Top
Hüseyin Besli

Hüseyin Besli

atifhuseyin@gmail.com

22/03/2015

Şaşırdım kaldım-1

1

Ahmet Altan’ın Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajdan sonra hakkında çok şey yazıldı/söylendi. Özellikle bizim mahallenin çocukları (yazarları demek istedim) tarafından neredeyse meydan dayağına çekildi. Malum röportajda, Ahmet Altan, bir anlamda ‘darbeciliğe’ cevaz veren fetvasından ve ‘Taraf Gazetesi’nde yaptığı tetikçiliği savunmasından dolayı bu dayağı hak etmiyor mu? “Evet hak ediyor” demek mümkün. Söz konusu eleştirilerde Ahmet Altan’ın kibrine, tepeden bakan tavrına, halka çeki-düzen verme pozisyonuna, yeni yazdığı romanı için PİAR yaptığına dair söylenenlerin tamamı doğru. Ama en son 19 Mart’ta Diriliş Postası’nda Esra Elönü’nün yazdığı yazıdan sonra, “durun bir dakika!” deme ihtiyacı duyduğumu saklayamazdım, sanki hitabı bana gibiydi. Diyor ki Elönü; “Niye şaşırdınız? Kendini aydın diye pazarlayıp cihangir abajurundan öteye geçmeyen adamın mürit halkasında olanlar şimdi aaa çok ayıp Ahmet Altan diye kıvranmıyor mu?” Yok Esra Hanım. Mesela ben şaşıranlardanım ama mürit halkasında falan değilim. Ayrıca ‘cihangir abajuru’ benzetmesine gelince… Ahmet Altan, sizin abajur tanımlamanızda dahil, kendisine yöneltilen tüm eleştirileri, ithamları hak ediyor olsa bile; Bize düşen, muhatabımızın neyi hak edip/etmediğini düşünmeksizin kendi nezahatimizi, nezaketimizi, duruşumuzu, dilimizi iyi, güzel ve dikkatli kullanmak değil midir? 2 Ayrıca. Ahmet Kekeç de bu konuda en son 20 Mart Cuma günü Star’daki köşesinde; Nuran Yıldız isimli bir yazarın Altanlar hakkında yazdığı yazıyı alıntılayarak “Niye bunu ben yazmadım” diye hayıflandığını söylüyor. Konu alıntılamaya gelmişken; Ahmet Altan en çok da Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanlık döneminde onun hakkında yazdığı bir yazıdan ötürü eleştiriliyor; dün bunları söyleyen sen, bugün ne oldu da Erdoğan hakkında en ağır ifadeleri kullanıyorsun, diye. Bu da doğru. Ama başka doğrular da var. Benim şaşırdığım başka bir nokta Altan’ın Erdoğan hakkında methiyeler düzdüğü yazısı hatırlanırken başka kimi yazılarının hatırlanmak istenmemesidir. Hani Ahmet Kekeç, Nuran Yızdız’ın yazısı için; “niye bunu ben yazmadım” diyor ya; Oysa Ahmet Altan’ın öyle yazıları var ki, onlar için mahallenin dindar çocukları olarak hangimiz açıktan veya içimizden “bu yazıyı niye ben (biz) yazmadım/yazamadım” demedik. Altan’ın “Ey Kavmim” diye başlayıp; “Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin. Dönüp de bakmazsın ölülerine. Lut kavminden de değilsin sen, hazdan olmayacak mahvın. (…) Korkarsın kendinden olmayan herkesten. Ve sen kendinden bile korkarsın. Hazreti İbrahim olsan, sana gönderilen kurbanı sen pazarda satarsın. Hazreti İsa’yı gözünün önünde çarmıha gerseler, sen başka şeylere ağlarsın. (…) Her kuytulukta bir çocuğun vurulur, aldırmazsın. Merhamet dilenir, şefkat dilenir, para dilenirsin. Ve nefret edersin dilencilerden. Utancı bilir ama utanmazsın. (…) Örümcek olsan Hazreti Muhammed’in saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin. Her koyun gibi kendi bacağında asılır, her koyun gibi tek başına melersin.” Diye devam eden yazısını, o günkü şartlarda fotokopi yaptırıp (henüz internet bu kadar yoktu/yaygınlaşmamıştı herhalde) elden ele dolaştıran biz değil miydik? Daha yakın zamanda; Taraf Gazetesi’nde, ‘Ezan’ başlıklı yazısını okuduğumuzda Ahmet Altan’ın; “Adama bak, sanki biz dindarlara inat, ne de kolay ulaşıyor (kendince inandığı) Allah’a.” Dediğimizi; “Çok sık olmasa da bazen geceleri camiye giderim Işıklarının çoğu sönmüş, kandil misali birkaç lambayla aydınlanmış o büyük kubbenin altında yalnız başıma otururum/Öyle otururum/Her şey sonsuzluğun kuvvetli ışığı altında solgunlaşana kadar halıların üzerinde bağdaş kurup beklerim. (…) Hayatla ölüm iki çocuk gibi oturur karşıma/ Ben onların başını okşarım/O benim başımı okşar, öyle hissederim” diyen Ahmet Altan’ı için için kıskandığımızı şimdi inkâr etmemiz mi gerekiyor? İşte benim şaşkınlığım bundan. SÜRECEK...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp