Top
03/02/2024

Bu bağnazlığa teslim olmayalım

Önce bir kiliseye düzenlenen ve her yerinden provokasyon akan saldırı, peşinden kendi işlettiği küçük bir çay ocağında namaz kılarken katledilen Diyarbakırlı Ramazan Hoca. Gazze'de yaşanan vahşet karşısındaki çaresizliğimize hayıflanırken, kendimizi ülkemizdeki şiddet sarmalının içinde bulduk. Katillerin kısa sürede yakalanması bir parça hüznümüzü azaltacaktı ki, İzmir'de bir taksi şoförünün soğukta üşümesin diyerek aracına aldığı müşterisi tarafından öldürüldüğüne şahit olduk. Rızkının peşinde koşarken, bir insanlık düşmanı tarafından üç kuruş için katledilen iki çocuk babası Oğuz Erge hepimizin yüreğini dağladı.

Seçimler yaklaşırken birileri ülkede kaos çıkarmak isteyebilir. Siyasi nitelikli cinayetler işleyerek insanları ayrıştırmak isteyebilir. Terör örgütleri ülkede güvenlik zaafı olduğu imajını oluşturmak isteyebilir. Ya da para hırsı gibi adi menfaatler de bu cinayetlerin sebebi olabilir. Tüm bunlar mümkün. Fakat asıl önemli olan: İnsan hayatı nasıl bu kadar ucuz olabilir?

Kendi hayatının da dört duvar arasında geçeceğini bile bile bir kişi nasıl bu kadar soğukkanlılıkla cana kıyar? Bir zamane dervişini seccadesi üzerinde, gariban bir şoförü direksiyon başında katleden kişiye bu pervasızlığı yaptıran şey nedir? Allah'ın eşref-i mahluk olarak yarattığı insan nasıl bu kadar değersiz görülebilir? Şüphesiz en önemli sorun hırslarımız ve tahammülsüzlüğümüz.

Allah'tan uzaklaşan kişinin mal ve para hırsını tedavi etmek pek mümkün değil. Fakat Müslümanlık iddiasındaki kişiden kendisi gibi düşünmeyenlere tahammül ve hoşgörü göstermesini beklemek hakkımız değil mi?

İslam'dan anladığını dervişane bir üslupla aktarmaya çalışan Ramazan Pişkin'in öldürülmesi sonrasında haberdar olduğumuz bazı tarikat çevreleriyle yaşadığı tartışmadan hepimiz dersler çıkarmalıyız. Onun ehlisünnete aykırı bazı görüşleri olduğunu ileri sürerek hakkında toplumda nefret oluşturmak isteyenler ibret almak için tarihe bakmalılar.

Çünkü bu bağnazlık yüzünden en çok ehlisünnetin büyükleri bedel ödemişlerdir. İmam Şafiî'nin talebesi ve mezhep kurucusu Ahmed bin Hanbel, üstelik akılcılığın önde gelen savunucu Mutezile'nin hâkim olduğu bir dönemde düşüncelerinden dolayı zindanda işkence gördü. Hanefiliğin kurucusu İmam-ı Azam düşüncelerinden vazgeçmediği için zindanda zehirlenerek şehit edildi.

Bugün kendisini ehlisünnetin kalesi gibi gösterip, diğer düşünce mensuplarını hedef haline getiren çevreler, bağnazlık yüzünden yaklaşık bin yıldır en çok sufilerin eziyet gördüğünü bilmiyorlar mı? Gönül dünyamızın piri Mevlana Celaleddin'in ilahi aşk yolundaki rehberi Şems nasıl bir hoşgörüsüzlükle katledildi?

"Bende sığar iki cihân, ben bu cihâna sığmazam/Cevher-i lâmekân benim, kevn-ü mekâna sığmazam" diyen Nesimi'nin boynunu vurdurup derisini yüzdürecek kadar tahammülsüz olanlar kimlerdi? Asırlar boyunca pek çok tasavvuf büyüğü ya zındıklıkla itham edildi, ya işkence gördü ya da sürgün edildi.

"Tarikat-ı Muhammediye" yazarı İmam Birgivi gibi ulemanın büyüklerinden birisinin talebelerinden olmalarına rağmen 17. yüzyılda Kadızadeliler'i tekkelere ve türbelere saldırtan aynı bağnazlık değil mi?

Farklı düşüncelere, meşreplere tahammül göstermek, "hakikatin tek kaynağı benim" kibrine kapılmadan muhataplarımıza edep dairesinde ilimle mukabele etmek galiba hepimizin en büyük ihtiyacı.

Bu yazıyı kaleme aldığım sırada Alev Alatlı'yı kaybettiğimiz haberini aldım. Vahiyle bağını kopardığı için şirazesini yitiren bu çağda Alatlı, yasalar, mevzuatlar, hileli kanunlar karşısında haram-helal denklemini bize yeniden hatırlatan ulu bir çınardı. Allah mekânını cennet eylesin.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp