Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

21/04/2022

Kış ve kar çocukluğunun ayrılmaz bir parçasıydı...

Kesintisiz köpek ulumalarını alıp evlerinin bacasından içeri dolduran rüzgâr, üşüttüğü kadar da korkutuyordu.
 
Abdülkadir, anacığının elini öpüp birkaç sokak ötedeki medrese gibi kullanılan Daştanların Hafız’ın evine doğru yola koyulduğunda ne soğuk vardı, ne de rüzgâr esiyordu. Meğer soğuk onun içindeymiş de haberi yokmuş!..
                                  ***
          YARALARIM GÖZ GÖZ OLDU
Kış ve kar çocukluğunun ve memleketinin ayrılmaz bir parçasıydı. Yazın, gece gündüz durmaksızın çalışıp yorulanlar, kışın gelmesini iple çekmeleri gibi, o da çocukları okutmak için kışı, karı beklerdi. Her ne hikmetse kar altında etraf ona daha ‘güzel’ gözükürdü. Çamurlu yollar, çöplükler, basmalıklar, çürük ve bakımsız yerlerin bembeyaz bir örtüyle kapatılıp yeni açılmış tertemiz bir sayfa gibi ak pak görünmesi çok hoşuna giderdi.
Köyler, dünyadan iyice koparak kendi dertleriyle içlerine kapandıkları için karlı kış günlerinde hem daha tenhalaşır, hem de masallardaki gibi daha esrarengiz hâl alırdı.
Verintap da onlardan biriydi. Bir gece evvelinden başlayan kar, şimdi tipiye çevirmişti. Kalın paltosunu giyinmiş, atkıyla yüzünü gözünü örtmüş olarak camiye gitmeye hazırlanan Lütfü Hoca, karlı havada yürümeyi de pek severdi. Yağışı kadar, lastik ayakkabıların taze kar üzerinde çıkardığı ritmik sesler, onu kendinden alır, başka âlemlere taşırdı.
Pencereden baktığında karşı sırtları örten karın üstüne çöreklenmiş bulutların arkasına gizlenmiş güneş, çok hafif oldukça sönük pastel bir kızıllık yaymaya çalışıyor, yine de dolu dolu ısıtmaya ve aydınlatmaya muvaffak olamıyordu. Her şey bu tül kadar ince rengin altında bir rüya hafifliğinde seyrediyordu. Hava oldukça pusluydu. Belli ki kar yine yağacaktı.
Kesintisiz köpek ulumalarını alıp evlerinin bacasından içeri dolduran rüzgâr, üşüttüğü kadar da korkutuyordu. Pencereden dışarı bakan Hayriye Hanım, çocuklarına dönerek; “Ne yiyin, ne için, ne de dışarı çıkın…” diyor, beyine; “Şunu da giyin, atkıyla kulaklarını, yüzünü iyice ört, çocukların kınalı değnekleri kapının arkasında, bir tane de ondan al, ne olur olmaz. Dün Nezaket nene; ‘Kurtlar bizim kapının önüne kadar geliyor’ demişti. Aman dikkat et!” deyip camiye gitme hazırlığına yardım ediyordu. Konuşmalar; çocukların gömüldükleri tezek yanan sobanın başında kadar geliyor, içlerini, ıssız sokakları, tipiye teslim olmuş bacaları, rüzgârla kamçılanan tayaları, tezek kalaklarını, buz tutmuş çeşmelerin hayattan uzak hüznüyle dolduruyordu.
Verintap’da sıkça görünen karlı havalarındandı. Sanki bütün mevsimi, lodosların yalancı ılıklıklarına aldanarak, tembel tembel geçiren kış, birdenbire bu şubat başında, tam ve hızla harekete geçmiş, bütün ihmallerini birkaç gün içinde tamamlamaya azmetmiş gibi fırtına, sis, kar, tipi, eline ne geçerse hepsini kullanarak köyü altüst etmişti. Bir gün evvel, tandır başında kova içindeki suya varıncaya kadar, teknedeki ekmekler, tuluktaki peynirler, ne varsa sanki taş kesilmiş, donmuştu. Köyün tek çatılı binası mektebin çatısından sarkan büyük buz parçalarıyla bugün; bulutların boşluğunda, çok başka bir âlemden gelmiş ağır, beyazın hâkim olduğu yaşlı hayaletlere benziyorlardı. DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp