Top
Ege Cansen

Ege Cansen

cansen@sozcum.com

30/06/2022

Ucuz dövizin maliyeti yüksek olur

Türkiye ekonomisinin bir numaralı sorunu “döviz” fiyatının doğru noktada oluşmasına izin verilmemesidir. Doğru nokta, dövizin “arzı ile talebini” birbirine denkleştiren fiyat düzeyidir. Türkiye'de “Türk Lirası'nın Değerini Koruma” gerekçesiyle döviz fiyatı sürekli baskılanmıştır. Döviz fiyatı baskılanınca diğer fiyatlar da yanlış oluşmuştur. Serbest piyasa ekonomisinin düzenleyicisi “fiyat mekanizması”dır. Bu düzeneğin içindeki yaşamsal parça fiyattır. Fiyatlar yanlış yerde oluşursa, fiyat mekanizması da kendinden beklenen görevi ifa edemez. Yani malların arzı ile talebi eşitlenemez. Yokluk veya karaborsa ortaya çıkar. Sadece kapitalist (serbest piyasa) ekonomilerinde değil, komünist (merkezi planlı) ekonomilerde de kaynak tahsisini optimize etmek veya arz ile talebi denkleştirmek için “fiyat” kullanılmıştır. Bu ekonomilerde “piyasa fiyatı” olmadığı için planlamada “muhasebe fiyatları” (accounting prices) veya “gölge fiyatlar” (shadow prices) diye adlandırdıkları yapay fiyatlara yer verilmiştir. Zaten fiyat olmadan, ekonomiyi düşünmek mümkün değildir.

HER AK SAKALLI DEDEN DEĞİLDİR

Serbest piyasa mantığına göre, piyasalara müdahale edilmese her malın veya metânın, mesela dövizin “piyasa fiyatı” kendiliğinden oluşur. Ancak bu her zaman mümkün değildir. Bir ülkede serbest piyasa sistemi uygulanıyor olsa da, piyasalarında görünen her fiyat, özellikle “döviz fiyatı” iktisadın tanımladığı anlamda “piyasa fiyatı” değildir. Bunun birçok sebebi vardır. En önemlisi, ihracatı teşvik veya dış finansman çekmek ya da dar ve sabit gelirlileri korumak isteyen devletin, döviz dahil bazı fiyatlara doğrudan veya dolaylı müdahale etmesidir. Her müdahale, dövizin piyasa fiyatının oluşması önünde bir engeldir. Müdahalelerden kötü etkilenmek istemeyen piyasa aktörleri yan yollara sapar. Bu sefer devlet, yan yolları tıkamak için yeni mevzuat değişikliklerini yürürlüğe koyar. Bu da bir tür kısır döngü yaratır.

FİYATI TALEP BELİRLER

İktisadın temelini teşkil eden “arz-talep” yasası iki şekilde okunabilir. Birinci okuma, “piyasa fiyatı” arz ile talep eğrilerinin kesiştiği noktada oluşur şeklindedir. İkincisi ise “piyasa fiyatı” arz ile talep miktarlarını eşitler diye okumaktır. Doğru olan birincisi, daha da doğrusu “fiyatı” arzın değil, talebin belirlediğidir. Dolayısıyla döviz kurlarını da, dövize olan talebin tayin eder. Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada “dolara/dövize” olan talebin iki kaynağı vardır. A) Cari işlemler; B) Sermaye hareketleri. Uzun vadede döviz kurlarını “cari işlemler”, kısa vadede ise “sermaye hareketleri” belirler. Parası döviz (dünya genelinde kabul gören diye okuyun) olan ülkelerin (ABD ve İngiltere hariç ki bu başka bir yazı konudur) hepsinin “cari işlemler fazlası” vardır. Euro bölgesinde cari açığı olan ülker vardır. Ama bölge, cari fazla verir. Türkiye'nin ise Osmanlı'dan beri cari işlemler açığı vardır. Bu açığı da fahiş faizler ödeyerek yurt dışından veya yurt içinden aldığı dövizli borçlarla finanse etmiştir. Bu yüzden dış borç ve dövizli iç borç stoku ile dışa ve içe ödediği döviz faizi durmadan artmıştır. TL'nin, 6 sıfır atılacak kadar değer kaybetmesinin sebebi MB faizi düşük tutması değil ülkenin “cari işlemler açığı”nı kapamamasıdır.

Son söz: Mevzuatla oynamayı bırak, cari açığı kapamaya bak.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları