Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

22/04/2022

Aldığı cevap karşısında ne diyeceğini şaşırmıştı!..

Bugünkü hatme başlarken yabancı, tanımadığı birini fark etti cemaatin önünde Lütfü Hoca...
 
Kapıdan çıkmaya hazırlanan Lütfü Hocanın paltosunu tutan Hayriye Hanım:
- Bugün “Nasılsın?” diyemeyeceğim! Görüyorum dışarının ayazını!
- Her şeyiyle, her hâlükârda Rabbimden gelene razıyım; bin kere yüz bin kere… O, neylerse güzel eyler. Her defasında sitem olmaz ki! Ondan geleni gülerek karşılamak için Hasan Babadan, Alvarlı Efe’den ders almadım mı? İyiyse de fenaysa da başımızın üstüne… Yeniden baştan başlamaya hoş bulduk evimin direği, çocuklarımın anası, vefakâr hatunum…
Beklemeden “Bismillah…” çekerek yola çıkmıştı. Verintaplılar da hava nasıl olursa olsun hasta olmadıkları müddetçe camide onu yalnız bırakmıyorlardı. Lütfü Hoca herkesten önce gider, önce akşamdan hazırladığı sobayı yakar, sağı solu düzeltir, rahlesini önüne alarak cemaatini beklerdi. Kurulu saat gibiydiler. Bir aksilik olmazsa önce evi yakın olduğu için Abdi Ağa, Cafer Ağa, Haydar Ağa, Hasan Muhtar, Etem Ağa, Uzun Hakkı, Kısa Hakkı, Aşağı Yakup Ağa, Yukarı Yakup Ağa, Recep Dede, Molla Ahmed, Koroşların Mehmet Dede, Meheddin Daştan, Kısa Yusuf Usta, Uzun Yusuf, Battalların Hafız, Abbas Çavuş, Bakkal Bayram, Yunus Çavuş, Zakir Usta, Bozoların Abdulaziz, Bekçi Ali, Aşırların Hafız Osman, İlyas Baba, Ağanın Hafız, Ali Pehlivan, yavaş yürüdüğü için Sağır Hoca mutlaka hatme yetişirdi. Gençlerle de cami iyice dolardı.
Bugünkü hatme başlarken yabancı, tanımadığı birini fark etti cemaatin önünde Lütfü Hoca:
- Hoş gelmişsiniz. Hafız mısın?
- Evet.
- Hatme başlayacağız, okumak ister misin?
- Daha neye gelmişim!
Bu tuhaf cevap karşısında ne diyeceğini şaşıran Lütfü Hoca, kendini çabuk toparladı. Başka bir şey söylemeden rahleyi önüne sürdü. Bu sefer de kendini hafız olarak tanıtan genç; rahleyi geldiği yere geri ittirdi. Hoca efendi ne yapacağını şaşırmıştı. Belli ki ezberden okumak istiyordu. Bu yüksek medeni cesaret işaretiydi.
- Yirmi birinci cüzdeyiz hafız, istersen başla…
Hiç cevap vermeden E’ûzü Besmele çekerek başladı. Bir hizip yani beş sayfa tamamlanmak üzereydi ki bir âyet-i kerimeyi üstün okuyacak yerde ötre okudu. Lütfü Hoca müdahale etti sessizce. Ama düzeltmedi. Hoca daha bir yüksek sesle: “Hafız şuradan başla, orası ötre değil, üstün…” dediyse de sanki duvara söylenmişti, hiç istifini bozmadı, aynı hatayı bir daha yaptı. Artık anlaşılıyordu ki bile bile, kasten okuyordu. Cemaatten de kıpırdanmalar başlamıştı. Hatta Haydar Ağa, başını sallıyor, Yunus Çavuş dişlerini sıkıyordu hırsından. Beş altı defa düzeltmeye çalıştıysa da nafile... Hatta son okumada misafir hafız, pek kızmış olacak ki ses tonunu çok yükselterek yine yanlış okudu. Hatta ağzından çıkan tükürükler Lütfü Hoca’nın suratına çarptı. Bu kadar sabır kâfiydi. Misafir hafıza bir tokat patlattı:
- Allahtan kork, kullardan utanmıyorsan! Sen kendini ne sanıyorsun? İşte Kur’ân-ı kerîm işte âyet-i kerime!
- Doğru okuyorum ben! DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp