Top
Öcal Uluç

Öcal Uluç

ulucocal10@gmail.com

17/11/2012

Mezalim!..

Açık açık yazıyorum; "Büyük takımların kayrılması bakımından" hakem cephesinde "Halûk Ulusoy dönemi hariç" değişen bir şey yok; "Büyüklere karşılık" ne yazık ki ve çok haksız olarak "küçük takımlar" diye nitelendirdiğimiz ekiplerin abone edildiği "çalınan / çalınmayan" düdük haksızlıkları, tam bir "sportif adaletsizlik mezalimi" olarak devam edip gidiyor!.. Sadece "bir haftaya", mesela geçen hafta sonundaki maçlara bakmak ve "hakem kararlarını analiz etmek" bile "bu zulmün derecesini" ortaya koyacaktır!.. Hele hele Yıldırım Demirören Federasyonu'nun "sezon ortasında ortaya atma cinliğini gösterdiği" hiçbir alt / üst yapı hazırlığı yapılmamış olan "profesyonel hakemlik" garabetinin "6 hakemlik" ilk kontenjanı da "iştah kabartma yarışı" hâline geleceğine göre, "zulmün nerelere kadar yükselebileceğini" tahmin etmek hiç de zor değil!.. "6 profesyonel hakem arasına girmeyi hedeflemiş" hangi hakem "büyüklerin maçlarında, İstanbul Medyası'nın diline düşmeyi" göze alabilir?.. "6 profesyonel hakem arasına girmeyi hedeflemiş" hangi hakem, Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın başkan ve yöneticilerinin ve de "federasyon heyeti dahil" federasyonun, dahası "büyükler kontenjanı üzerine yapılandırılmış" komitelerinin hedefi hâline gelmeyi göze alabilir?.. "6 profesyonel hakemden biri olmak" ödülü ortaya atılmışken, "bu hedefe kilitlenmiş" hangi hakemin, "büyük" takımlarla maçlarında, "küçük" takımlar aleyhine "çalması gereken" pozisyonlarda, hatta "çalıp çalmamayı düşüneceği" pozisyonlarda bile gözlerini kırpmadan düdüğünü üflerken, "büyük takım aleyhine çalması gereken" benzer pozisyonlarda gözlerini kırpmaktan çok öteye "sımsıkı kapamasını" kimler, nasıl önleyebileceklerdir?.. Bakınız, "adı, büyükler arasında geçen" Trabzonspor'un bile, "Başkan Sadri Şener'in sürdürdüğü şike / kupa mücadelesi tartışmaları" sebebiyle ortaya çıkan "olumsuz tabloda", bordo / mavili ekibin "bazı" maçlarda "ince ince nasıl kıyıldığı gerçeği" tarafsız hakem gözlemcilerinin maç kayıtlarında yapacağı bir incelemede kolaylıkla ortaya çıkacak seviyededir!.. Neredeyse davul zurna çalarak "Federasyon heyetinde bu kadar, şu komitede şu kadar, bu komitede bu kadar adamımız, kulüp üyemiz var, bu olayda karar aleyhimize çıkmaz" diye başkanlarına müjde götüren "büyük kulüp" yöneticilerinin sözlerine bile "tepki koyamayan" ve de "küçük takım" sözcüğünün psikolojik baskısı altında ezildiklerini gösteren "öteki kulüp" başkan ve yöneticileri, hâlâ "İstanbul Büyükleri'nin izini sürmeye devam ve Demirören Federasyonu'na tahammül ettikleri sürece", saha dışı adaletinde de, saha içi adaletinde de "zulüm görmeye" devam edeceklerdir!.. Hâlâ uyanmayanlara iyi rüyalar!.. >> Hocalar ne yapıyor?.. Perşembe gecesi, Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde Galatasaray'ın "dünyanın ve Avrupa'nın ünlü oyuncuları ile doldurulmuş" Kadınlar Voleybol Takımı'nın, grupta galibiyeti olmayan ve o geceye kadar ancak tek set alabilmiş, grup sonuncusu "amatör" Rumen Takımı ile hem de İstanbul'da oynadığı maçı izlediniz mi?.. Ya da, "Erkekler" Voleybol Takımı'nın geçen hafta İstanbul Büyükşehir ile yaptığı maçı?.. İki maçı da TV'den izledim; şu kadarını söyleyeyim ki, eğer ekrandan bu maçları anlatan ve yorumlayan "iki arkadaşımız" bu karşılaşmalarda "Galatasaray Takımlarını kenardan yönetselerdi", inanıyorum ki Erkekler "zor da olsa" kazanır, Kadınlar ise 3-2 kaybettikleri maçı "güle oynaya" 3-0'la bitirerek 9 puanla grubun başında "sıkıntısız" otururlardı!.. Mehmet Cibara kardeşimiz, bilmem haksız mıyım?.. >> "Geri bırakılmanın" cezası mı?.. İstanbul 17'nci Ağır Ceza Mahkemesi, 16'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği ama "geri bırakılan" cezalarla ilgili itirazları reddetti ve Şike / Örgüt Davası'nda mahkûm edilmiş 19 kişinin cezaları kesinleşti!.. Yeni hukuk sistemimizdeki "geri bırakılan cezalar ile ilgili mevzuata göre", aralarında Şekip Mosturoğlu, Alaeddin Yıldırım, İlhan Ekşioğlu ve Cemil Turan'ın da bulunduğu bu 19 kişinin "Yargıtay'a gitme hakkı" da yok!.. Peki, "şimdi" ne olacak?.. "Mahkûmiyetleri kesinleşenler", kulüp yönetimlerinde görev almaya devam edecekler mi; edebilecekler mi?.. Dahası, "Ana Dava Dosyası" Yargıtay'a gidiyor; orada "Yargıtay'a itiraz hakları olan ve itiraz eden" kişiler, elbette olabilir, "beraat ederlerse" ne olacak; ortaya çıkacak tablonun "hukuki" izahı ve "fiili" uygulaması nasıl yapılacak?.. Dahası, "kesinleşen" bu mahkûmiyetlerin, UEFA'daki karara etkisi olacak mı?.. "Kesinleşen bu kararlar", Trabzonspor'un istek ve beklentileri ile Federasyon'un duruşu arasındaki uçurumu daha da derinleştirmeyecek mi?.. Garip bir durum var; yumak, "her adımda" çözüleceğine tam tersine giderek karışıyor; yumağın içindekilere de, çözmek isteyenlere de Allah kolaylık versin!.. >> "Liseciler" Efsanesi bitiyor mu?.. "Kayıkçı kavgası", yani "İnan Kıraç / Liseciler / Adnan Öztürk troykası" konusundaki iddiaları ve fiskosları bitirmek üzere yazılan bir senaryonun parçası değilse, (ki, ben olmadığına eminim), İnan Kıraç ve Adnan Öztürk arasındaki "Galatasaray Adası" savaşı, sarı-kırmızılı camiada bir milât olacaktır!.. İnan Kıraç'ın, kurduğu ve başında olduğu Galatasaray Eğitim Vakfı'na yapılan bağışlarla ilgili olarak "Ancak üçte biri liselilerden, üçte ikisi Galatasaraylılardan" açıklaması ile vermek istediği "Liseliler yok, Galatasaraylılar var" mesajından sonra, "Ada konusundaki" çatışmada Adnan Öztürk'ün İnan Kıraç'a verdiği "sert cevap" ile adeta "Ben yönetim içinde İnan Kıraç'ın ve liselilerin temsilcisi değilim" demesi, ortaya ilginç bir tablo çıkardı!.. Kıraç, "Ada'nın bugünkü işleteninde kalmasını" istiyor, Öztürk ise tam tersine "İstifa etmeyecek ve Ada'nın Galatasaray'a dönmesi için sonuna kadar mücadele edeceğim" diyerek "Büyük Ağabey'e meydan okuyordu!.." Bu kavga, "Galatasaray üzerindeki Liseciler bulutunun dağılmasının müjdecisi" gibiydi ama, kesin bir yargıya varmak için vakit henüz erkendi!.. >> Cüneyt Çakır!.. Sevgili Ömer Faruk Ünal'ın dünkü yazısını okuyunca utandım!.. Bıraktım Hagi'leri, Alex'leri, bir Melo'ya, bir Fernandes'e, bir Sow'a gösterdiğimiz "ilgi ve övgü" yarışının onda birini Cüneyt Çakır gibi, "Dünya Hakemliğinin zirvelerine ulaşan" bir Türk evlâdına göstermediğimiz, gösteremediğimiz için utandım; hem bir Türk, hem de bir basın mensubu olarak utandım!.. Kutluyorum Burdur M.Akif Ersoy Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Saatcı'yı; "bizim vefasızlığımızı" açık açık ortaya koyan "fahri doktorluk payesi" düşüncesini hayata geçirdiği, "özel ve güzel bir tören" ile sadece Cüneyt Çakır kardeşimizi değil, "onun şahsında Türk hakemliğini" taçlandırdığı için!.. Kutluyorum Cüneyt Çakır'ı, elhak "hak etmişti" bu onuru; darısı "başka" hakemlerimizin de başına!..
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp