Top
09/04/2014

Derbiden bana kalan iki küçük fotoğraf şimdi

Herkes oturup dua etsin. Fenerbahçe, Arena’ya on üç puan değil de diyelim üç puan farkla gelse kim bilir neler olurdu. Doksan dakikada on dört sarı, iki kırmızı kart çıkarılacak ve biz ondan sonra bu oyuna futbol, diyeceğiz, öyle mi? Yüksek Seçim Kurulu, kartları yeniden saymaya karar verse işin içinden çıkamaz, ne diyorsunuz siz! Kırk beş yıldır bu işin içinde birisiyim, birisi çıksın söylesin böyle bir derbi oldu mu?

Bir felâket senaryosunun bütün unsurları o akşam el ele vermişti. Derbi öncesi o bildiğimiz medya, en iyi bildiği işe soyundu. Cümle âlem bir oyuna değil de savaşa hazırlanıyorduk. Yöneticilerin açıklamaları da buna dâhil. Ama hepsinden önemlisi, oyuncuların iyi niyet ortalamasının dibe vurmasıydı. Maçın bu kadar sararmasına başka türlü izah etmek mümkün değil.

Olağan şüpheliler

Evet, her derbi gibi hakem hatalarının en hazmedilebileceği bir doksan dakika izleyecektik. Yine de maçın ardından bugün, hakem meselesini konuşma ihtiyacı duymuyoruz. Doğru, maçın ‘olağan şüphelileri’ Emre ve Melo olacaktı. Öyle oldu ve bugün neden bunu konuşuyoruz, ben de bunu anlamıyorum. Derbi iki sarı iki de kırmızı kart eksiğiyle tamamlansa başımız göğe mi erecekti? Huzur mu bulacaktık?

Peki konuşalım, itirazım yok. Benim de bu bahis üstüne kuracağım cümleler var tabii ki. Emre Belözoğlu, yaşı ilerledikçe tersi olacağına, ne yazık ki bariz bir kontrol sorunu yaşıyor. Kırmızı kartı ‘hakem yorumu’yla sıyırdığı maçlarının sayısı daha fazladır, unutmayın. Üstelik yaşı ilerledikçe zekâmızla alay edebilecek laflar üretiyor. Melo’nun tuzağına düşmesi bir mazeret değil, olsa olsa itiraf. Bunu anlayamıyor. Ayrıca geçen gün Mehmet Demirkol kardeşimizin köşesinde isabetle belirttiği gibi, Fenerbahçe geçmişinde on maçlık bir yüksek performans periyot bile yakalayabilmiş değil. Kart cezalısı olmadığı her hafta kendi uçurumuna koşuyor. Yapacak bir şey yok.

Çiğnediğiniz o formadır

Yine de benim için bu kadar berbat bir mahalle kavgasının içinde iki anlamlı resim var. İlki, Selçuk İnan’ın resmi tabii ki. Selçuk İnan, aslında her futbolcu gibi saygı görmeyi hak eden bir genç. Bence o bundan da fazlasını hak ediyor. Bu fazlalık oyun becerisinden değil tabii ki, daha çok kişilik özelliklerinden kaynaklanıyor benim gözümde. Selçuk İnan, rakip takımdan meslektaşının emeğine saygı gösterdiği, oyun içinde ve dışında onun da hakkını özenle korumaya çalıştığı için çok değerli.

O akşam derbide taraftarın ve teknik kadronun ondan esirgediği ne varsa, onu dağıtmakta cömert bir kardeşimiz. Formaya saygı, bu ülkenin futbol kültüründe içeriği boşaltılmış en ucuz laflardan biridir. “Bak gördünüz mü ben Emre’yi attırdım” diye şaklabanlık yapanları alkışlayanlar, bu saygıyı anlayamazlar. O alkışı tutanlarla futbolcusunu ıslıklayanlar ve sahaya girip itip kakanlar, aynı kişilerdir ve formaya saygı sakızını çiğneyerek formaya saygısızlık yapanlar, onlardır. İşte Selçuk İnan’ın sahadan çıkarken uzattığı formayla anlatmak istediği budur: “Alın işte yere atıp çiğnediğiniz budur.”

İkinci resim de bu meseleyle ilgili zaten. Selçuk İnan’de değer adına sarf ettiğim cümlelerin aynısını kuracağım bir başka kardeşimizdir Gökhan Gönül. O görüntülere bir daha bakın lütfen. Önce arkadaşını ikna etmeye çalışıyor, ardından da o an en çok ihtiyacı olan şeyi yapıyor. Alkış.

İkisi de o alkışı sonuna kadar hak eden iki kardeşimiz. Yolları da bahtları da açık olsun.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp