Top
Saygı öztürk

Saygı öztürk

saygi@sozcum.com

23/07/2013

PKK’ya ‘vergi’ ödemeyene iş yaptırılmıyor

Terör örgütü PKK ve siyasi uzantıları ne yaptıklarını çok iyi biliyor. AKP'li bakanların bile içinde ne olduğunu bilmediği ‘çözüm süreci' Güneydoğu'yu tam anlamıyla bir çıkmaza doğru sürüklüyor. Bugüne kadar devletinin yanında yer alan vatandaşlar, aşiretler, hatta devletten maaş alan köy korucuları bile saf değiştiriyor, devlet yalnızlaştırılıyor.
Terör örgütünün tamamen sınır ötesine çekileceğine inananlar oldu. Terör örgütünün çekilmesi demek, Güneydoğu'da devlet hakimiyetinin sağlanması demektir. PKK bunu bile bile gerekli alt yapıyı kurmadan bölgeyi devlete, Hizbullah'a, cemaatlere bırakır mı?

Devlete, cemaate mesaj

İşte, KCK yapılanması, son dönemde ortaya çıkan PKK'nın ‘asayiş' adını verdiği sözde polis gücü; çekilme öncesinde halka, devlete, cemaate, Hizbullah'a ve diğer örgütlere, “Bizim yalnız dağda değil, artık il ve ilçelerde de silahlı güçlerimiz var. Burası bizden sorulur” mesajı veriyor.
Evet, Güneydoğu'dan şehit haberleri gelmiyor ama unutmayalım devletin varlığı da giderek tartışılır hale geliyor. Bugün önlemleri almayanlar, “Şehit haberi gelmiyor” diye seçimlerde avantaj peşinde koşanlar, ileride bugünkü duruma gelebilmek için belki de verilen toplam şehidin daha fazlasını vermek durumunda kalacağını unutuyorlar. Ya da işlerine böyle geliyor.

Herkes topu birbirine atıyor

Üst düzey bir kamu görevlisi, Güneydoğu'da askerin karakoldan çıkmadığını, Güneydoğu'yu en iyi bilen Bolu ile Kayseri Dağ ve Komando Tugayları'nın son 20 yıldır ilk kez Güneydoğu'ya gönderilmediğini, Güneydoğu'dan PKK'lıların değil, askerin çekildiğini anlatıyor.
Herkes topu birbirine atıyor, sorumluluk almak istemiyor. Vali operasyon izni vermiyor. Güneydoğu'da alan hakimiyeti tamamen terör örgütünün kontrolünde. Böyle bir durumda, vatandaş nasıl devletinin yanında yer alsın? Devletin varlığını göremediği için terör örgütüne tam anlamıyla teslim olmuş durumda.
Terör örgütünün telsiz konuşmaları dinlenerek ‘kestirme' adı verilen çalışmayla muhtemel bulundukları yerler belirleniyor. Bu durum, komutana bildiriliyor. Komutanın, teröristlere karşı operasyon yapabilmek için valileden izin alması gerekiyor. O topu valiye atıyor.
Valiye durum anlatılıyor. Vali, “Durum hassas” diyor ve böyle bir operasyona izin vermesi halinde kendisinin ‘çözüm sürecini engellediği' iddiasıyla hedef olacağını belirtiyor. Vali, operasyon izni vermeyecek ama sorumluluktan kurtulmak için topu İçişleri Bakanlığı'na atıyor.
Ankara'ya soruluyor. Ankara'daki yetkili; valiye, “Size haber veririz” diyor. İşte olay orada kapanıyor. Valiyi o saatten sonra ne arayan, ne sonar oluyor. Teröristler mi? Onlar da operasyon yapılmayacağını bildikleri için rahat hareket ediyor, birkaç gün sonra güvenlik nedeniyle bulundukları alanı değiştiriyorlar.
İnanması zor ama artık devletin teröristi görmediği, onunla karşılaşmamak için her şeyi yaptığı bir dönemdeyiz. Bu ülke için yıllarca mücadele etmiş olanların tüm çabaları boşa mıydı? Mücadele verenler gelinen noktayı gördükçe kahroluyor.

En yaygın uygulama haraç

Devlet, teröristi görmüyor ama köylülerle her gün yüz yüzeler. Köylerde asker olmadığını bildikleri için çok rahat geliyorlar. Yalnız ekmek almakla yetinmiyor, keçi ve koyunları da beraberinde götürüyorlar. Köylülerden bunlar alınırken, devlete iş yapanlardan ise para alınıyor.

Örgüt, kaçakçılardan getirdikleri malın değerinin yaklaşık yüzde 10'u civarında ‘gümrük vergisi' adı altında haraç alıyor. Bu vergiden kaçanların cezası alabildiğine katlanıyor. İşte, örgütün Güneydoğu'da son dönemlerdeki önemli gelir kaynaklarından birisi de devlete iş yapan müteahhitlerden ‘vergi' adı altında toplanan paralar.

Devlete iş yapan müteahhit işi alırken yüzde 20 kırım yapıyorsa, yüzde 10 da örgüte haraç vereceğini biliyor. Örgüt, hangi müteahhidin hangi işi ne kadar bedelle aldığını öğreniyor. Yani ‘eksik beyan' bildirenlere, ‘eksik beyan cezası' uygulanıyor. BDP'li belediyeler aracılığıyla birçok bilgi anında öğreniliyor.

‘Gecikme faizi' alıyorlar

Kalekol yani askerler için yapılan inşaatların ‘vergisi' de fazla oluyor. Örneğin okul, hastane, sağlık ocağı yapanlardan yüzde 10 oranında ‘vergi' alınırken, kalekol inşaatı yapan müteahhitlerden alınan ‘vergi' oranı ise yüzde 30'u buluyor.
Açıkçası odun kesenden de, yol yapandan da haraç alınıyor. Belirlenen miktarı zamanında vermeyenler önce uyarılıyor. Verilen sürenin yine aşılması halinde önce şantiyeleri basılıyor, araç-gereçleri yakılıyor, gerekirse birkaç kişiyi de yanlarında götürüyorlar. Daha sonra ‘gecikme faizi ve cezası' uygulayarak tahsilatı yapıyorlar.

Manzara aynen böyle… Artık haraç verilmesi o kadar olağan sayılıyor ki, bunları kimsenin dillendirmesine gerek bile kalmıyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp