Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

14/02/2023

"O zamanki saplantılı hâlimi düşündükçe utanıyorum!.."

Kızgınlığımdan “Nereden kardeşin oluyormuşum? Bırak bu sahte kibarlıkları!” diyecektim, kelimeler boğazıma tıkandı, birkaç defa gidip geldi bir türlü dışarı çıkaramadım. İyi ki öyle olmuş…

     ***

Saadet Hemşire, fazla üstelemedi, gırgır, şamata yaparak işi şakaya vurdu, büyütmeden geçiştirdi. Ben ise hırs karışımı bir hissiyatla iyice bilenmiştim. Bu “gericilerin” kitabını okuyacak, ilmî delillerle her bir tezi yerle bir edecektim. Sonra da Saadet Hemşireyi tıpış tıpış modern dünyanın bir ferdi yapacaktım. Bundan daha büyük iyilik mi olurdu? Biz çok çalışmalıydık çok. Medeniyet düşmanı görüş ve düşünceler başka türlü yeryüzünden sökülüp atılamazdı.

O zamanki katı, şaşmaz ve saplantılı hâlimi düşündükçe utanıyorum. Bu İTİRAFLARIMI boşuna yazmadığımı okuyanlar mutlaka anlayacaklardır.

Sarı kapaklı kitabın üzerini kapatmış olduğumdan daha rahat elimde tutabiliyordum. Bana “Bu bayan dinî şeyler okuyor…” denmesini hiç istemiyordum. Hâlâ gizli bir korkuyla ve hakkında tam cahil olduğum dinîmizi tam öğrenip tanıyacağım diye ödüm kopuyor. Doğrusu, öğrenmekten hâlâ kaçıyordum. Bu hususta bilemediğim, tarifsiz bir iç ve dış baskının altındaydım.

     ***

Hastane odasında kaç gündür akıbetimi bekliyorum. Bütün dünyam altüst oldu. Uykumun saatleri bile değişti. Gündüz uyukluyor, gece gözlerim ağaç kesiliyor. Bir bakıma fena da sayılmazdı, kendimi suçlu sandalyesine oturttum hesaba çektim, derin derin düşündüm. Şimdiye kadar böylesine yaptıklarımı, yapacaklarımı tasnif etmemiştim. Artılarını, eksilerini daha bir rahat görme fırsatım oldu. Çok iyi oldu çook! Tanju’nun bıraktıklarını okudum. Sıra Hemşire Hanımın verdiğindeydi. Onu bir roman gibi okuyup geçemeyeceğimi çok iyi biliyordum. Zihnen ve ruhen iyice hazır hâle gelmiş, bu işe konsantre olmuştum. Elime alır almaz hızla daldım. Yoğun sıcakta yürümüş birinin serin sulara dalması gibiydim. Daha kapak arkası yazısıyla apayrı bir dünyaya yelken açtığımı fark ettim. Din hakkında bildiklerim ve burada yazılanlar hiç birbirine uymuyordu. Her bir cümle demir leblebi gibi içime oturuyordu. “Aman Allah’ım, ben meğer neleri reddediyormuşum…” dediğimi hatırlıyorum.

     ***

Saadet Hemşire de bir gün önceki konuşmalarımızdan dolayı, benim iflah olmaz hâlimi görmüş, anlamış olduğundan mı ne daha resmî davranıyordu. Üzerime fazla gelmiyor, uzaktan selâm veriyor, ilaçlarımı düzenliyor, tansiyonumu ölçüp notlarını alıp gidiyordu. Ben ise yaman bir deryada kulaç atarak yüzüyordum. İçimden: “Bir de yağmur olsa yağsaydı, nasıl rahatlatırdı biliyor musun? Hele hava da bugün olduğundan daha keskinse, kafa da her zamanki gibi doluysa, en olmayacak şeylere bile canın sıkılmışsa, gece gündüz, sabah akşam dinlemez gönüllü zatürre olmaya davet ederdi beni…” diye muzipçe düşüncelerle doluydum. DEVAMI YARIN

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp