Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

10/02/2023

Şimdiye kadar alışık olmadığım çeşitten bir kitaptı bu...

Bulunduğumuz katın hemşiresi kitap okuma merakımı sezmiş olacak ki bir gün uyandığımda bir kitap buldum baş ucumda.

 

Günler sonra içimdeki korku bir tohum misali filizlendi, kabuğunu kırmak için ilk hamlesini yaptı. Ölümün soğuk soluğunu ensemde hissettikçe gözlerimi yeniden hayata aralıyordum. Bu aralanış karanlıkları gölgede bırakıp aydınlığa koşmam için minik bir kıvılcımdı.

Dil ne bilir şekeri şerbeti,

Aldığın lezzeti baldan mı sandın?

Ne arı, ne ağaç verir nimeti,

Elmayı, narı daldan mı sandın?

 

Baharı gönderir al gelin gibi,

Bir hazinedir ki, görünmez dibi,

O Cemil'dir, Cemal O'nun tecellisi,

Güzeli yeşilden, aldan mı sandın?

 

Çok istesen de inadın olmaz,

Takdirden öte muradın olmaz,

O uçurursa senin kanadın olmaz,

Uçmayı kuştan, kanattan mı sandın?

Bulunduğumuz katın hemşiresi çok müşfik, sempatik, işinin ehli, oldukça da mahir biriydi. Kitap okuma merakımı sezmiş olacak ki bir gün uyandığımda sade kapaklı bir kitap buldum tam başımın ucunda. Hiç tereddüt etmeden aldım, inceledim. Şimdiye kadar alışık olmadığım çeşitten bir kitaptı. Düz, uçuk sarı karton kapağın üzerine iddiasız bir karakterle ve siyah matbaa harfleriyle “İSLÂM AHLÂKI” yazılıydı. “İslâm” ve “Ahlâk” iki kelime; hem bana yabancı gelmeyen, hem de hakkında hiçbir fikrim olmayan, bomboş iki kısa söz… Tesadüfen açtığım bir sayfada şöyle yazıyordu:

“İmâm-ı Gazâlî (rahime-hullahü teâlâ) buyurdu ki: İnsanlar, üç kısımdır: Bir kısmı, gıda gibidir. Herkese, her zaman lâzımdır. İkinci kısmı, ilâç gibidirler. İhtiyaç zamanında lâzım olurlar. Üçüncü kısmı, hastalık gibidir. Bunlara ihtiyaç olmaz. Fakat kendileri insanlara musallat olurlar, bulaşırlar. Bunlardan kurtulmak için, müdârâ etmek lâzımdır.”

Bir daha, bir daha derken, sayamayacağım kadar okudum. Altında da “Îmam-ı Gazâlî” ismi yazıyordu. Platon, Sokrates, Konfüçyüs, René Descartes, Francis Bacon, Şekspir, Tolstoy, Kafka, Servantes gibi daha nicelerini bilir, okur ve tartışırdık da bu Îmam-ı Gazâlî denilen isim, kulağımıza yabancı olmasa da kendilerinin bir filozof mu, yoksa âlim mi, şair mi, düşünür mü, yoksa devlet adamı, komutan veya başka bir şey miydi bilmiyor, bilmek dahi istemiyordum. Çünkü ihtiyaç duymuyordum bunlara. Öğrenmek için de bizi yönlendiren ne bir öğretmen, ne de ders vardı...

Kitabın bazı yerlerini de atlayarak okudum. Yirmi küsur yaşındaydım, pek alışık olmadığım, üstelik topyekûn reddettiğim “gerici” âlemden gelmiş, onların “örümcek kafa” dünyalarından bahseden bir kitaptan ne beklerdim?

Önce meraktan, sonra öfkeden iyice hırslandım. Açığını bulup yazanı, yazdıranı, okuyup bunu başucuma koyanı hesaba çekmek, rezil rüsva etmek niyetiyle tamamını okumaya ve burada iddia edilen şeyleri ilmen ve aklen delilleriyle çürütmeye karar verdim. Keyfim biraz kaçmıştı. Şimdi Tanju gelir, elimde böylesi bir kitap görürse ne cevap vereceğimi, nasıl ikna edeceğimi bilemiyordum. Aldım verdim içimden yepyeni bir öfke damarım kabarıyordu lakin merakım da had safhaya çıkmıştı. DEVAMI YARIN

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp