovalı Ağa, meyve getiren Gürcülerden merkep idrarından bir ilaç öğrenmiş, gelip anlatmıştı onu tatbik edemediler. Hem köyde merkep yoktu, hem de necaset olmasından dolayı üzerinde fazla durulmadı.
                  ***
Her şeye rağmen hayat devam ediyordu…
Verintaplılar, yaylaya çıkarken ilkin çok sevdikleri hocalarının evini götürdüler. Hiçbir şey yokmuş havasını vermeye çalışıyorlarsa da pek üzüntülüydüler. Öküz arabası, köyden çıktı mezarlıkların altından geçip Kanlıyokuş’u tırmandı, Düztaş’ından Korpungar’a ta Şeytan değirmenine kadar yokuş aşağı rahat indiler, ondan sonra orman başlıyordu. Sıklıktan Kello’ya gelince kısa bir mola verip çam kokulu buz gibi bilir suyundan içtiler. Yaylaya kadar toprak yolları geçip derme çatma damlarının önüne yanaştıklarında güneş tepeye yaklaşmıştı. Hocaları için ayrılan ev, yaylanın en alt kısmında tek göz bir taş kulübeden ibaretti. On beş-yirmi metre sonra sarıçam ormanı başlıyordu. Lütfü Hoca ve biricik hayat arkadaşı, eşyalar taşınırken az ilerideki kayaların üzerine oturdu muazzam manzaranın keyfini çıkardılar bir müddet. Taş evin havası, etrafını saran yeşillik ve bilhassa önlerinde uzayıp giden reçine kokan çam deryası, ayrı bir güzellikteydi. Az sonra, pek yabancısı sayılmadıkları bu hayat tarzının içine girecekleri için buruk da olsa keyiflenmişlerdi.
Köy topyekûn yaylaya çıktığından mecburen hocalarını da peşleri sıra götürüyorlardı. Her evin beş on ineği, binek atı, bir iki çift öküzü, elli yüz koyunu olurdu. Mütevâzı hayat süren Verintaplılar umumiyetle varlıklı, cömert, sıcakkanlı, hoşsohbet insanlardı. Lütfü Hocanın bütün zenginliği; çok sevdiği mesleğiydi. Buna rağmen düğün dernek, hayır hasenat yarışından da geri kalmazdı.
Herkes bayram günü gibi en güzel elbiselerini giymişti. Hoca ve ailesi de bu ananeye uymuştu... Hanımefendisi içinden; “Ah bir de yaraları iyi olsaydı…” diye geçirirken Lütfü Hoca hanımına döndü:
- İçimden öyle geliyor ki Hayriye Hanım; burada yaralarım iyi olacak.
- Ne güzel müjde! Hayali bile huzur veriyor.
- Hayal mi, yoksa his mi? Onu bilmem ama bu çam kokulu temiz hava şifadır evvel Allah.
- İnşallah bey, inşallah!
DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp