Top
13/04/2024

Erdoğan neden “din tüccarlarının” hedefinde?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tartışmasız en büyük başarısı ülkemizde yüzyılı aşkın bir süre iktidar olan üniformalı vesayeti ortadan kaldırmasıdır. Bu gerçekten her yönüyle bir devrimdir. 1909'da II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesiyle başlayan "darbeler süreci", ancak 15 Temmuz 2016'da son buldu. Tam 107 yıl sonra.

Darbeciler yenildiler ama yok olmadılar. Saltanatlarını sürdürmelerini borçlu oldukları yapılar içinde yaşamaya devam ettiler. Bu konuda en verimli arazinin CHP'nin parti teşkilatları olduğunu düşünürseniz, yanılırsınız. Orası nihai noktadır. Darbecilerin beslendikleri asıl mecra çıkarcı, korkak, haris, takiyyeci, yalancı din tüccarlarıdır. Bunlar iftirayı meslek edinmişlerdir.

Darbecilerin asıl güç kaynağının bu kesimler olduğu iddiasını abartılı bulanlar olacaktır. Onlara ülkenin bugüne kadar yaşadığı en kanlı darbe girişiminin, ülkenin en güçlü ve en yaygın "dini cemaati" tarafından yapıldığı gerçeğini hatırlatmak isterim.

Bu dini görünümlü yıkıcı örgütler ve şahsiyetler daima Batı'nın bilerek ya da bilmeyerek figüranı oldular. II. Abdülhamid'i deviren kadro yayınlattıkları fetvada onun başta Kur'an-ı Kerim olmak üzere çeşitli dini kitapları toplattırıp imha ettirdiğini öne sürmüşlerdi. Oysa bugün o imha edilen kitapların basım hatası olan mushaflar ve yanlış çevrilmiş hadis kitapları olduğunu ve sultanın aslında dini eserlerin tahrif edilmesini engellemek için özel bir gayret gösterdiğini biliyoruz. Fakat Ermeni bölücüler, Siyonist lobi ve maceraperest ittihatçıların el birliğiyle yaptığı kara propaganda tutmuş ve II. Abdülhamid Han devrildiğinde halk hiçbir itirazda bulunmamıştı.

Beş yıl gibi kısa bir zamanda ülkeyi savaşa sokarak devletin yıkılmasını sağlayan yapının Sadrazamlık makamına Türkiye İslamcılığının kurucularından Said Halim Paşa'yı getirmesi de bu tezgâhın nasıl kurulduğunu göstermesi açısından manidardır.

Bugün yaşadıklarımızı bu tarihi deneyimden bağımsız olarak okuyamayız. Fatih Erbakan'ın hükümeti Gazze'yi harabeye çeviren İsrail savaş uçaklarına jet yakıtı vermek gibi korkunç bir suçlamayla itham etmesi bu çirkin operasyonun sadece bir kısmıdır. Çünkü "dini görünümlü yıpratma savaşı" bugün değil, Cumhurbaşkanı'nın Davos'ta siyonizme meydan okumasıyla başladı. O gün bürokrasiye nüfuz etmiş olan FETÖ'cüler kardeşleri Batıcı monşerlerle birlikte "Türkiye'nin yok olacağı" propagandasını yapmaya başladılar. Çünkü Pensilvanya'daki efendilerinin gözbebeği daima İsrail olmuştur.

Bugün Saadet ve Refah mensuplarının kol kola girdikleri Özgür Özel değildir ilk defa Hamas'ı terörizmle suçlayan. Bu karakter sefaletinde öncülüğü Fetullah Gülen ülkemizde kimseye bırakmamıştır.

Başörtüsü yasaklarını kaldıran Erdoğan'a karşı, FETÖ operasyonlarında gözaltına alınan örgüt ablalarının başlarındaki örtüyü göstererek kirli propaganda savaşına girenler yine bu çevrelerdir. Pandemi döneminde camilerde çeşitli provokasyonlar yapanları hatırlayın. Onlar da "darbe girişimine hayırlı olsun" diyen Alpaslan Kuytul'un adamları değil midir? Yeni Asyacılar, Süleymancılar gibi çeşitli dini görünümlü yapıların 15 Temmuz sonrası Erdoğan'a karşı nefreti örgütlemeleri de bu operasyonun diğer halkalarıdır.

Son beş yıldır muhalefetinin merkezine "İstanbul Sözleşmesi karşıtlığını" koyan Saadet'in, sözleşmeyi iptal eden Erdoğan'a karşı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" kampanyası yapanlarla birlik olması neyle izah edilebilir? Aynı şekilde bu seçimlerde "6284'ü uygula" diyenlerle, "6284 aileyi yıkıyor" diye propaganda yapanlar açık ya da örtülü bir ittifakla seçimlere girmediler mi?

Onlar için Gazze, başörtüsü ya da aile kurumu sadece emellerini gerçekleştirmek için istismar ettikleri kavramlardır. Gerçek şu ki, bu yapılar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsında "halkın iktidar olmasından" ve Türk Ordusu ile Türk Devleti'nin aslına rücu etmesinden rahatsızdırlar. Üstelik bu rahatsızlıkları bugün değil, 1909'da ilk zaferlerini kazandıkları gün başladı.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp