Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

18/04/2022

"Oğlum, seninle hakikatleri konuşacağım, iyi dinle!.."

"Doğrusu şaşırmadım; çünkü ben de; şimdi çok derin hissettiğim bu acıları, canım anacığıma tattırmıştım!.."
 
 
Abdülkadir:
- Susma! Nenem o zaman ne demişti sana ana?
- Ne diyecek; beni bir güzel azarladı önce. Sonra kolumun altında getirdiğim Mushaf-ı şerifi yine koluma sıkıştırdı ve “Bu evde sana yer yok, bilirsin ki okumaktan kaçan çocuk, her yerden kaçar, yarın evlensen bile ev kuramazsın! Hadi bakalım dön hocanın yanına, özür dile, yalvar ki; seni affetsin” dedi ve beni âdeta kovar gibi kapının önüne bırakıverdi. O zaman çok kızmış, söylenmiştim anama, şimdi hak veriyorum. İyi ki geri göndermiş beni… Sonra hoca torunu olduğum için “Bu kız dinini diyanetini bilir onu Hafız Lütfü’ye alalım…” diye bu haneye gelin olmakla şereflendim, sen dünyaya geldin… Baban ve ben ne kadar da çok sevinmiştik. Çok mesut bir evlilik geçirdik, geçiriyoruz elhamdülillah. Kimseye muhtaç etmedi beni, Allah, onu başımdan eksik etmesin. Ben ondan razıyım, Rabbim de razı olsun.
- Açık konuş ana! Ne yani, şimdi nenem gibi sen de beni geri mi göndereceksin?
- Oğlum, seninle hakikatleri konuşacağım: Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle: Tarih tekerrür etti ve eder de… Senin bu hâlin beni seneler öncesine, gençliğime götürdü. Sen söze başladığında ilk aklıma gelen şey; “etme bulma dünyası” kelimeleri oldu. İçimden: “Ne ekersen onu biçersin” dedim. Atalarımız, boşuna söylememişler bu sözleri. Doğrusu şaşırmadım; çünkü ben de; şimdi çok derin hissettiğim bu acıları, canım anacığıma tattırmıştım. Zavallı ne kadar üzülüp kahırlanmıştı. Maalesef, şimdi daha iyi anlıyorum. Belki bir gün sen de bu söylediklerimi kendi evladına söyleyeceksin kim bilir?..
Bir müddet sessizlikten sonra: “Bak benim burnu havada olan şımarık oğlum!” diyen kararlı bir ana sesiyle Abdülkadir’in başı ve ağlayan gözleri o yöne döndü. Hatasını anlamasından veya derdini anacığına tam anlatamamasından mı ne yüzü kızarıp bozarırken; Hayriye Hanımın sert yüz hatları bir kez olsun yumuşamamıştı. Tekrar söze başladı:
- Bak oğlum, biz elimizden geleni yaptık! Önce sana dinini öğrettik, dinini, diyanetini bilen ve tecrübeli bir hoca olan Samet Hocaya gönderdik, güzel ahlaklı, çalışkan bir o kadar da disiplinli biriydi. Şimdi babanda okuyacaksın. Herkes çevre köylerden buraya talebe gönderirken sen okumazsan dışarıya nasıl anlatacağız? Babanın itibarı da, onca tahsili de boşuna olmaz mı? Evet, evlatlarını okutup faydalı hâle getirmek anne babanın en tabii vazifeleridir ama biz bu mevzuda Allah rızası için hassas davrandık. Babanı sevip saymayan yok, bu köyde bile. “Orada bir hafta tutunamaz!” demişlermiş, bak insanların muhabbetini görüyorsun gözlerinle. Çok severler, hiçbir kötülüklerini görmedik, kem sözlerini duymadık. Baban ise çok çalışkan, cömert, hem sana hem bizlere ve herkese karşı da... Yine herkes biliyor ki talebelerine, bilhassa sana ve çocuklarına düşkündür, bağlıdır da... Size daha iyi imkânlar vermek için, gece gündüz çalışıyor, kimseye muhtaç etmiyor. Yediğiniz önünüzde, yemediğiniz ardınızda. Bizim gibi fukaralık görmediniz, yokluk çekmediniz. Çamaşırlarınız yamalı değil, ambarınız boş olmadı şimdiye kadar, davetten davete dolaşıyorsunuz, adam daha ne yapsın? DEVAMI YARIN
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp