Top
Saygı öztürk

Saygı öztürk

saygi@sozcum.com

25/06/2013

Peki devletin polisi nerede?

Bu köşenin okurlarına, Taksim Gezi Parkı'nın boşaltılması talimatının doğrudan Başbakan tarafından verildiğini haftalar önce duyurmuştuk. Başbakan da, bu emri kendisinin verdiğini açıkladı. Çevik Kuvvet Şube Müdürü de operasyon sonrası personelini “İkinci Çanakkale destanını yazdınız” sözleriyle kutladı.
Gerçekten Çevik Kuvvet Şube Müdürü böyle bir mesaj yazdı mı? Çevik Kuvvet polislerinin de üyesi olduğu sendikanın yetkilisine sorduğumda, “O mesajı bizzat gözümle gördüm” dedi. Yani, Taksim'de Gezi Parkı'nda bulunanları dağıtmayı “2. Çanakkale zaferi” olarak gören polis müdüründen “orantılı güç” bekleyebilir misiniz? İzmir'de, Antalya'da elinde çivili sopalarla dolaşan siviller polise yardımcı olan AKP'li gençler mi?

Küfrederek vuruyorlardı

Yüzbinlerce kişi belki de hayatında ilk kez kendisini eylemlerin içinde buldu. Biber gazıyla, gaz bombasıyla, tazyikli suyla, polisin yumruğuyla tanıştılar. Saçlarından sürüklenenler, 8-10 polisin ortasında tekme-tokat dövülenler oldu. Gözaltına alınıp araca bindirilme anından sonra da çok şeyler yaşadılar. Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Erkan Yolalan da gözaltına alınanların neler yaşadığını, yaşayan birisi olarak anlatıyor:
“3 Haziran 2013 tarihinde saat 21:00 civarında Beşiktaş Barbaros Bulvarı ışıklarının orada kolumdan kıvırarak aldılar. Ardından cehennem başladı. Her polis tekme, yumruk atmaya başladı. Yaklaşık 100-150 metre boyunca yani Kadıköy İskelesi'nin oraya gelene kadar önüne gelen yumruk tokat tekme atıyordu.
Küfür ve hakaretlerin sonu gelmedi. Gözaltı otobüsüne gidene kadar kaç kişinin vurduğunu sayamadım bile. Tam otobüslerin yanına geldiğimde bir otobüsün arkasında birkaçı ‘getir buraya' diye seslendi. Otobüsün arkasına alıp onlar da tekme, yumruk atmaya başladılar.

‘Türk polisini seviyorum' diye bağırın

Gözaltı otobüsünde ışıklar sönüktü ve içeriden bir kızın yalvarış sesleri geliyordu: ‘Ben bir şey yapmadım abi.' Otobüse binerken ve bindikten sonra vuranları göremedim bile. Karanlıkta tek yapabildiğim kafamı tutmaktı. Küfürler hakaretler devam ediyordu. Oturdum, yanımdan geçen herkes vuruyordu. Kıza vuruyorlardı, boğazını sıkıyorlardı.
Otobüste bulunan 3 kişiydik. Üçümüze ‘Türk polisini seviyorum. Vatanımı seviyorum' diye bağırttılar. Her seferinde ‘daha yüksek, daha yüksek' diyerek defalarca bağırttılar. Ortam biraz durulur gibi oldu bu sefer başka bir arkadaşı getirdiler. Çocuğun burnu kırılmıştı. Çocuğa ‘neden yüzünü korumadın' dediğimde ‘iki kişi kollarımdan tuttu, üçüncü kişi üç kere burnuma yumruk attı' karşılığını verdi.

Elleri kelepçeli olana kaskla vurdular

Ara ara yeni getirilenler oluyordu. Ardından getirdikleri Bahçeşehir Üniversitesi'nden Mustafa diye bir arkadaştı. 20 polis saldırmıştı. Ayakta durmaya hali yoktu ve gözaltı otobüsünün yanında tokat-yumruk yetmedi kafasına kaskla vurdular. O da yetmedi kafasını otobüsün camına vurdular. Otobüse vurarak soktular. Elleri arkadan kelepçeli, başı kanayarak yere oturttular.
Kan dinsin diye kanlı tişörtü başına tutmak istedim. Süleyman denilen polis bana ‘s…. git yerine' dedi. Adamı o yaralı halde kelepçeli tutuyorlardı. Birkaç polise söyledik. En sonunda birisi kelepçeyi açtı. Asıl içler acısı olay karakolda ifade için konuşurken oldu. Mustafa bana ‘Otobüste bana vurdular mı ne oldu?' dedi. Arkadaşımız hatırlamıyordu. Aklı tam olarak yerinde değilmiş otobüste iken.
Son olarak gözaltı otobüsünde tuvalet ihtiyacımızı karşılamaydık sadece bir şişe su verdiler. Ardından rapor için hastaneye ve sonra karakola götürüldük. Karakola götürüldüğümüzde avukat ordusu vardı. Ve polisler artık bizimle ricayla konuşuyorlardı.
Avukatlara çağrı yapan arkadaşlarımıza dostlarımıza ve bizim için endişelenen herkese çok teşekkür ederim. Bu yazıda en ufak bir abartma yoktur, yaşanan her şey gerçektir ve tek amacım gerçekleri herkesin birinci ağızdan duymasıdır.”
Halkın polisiyle, devletin polisiyle hayatında belki ilk kez karşı karşıya gelen gençler, yaşadıklarıyla, gördükleriyle, duyduklarıyla polise olan güvenlerini büyük ölçüde kaybetti. Çevik Kuvvet'te görevli polislerin hemen tamamı AKP döneminde alındı. Acaba Başbakan onun için mi “benim polisim” diyor. Peki, onlar Başbakan'ın polisiyle, devletin polisi nerede?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp