Top
Ragıp Karadayı

Ragıp Karadayı

ragip.karadayi.ihlas@gmail.com

07/02/2023

Sıkıntımı belli etmeden Saadet Hemşireden yardım istedim...

Tanju’nun mektubuna cevap yazmalıydım. Öyle bir cevap olmalıydı ki onun gibi suret-i haktan görünmeliydim.

 

O şarkı söyler de ben durur muydum? Hemen şarkıya karşı şarkıyla cevabımı vermiştim. Canın mı sıkıldı? Tanju’yla konuş mesut ol!

Ne böyle senle ne de sensiz,

Yazık, yaşanmıyor çaresiz!

Ne bir arada,

Ne de ayrı olmak imkânsız,

 

Hiç sebepsiz...

Ne hayallerle, ümitlerle...

Mutlu olmaktı dileğimiz.

Suçlu ne sensin, ne de benim,

 

Şimdi sensizim, sen de bensiz!

Bir an gelip de küllenince,

Yüreklerimiz dinlenince,

Başka sevgilerde teselli bulunca,

 

İşte biz o gün düşüneceğiz!

Etrafımızı sarıverecek,

Bir boşluk ki asla bitmeyecek,

Her şey bir anda anlamsız gelecek,

İşte biz o gün tükeneceğiz!

Bitince şarkı sözleri elimde olmadan “Allah muhafaza…” dedim.

     ***

Ben ne kadar modern görünsem, o da beni şaşırtıyor, bazen anneciğim, babacığım gibi davranıyordu. “Yoksa bu çocuk iki ruh mu taşıyordu?” demeden edemiyordum. Bugün yine tutuculuğu üzerindeydi, nereden ne düşündüyse Tanju'dan hiç de beklemediğimiz bir konuşma daha oldu.

- Her an bir harikulâdeliğe şâhit oluyoruz. Öbür dünyadan henüz gelmiş, sizin ailenize gönderilmiş. Kucağınıza aldığınızda dünya ile bağınız kesiliyor. Kalbinize çeşitli hisler doluyor. Kucağınızdan almak istediklerinde bırakmak istemiyorsunuz. İşte o an bütün canlılığıyla bütün bir ömür hâfızanızda kalıyor.

- Çok esrarlı şeylerden bahsediyorsun Tanju.

- Dedim gitti!

- Yok yok! Bunlar sıradan şeyler değil, harikulâde ifadeler!

- Dedim ya boş ver, sen yine de duymamış ol!

- !!!

Hastane odasında her akşam aynı vakitler, zevale dönmüş kızgın güneşe bakardım pencereden, bir dakikası hüzün, bir dakikası ümit veren, sonra deterjanla ıslanmış zeminde ilaç kokusu kalırdı hâfızamda. Kısa zaman içinde göremeyeceğim sevdiklerimi aklıma getirir, hem rahatlar hem de kaybetme endişesiyle kederlenirdim ne hikmetse.

     ***

Tanju’nun mektubuna cevap yazmalıydım. Öyle bir cevap olmalıydı ki onun gibi suret-i haktan görünmeliydim. Bazı şeylerini bildiğimi hissettirmemeliydim. Biraz saf numarasına yatmalıydım. Beklediği, hoşuna giden, seçme cümleler kurmalıydım. O nasıl gözümün içine baka baka yalan söylüyorsa, ben de öyle yapmalıydım. Kol kola beni bayıltıp hastane odalarına soktuğu hâlde, hiçbir şey yokmuş gibi “kara sevdalı” numarasıyla hissiyatını yazmışsa, benimkisi de ondan geri kalmamalıydı.

Zaten sözle söyleyecek ne hâlim ne de sabrım kalmıştı. Evliliğimizin baharında kavga eden bir aile olmak istemiyordum lakin sinirlerim de iyice zayıflamıştı. İlk konuşmamızda iş kavgaya dönüşür diye endişe ediyordum. “O, sarmaş dolaş olduğun kız da kimdi?” demeden nasıl gülücükler dağıtabilecektim ki? İçimdeki sıkıntımı kendime saklayarak güler yüzlü Saadet Hemşireden yardım istedim:

- Bir dakika bakar mısın Hemşire Hanım!

- Buyur Jale Hanım.

- Sizden bir ricam olacak?

- Ne demek, vazifemiz! Hastalarımızın talepleri, şifa bulması her şeyin üzerinde.

- Bu, hastalıkla alakalı değil, biraz hususi... DEVAMI YARIN

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp