Top
10/09/2014

Karanfil tarlasında 10 işçi

İSTANBUL Mecidiyeköy’de 10 işçiye mezar olan asansörün bulunduğu inşaat, yolumun üstünde... Oradan her geçişimde aklıma Nâzım’ın “Yapıcılar türkü söylüyor/Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama/Bu iş biraz zor” dizeleri gelirdi.

İnşaatın girişine koydukları büyük resimde kuşbakışı İstanbul’u izleyen yakışıklı, bakımlı bir erkekle güzel bir kadın hepimizi, yapılmakta olan binada oturmaya çağırıyordu. Oradan geçen binlerce kişi, o resimlerdeki mankenler gibi o binada yaşamayı hayal etmiştir eminim. Ama yine eminim ki çok az kişinin aklına o binaları yapan işçilerin nasıl bir hayat sürdürdükleri gelmiştir.

“Amele” menfi bir sıfattır zaman zaman dilimizde...

Ameleydiler, aynı inşaatta berbat barakalarda kalıyorlardı; ağır işçiydiler. Boş kaldıklarında, eğer kalabilirlerse, belki saz çalıp türkü söylüyorlardı. Ama yaptıkları bina, türkü söyler gibi yükselmiyordu işte.

Galatasaray Spor Kulübü’nden alınan eski Ali Sami Yen Stadı arazisinin “yeşil alan” olacağı da konuşulmuştu. Besbelli bu öneri kabul görmedi ve inşaat başladı.

Oysa orası eskiden sadece yeşil değil, rengârenk bir alandı.

Eski adıyla Mecidiye Köyü’nde bulunan arazinin olduğu sırtlar, yamaçlar, 1950’nin başına kadar çiçek tarlalarıydı. İstanbul’un en meşhur karanfilleri burada yetişirdi. Karanfil, kırmızı toprağa ve hafif rüzgâra ihtiyaç duyar ki, ikisi de burada bir arada vardı. Çayırlarda ve bayırlarda dut ağaçları vardı. Dut ağaçlarının arasında envai çeşit çiçek, böcek...

O vakit İstanbul’un dışında, bir kaçış yeriydi... Çiçek kokularından nasiplenmek isteyen, haydi buraya giderdi.

Ne olduysa bundan sonra oldu. Dengini yükleyen, Anadolu’dan kafileler halinde gelmeye başladı Dersaadet’e; şehir şişmeye başladı, hükümet ve belediye, buraları da imara açtı. Ev yaptılar, işyeri açtılar. 1974 yılında yapılan Boğaziçi Köprüsü’nün bağlantı yolu da buradan geçince, inşaatçılar için tadından yenmez bir yer oldu çıktı.

Bugün 10 işçiye mezar olan binanın üzerinde yükseldiği araziye, Galatasaray Spor Kulübü çok önceden sahip olmuştu. 1930’ların başında... O zamanlar Galatasaray, maçlarını Taksim Gezi Parkı’ndaki Topçu Kışlası’nın içindeki statta oynuyordu. 1939’da kışla yıkılınca Galatasaray statsız kaldı. Fenerbahçe’nin Papazın Çayırı, Beşiktaş’ın Şeref Stadı vardı... Galatasaray’ın top oynayacak yeri yoktu.

Mecidiyeköy’deki Likör Fabrikası’nın yanındaki TEKEL’e ait araziyi Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü satın aldı ve 30 yıllığına, yıllığı 1 lira gibi sembolik bir bedelle Galatasaray’a kiraladı. 1936 yılında ilk hafriyat başladı. O hafriyatta da, bugün ölen işçilere benzeyen ameleler çalıştı. Dönemin Türk Spor Kurumu Başkanı olan Adnan Menderes’ten bu iş için maddi yardım alınmasına rağmen çalışmalar maddi yetersizliklerden dolayı; malum savaş yılları, hafriyat aşamasında kaldı.

Yıllar sonra, stadın cadde tarafında yaklaşık 500 kişilik tek bir tribünle Galatasaray, Ali Sami Yen’deki ilk maçını 24 Eylül 1944’te Süleymaniye’ye karşı oynadı. Ancak şehir merkezinden çok uzaktı. Taraftarlar oraya gitmekte güçlük çekiyordu. Üstüne üstlük çok sert bir rüzgâr alıyordu. Ardından 1962’de yeniden başlanan inşaat 1964’te tamamlanabildi. Stadın resmi açılışı 20 Aralık 1964’te Türkiye-Bulgaristan karşılaşmasıyla yapıldı. Açılış törenindeki izdiham yüzünden Büyükdere Caddesi tarafındaki açık tribünden yüzlerce kişi alt kata düşerek yaralandı. Stadın bundan sonraki tarihi konumuzun dışında...

Ve vakti zamanında dağ başında diye kimsenin gidemediği yer, şehrin tam merkezinde bir yer oldu. Arazi herkesin iştahını kabarttı. Galatasaray’a şimdilik şehir dışında gibi görünen yeni bir stat yapıldı. O araziyse tekrar karanfil tarlası olabilirdi. Yapmadılar...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp