Güneydoğu ile ilgili gerçekler söylenmiyor, yazılmıyor. Yöreyi çok iyi bilen, gelişmeleri yakından izleyen komutanlar sessiz kalıyor. Örneğin teröristler sınır ötesine geçerken anladık insansız hava araçlarından korunmak için şemsiye kullanıyor, peki sınırda bulunan askerimiz ne yapıyor? Onca termal kamera, onca gece görüş dürbünü boşuna mı alındı? Askerin “duymadım”, “görmedim” anlayışı, sınırlarımızın delik-deşik olduğunu göstermeye yetiyor.
Teröristlerin sınır ötesine geçiş noktaları daha çok Çukurca ve Şemdinli ilçeleri kırsalından gerçekleşir. Şemdinli'de çekilme noktaları Çerçella ve Yeşilova bölgeleridir. Yeşilova'da hudut bölüğü, Çerçella'nın güneyinde Aktütün'de de bir taburumuz var. Dolayısıyla, insansız hava araçları olmasa bile Mehmetçiğin geçişleri görmemesi zor olanıdır.
Erdal Sarızeybek, 10 yıl sınırlarda görev yaptı. Bugün teröristlerin geçiş yeri olan Şemdinli'de tabur komutanlığı görevinde bulundu. Gelişmeleri yakından izleyen emekli albay Erdal Sarızeybek'e son olayları sordum. Kaygılarını ve olabilecekleri şöyle anlattı:
Çünkü hepsi bir tuzak
“Özellikle hükümetimizin ‘barış' diyerek ve PKK'ya çekilme yolları açarak yürüttüğü siyaset ne yazık ki kamuoyunda da karşılığını buluyor. Görüştüğümüz insanlar ‘Artık terör bitiyor, kan akmayacak, şehit haberleri gelmeyecek' diyerek bir umuda kapılıyorlar. Bu da bizi derinden yaralıyor. Çünkü hepsi bir tuzak. Geçmişte benzer adımlar atılmıştı. Sonuçta 8 bin 600 şehit verdik. İkinci tuzağa düşmemeliyiz. Aksi halde ‘Bugün artık şehit vermiyoruz' diye sevinenler, gelecekte bunun bedelini ödemek durumunda kalabilir ve bu bedel çok ağır olabilir.
Bugünkü sürecin 3 ana hedefi vardır. Birincisi AKP anayasasına kamuoyu desteği sağlamak, ikincisi KCK adıyla kurulan Kürdistan yapısını Doğu ve Güneydoğu'da adı konmamış bir şekilde hayata geçirmek, üçüncüsü de Irak'taki PKK silahlı unsurlarını Suriye ve İran'a yönlendirmektir.
Devlet içinde devlet oluyorlar
PKK çaresiz halkın yönetimini fiilen ele geçirecek şekilde yapılanmaktadır. Yani, terörist silahı bırakıp sivil elbise giyerek halkın içine girmiştir. Devlet otoritesi de sağlanamadığından PKK, fiilen devlet içinde devlet olmaktadır. Bugünkü AKP siyaseti durdurulmazsa eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ordusu ne kadar güçlü olursa olsun artık PKK ile değil halkla karşı karşıya gelecektir.
Türkiye'ye baktığımızda bu tabloda eğer ki bu süreç durdurulmaz ve AKP siyaseti değiştirilmezse PKK, Doğu ve Güneydoğu'da halkın yönetimini fiilen ele geçireceği için süreç Türk-Kürt ayrışmasının derinleştirilmesi şeklinde ilerleyecek. Ne yazık ki Doğu'da ‘Ben Türk'üm' diyenlerin Batı'ya, Batı'da ‘Ben Kürdüm' diyenlerin de Doğu'ya doğru sürüklendiği bir tabloyla Türkiye karşı karşıya kalacaktır. Bunun üzerine dinlerarası diyaloğu da eklerseniz, bütün kiliseleri de açarsanız Müslüman Türk milleti PKK'nın yanında bir de Hıristiyan misyonerliğiyle karşı karşıya kalacaktır. İşte bu bir haçlı seferidir. Ancak bu tuzak ve oyunlar ne olursa olsun Türk Milleti ayağa kalkacaktır.
Örgütün kurduğu mahkemeler
Teröristlerin geri çekilmesi hikayesine gelince: Bunların yarısı sivil elbise giyerek yönetimi ele geçirmek için halkın arasına girmektedir. Yarısı da yeni katılımlarla eksiğini tamamlayarak Suriye'ye ve İran operasyonlarında kullanılmak üzere Irak'a çekilmektedir.
Bu bir barış, kardeşlik değil Türk Milleti'ne kurulmuş bir tuzaktır. Şemdinli'den aldığım bilgilere göre PKK'nın kurduğu ‘halk mahkemeleri' fiilen hayata geçirilmiş olup, köylünün büyük kısmı devlet yerine PKK'ya başvurmaktadır. Zaten, 21 Mart Nevruzunda Diyarbakır meydanında teröristlerin kürsüye çıkıp bildiri okumaları, devletin de buna müdahale etmemesi AKP siyasetinin bu tuzağın bir parçası olduğunu açıkça göstermektedir. Bu da anayasal suçtur.
Asker niçin görmüyor?
Bugüne baktığımızda ordumuzun komuta heyetinin anayasa ve MGK Kanunu'na göre hükümetin siyasi talepleri doğrultusunda hareket ettiği gözlenmektedir. Dolayısıyla ordumuzun PKK'nın geri çekilmesi ve siyasi talepleri karşısında sessiz kaldığı da görülmektedir. Ancak ülkemizin bölünmez bütünlüğünü hedef almış silahlı bir terör örgütüne karşı her ne kadar hükümet emri olsa da, Türk Ordusu'nun doğrudan operasyonlarını sürdürmesi gerekir. Çünkü, anayasaya göre hiçbir hükümet devletin ulusal çıkarlarını yok sayan karar alamaz.
Komutanlarımıza da 30 yıl şerefle bu üniformayı taşımış olmaktan aldığım güçle ifade etmek isterim ki AKP siyaseti bu tavrıyla Türk Ordusu'na tuzak kurmaktadır. Çünkü PKK'ya karşı sessiz ve hareketsiz bir ordu gören Türk Milleti kendi ordusundan kuşku duymaya başlayacaktır. Kamuoyunda doğabilecek bu olumsuz düşünceleri komutanlarımız açık tavırlarıyla mutlaka önlemelidir.”
Kitaplarıyla, konuşmalarıyla ses getiren Erdal Sarızeybek daha ne söylesin?