Şikayet hangi cezaevinden, hangi görüşteki kişilerden gelirse gelsin, CHP'li üç milletvekili adeta “koşar adım” o cezaevine gidiyor, tutuklu ve hükümlülerle, cezaevi görevlileriyle görüşüyor ve çalışmalarını rapora dönüştürüyor. Adalet Bakanlığı da, açıklanan raporlar üzerine “yalandır” açıklaması yapıyor. Ancak “yalandır” denilen birçok konunun sonunda “gerçek” olduğunu da biliyoruz.
Ülkemizde “tutukluluk cezaya dönüştü” sözlerini hukukçulardan sıkça duyuyoruz. Adalet Bakanlığı yetkilileri ise cezaevindeki mahkumların tutuklu oranının yüzde 28'e kadar indiğini savunuyor. Ülkemizde “keyfi” tutuklamalar olduğu Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu'nun (UNGWAD) raporuyla da ortaya çıktı.
AİHM kararı var ama…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) İkinci Dairesi, 12 Haziran 2013 tarihli kararında, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamındaki suçlarda 6 yıl tutukluluk süresinin “aşırı uzun” olduğunu belirledi ve bunu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı buldu.
Belirtilen dava dosyası için Türkiye'nin gönderdiği deklarasyonda, başvuranın tutukluluk süresinin AİHS'ne göre “aşırı uzun” olduğunu kabul ediliyor, başvuranların her birine 4 bin 950 avro ve her türlü masraf ve giderleri ve avukata da 500 avro ödeme kabul ediliyor, mahkeme mevcut davayı düşürmeye davet ediliyor.
Yıllardır cezaevinde tutulan Doğu Perinçek, Oktay Yıldırım, Mehmet Demirtaş, Muzaffer Tekin, Hikmet Çiçek, Hasan Atilla Uğur‘un avukatları AİHM kararını dayanak gösterip tahliyelerini istediler.
Kim ne rapor düzenlerse düzenlesin, yetkililerimiz bunlara mutlaka bir kılıf bulur. “Artık onlar tutuklu değil ön hükümlü” der ve tahliyeler gerçekleşmez. Eğer UNGWAD, AİHM kararları uygulanır olsaydı bugün “Balyoz”un, “Ergenekon”un cezaevinde sanığı kalmazdı.
“Paketler yer açmak için”
Cezaevinde koşulların iyileştirildiğine ilişkin açıklamalara karşın, CHP heyetinin raporları da tam tersi bir durumu ortaya koyuyor. Cezaevleri İnceleme Komisyonu'nun CHP'li üyeleri Veli Ağbaba, Özgür Özel ve Nurettin Demir‘in gündeme getirdikleri, tutuklu ve hükümlüler için “nefes borusu” oluyor en azından içinde bulundukları koşulların dört duvar dışına çıkması sağlanıyor. Son 1,5 yılda 111 kez cezaevi ziyaretinde bulunan CHP'li Özgür Özel‘den, cezaevi izlenimlerini dinliyorum:
“Cezaevlerinin durumunda iyileşme yok. Yargı paketleriyle şartlı salıvermeler de cezaevleri tıka-basa dolu olduğu için yeni operasyonlarda tutuklanacaklara yer açmak için çıkarılıyor. Sadece çözüm süreci nedeniyle Ankara Sincan'dan KCK ve PKK'lılar tahliye edildi, hemen ardından 28 Şubat tutuklamaları başladı. Açıkçası yargı paketleri cezaevinde yer açmak için çıkarılıyor.
Bugün cezaevlerinde kapasitenin çok üzerinde mahkum bulunuyor. Örneğin Şanlıurfa Cezaevi'nde yatacak yer olmadığı için mahkumların nöbetleşe uyuduklarını tespit ettik. Olması gerekenin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunuyor.
Muhalif olan tutuklanıyor
Türkiye'de çok fazla tutuklu var. Hükümete muhalif birisi getirildiği zaman tutuklanması için yoğun çaba gösteriliyor. Muhalif olanların salıverilmesi adeta istisna haline geldi.
F tipi cezaevlerinde ‘tecrit', ‘insansızlaştırma' yaygın bir biçimde uygulanıyor. Cezaevi yönetiminin elindeki en büyük silah esnek mevzuattır. Mevzuatı hep idarenin işine geldiği gibi yorumlama yetkisi var. Örneğin ‘mahkumlar olağandışı sakal bırakamazlar' deniliyor. Bir cezaevinde cezaevi yönetimi ‘olağan sakal bir gündür' diye yorumlanıp iki günlük sakalı olanı cezalandırırken, başka bir cezaevinde ise sakala karışılmıyor. Bu da, kişinin yattığı suça göre değişiyor.
Her gün ayakkabı araması
Bazı cezaevlerinde, her gün mahkumların ayakkabıları kaldıkları odaların kapısının önünde çıkartılıp bakılıyor. Artık bu durum çok tepki çekiyor. Bu yüzden tartışmalar hiç eksik olmuyor. Bunun için ‘keyfi aramaya son' sloganı atanlara da ‘slogan atmak suretiyle cezaevi düzenini bozmak suretiyle isyana teşvik' denilip disiplin cezaları veriliyor. Bir ay içinde 3 kez ceza alan, ailesiyle telefonla konuşmaları yasaklanan mahkumlar var. Cezaevinde cezası bitenler, disiplin cezası yüzünden tahliye edilmiyor.
Başbakan'ın havasına göre
Cezaevlerinde muhaliflere karşı Mussolini'nin devlet intikamı uygulanıyor. Başbakan tersinden kalkmışsa, cezaevi görevlileri de cezaevlerine tersinden giriyorlar. Bu yukarıdan aşağıya geliyor. Başbakan'ın asabı bozulunca, bu infaz koruma memurlarını da gerginleştiriyor. Konuştuğumuz iyi niyetli bazı memurlar, sertlik emrinin ‘yukarıdan geldiğini' söylemekle yetiniyor. Böyle dönemlerde siyasi mahkumlar canından bezdiriliyor. Böyle günlerde herkes zorda ama özellikle Gezi Parkı tutukluları en zorda… Aynı suçlamalarla tutuklananlar Sincan'da F tipine ‘terör suçlusu' diye konuluyor.”
Özgür Özel‘in anlatacakları çok… Raporları “yalandır” deyip bir kenara atılmamalı, dikkatle üzerinde durulmalı.