Top
Ege Cansen

Ege Cansen

cansen@sozcum.com

28/09/2023

Başkanı çoğunluk seçer 

Önümüzdeki yıl yerel yönetim seçimleri var. Belediye başkanı ister büyükşehir ister şehir ister ilçe belediye başkanı olsun, netice itibarıyla, halk tarafından doğrudan seçilen “çok yetkili” bir yönetici olmalıdır. Bugünkü sistemde başkan gücünü çeşitli siyasi partinin temsilcilerinden oluşan ve seçmenin yüzde yüzünü temsil eden Belediye Meclisi'nin çoğunluğundan almamaktadır. Dolayısıyla en azından “seçmenin çoğunluğu” tarafından yetkilendirilmiş olması gerekir. Öyle olmalıdır ki, aldığı kararları (meclis istemese de) güçlü bir şekilde yürürlüğe koyabilsin. Bunu da “çoğunluğun iradesini temsil ettiğini” kanıtlayarak söyleyebilsin. Başkanı bu şekilde yetkilendirmenin tek yolu, aynen Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi birinci turda adaylardan biri, en az %50+1 oy almamışsa en çok oy alan iki adayı “ikinci turda” yarıştırıp bunlardan birinin en az %50+1 oyu almasını sağlamaktır. Tek turda en çok oyu (mesela yüzde 27) alan adayın başkan olması antidemokratiktir. Esasen demokrasilerde “halkın hakimiyeti” denen şey, önce en beğendiğini iktidara getirmek, bu olamıyorsa en beğenmediğinin iktidara gelmesine engel olmaktan oluşan “iki katmanlı” bir yurttaşlık hakkıdır.

BIRAKIN İTTİFAKI HALK KURSUN 

Buna benzer bir yazıyı genel seçimlerden önce de yazmış ve muhalefetin Cumhurbaşkanlığı seçimine tek adayla değil çok adayla girmesinin daha doğru olduğunu söylemiştim. Yani millet ittifakı içinde yer alan her siyasi parti ayrı aday göstermeliydi. Matematik olarak muhalefet adaylarının biri diğerlerinden daha fazla oy alacaktı. O aday da ikinci turda Erdoğan'la yarışacaktı. (Pek tabii eğer Erdoğan veya diğer bir aday %50+1 oy almamışsa) İttifak ikinci turda “tavanda değil tabanda” yani seçmen tarafından gerçekleştirilmiş olacak ve kimse sesini çıkaramayacaktı. Eğer bu yöntem tercih edilseydi “başkanlık rejimi” ile kabili telif olmayan “Yedi kocalı Hürmüz” misali, yedi yardımcılı cumhurbaşkanı adayı gibi bir tuhaflık ortaya çıkmayacaktı.

BÖLÜCÜLÜK VE KAYYUM MESELESİ 

Önce Osmanlı Devleti şimdi de Türkiye Cumhuriyeti içinde bir “Kürt Devleti” kurulmasını isteyen başta ABD ve AB olmak üzere, dış ve yine başta PKK ve sol liberaller olmak üzere iç güçlerin varlığı bir vakadır. Bu güçler kendi bakış açılarından haklı olabilirler. Toplumun ezici çoğunluğu ise buna karşıdır. Kendi devletini kurmak isteyen PKK, bu amacını gerçekleştirmek için ABD ve AB'nin maddi ve manevi desteğiyle T.C.'ye karşı silahlı kalkışma içindedir. PKK çok anlaşılır bir gerekçeyle ülkedeki demokratikleşme sürecini ve özellikle devletin yerel yönetimleri güçlendirme politikasını kendi siyasi emelinin tahakkuku için fırsat olarak değerlendirmektedir. PKK, Kürt partisinin (adı he neyse) adayı belediye başkanı seçilince o kişiyi kendi memuru olarak görmekte ve belediye içine yerleştirdiği PKK komiseri vasıtasıyla seçilen başkanı kuklalaştırmaktadır. Bu yolla silahla elde edemediği idari gücü ve mali kaynaklara erişimi silahsız elde etmektedir. Pek tabii T.C. buna izin vermemekte ve istemese de PKK'nın kuklası olan başkanı görevden alıp yerine “kayyum” atamaktadır. Yeni yerel seçimlerinden sonra da bu uygulama (maalesef) devam edecektir. PKK vurdukça T.C. bundan vazgeçemez.

SON SÖZ: Yanlış yöntem yanlış sonuç doğurur.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları