Top
Ege Cansen

Ege Cansen

cansen@sozcum.com

24/09/2023

Din ve iktisat

İktisatçılar dine pek meraklı değildir. Hatta mümkün mertebe dini konulara girmekten kaçınırlar. Buna karşın, din adamları iktisada pek meraklıdır. Bu merak, temsil ettikleri dinin her şeyi kapsadığı inancından kaynaklanır. Genelde din, özelde Hristiyanlık ve iktisat denince herkesin aklına hemen Alman sosyolog ve siyasal iktisatçı Max Weber'in (1864-1920) “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” (Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism) adlı eseri gelir. Müslüman ilim adamları arasında da başta 1111'de ölen İranlı İmam Gazali ve Tunuslu sosyolog İbn-i Haldun (1332-1406) olmak üzere iktisatla daha doğrusu ticaret ve faizle ilgilenenler olduğu bilinmektedir. Günümüzde Malezya'daki İslam Üniversitesi bu alanın öncüsüdür. İstanbul Üniversitesi'nde de İslam İktisadı Araştırma Merkezi diye bir bölüm vardır. Batı'daki birçok üniversite hatta Amerika'da 1636'da kurulan ünlü Harvard Üniversitesi bile başlangıçta Kilise külliyesi içinde bir medreseydi. Kurucusu da John Harvard adında bir rahiptir. Halen Avrupa ve Amerika'da “Katolik” (Hıristiyan diye okuyun) üniversiteleri vardır. Bu üniversitelerde, fizik kimya gibi temel bilimler yanında tıp, mühendislik gibi “sosyal olmayan” disiplinlerde de eğitim yapılmaktadır.

İKTİSAT İNSAN YAPMASI DEĞİLDİR

İktisat bilgini Lord Keynes'in (1883-1946) rakibi Friedrich Von Hayek'in (1899-1992) ölmeden önce yazdığı bir makalesinde “İktisat, insan yapması değildir ama içinde insan vardır” (Economics is not man-made, but there is men in it) demiştir. Bu özdeyişini yazılarımda sıkça kullanırım. Çünkü bunun iktisadı ve iktisadi gelişmeyi anlamak bakımından yaşamsal derece önemli olduğu kanaatindeyim. Keynes ile Hayek arasındaki fikir ayrılığı bu noktada ortaya çıkmıştır. Keynes iktisadı daha “mekanik” olarak ele almışken Hayek iktisadın vicdani/ahlaki (İngilizcesi morality) yönünü öne çıkarmıştır. Tartışmanın esası, ekonomiyi “görünen el” (merkez bankası dahil devlet) mi, yoksa “görünmeyen el” (piyasalar) mı yönetecektir sorusuna indirgenebilir. Ama her halükarda “ekonomik başarı” ister kamu yöneticisi veya siyasetçi ister işgören veya işveren olsun “insanda” bitmektedir. İşte tam da bu sebeple, tanımı ne olursa olsun dini, ekonominin dışında bırakmak mümkün değildir.

GERİ KALMIŞ HER TOPLUM AHLAKSIZDIR

Aynı doğal ve beşeri zenginliklere sahip iki toplumun iktisadi gelişmişlik düzeyleri arasındaki fark, ahlak seviyeleri arasındaki farka eşittir. Hemfikir olunması zor, çok ağır bir hükme vardığımın farkındayım. 85 yaşındayım ve böyle düşünüyorum. İktisadi gelişmişlik “kişi başına milli gelir”, “eşitlikçi gelir dağılımı”, “düşük enflasyon”, “düşük işsizlik” ve “döviz dengesi” gibi ekonomik metriklerle ölçülüp sıraya konabilir. Ancak hükmün içindeki kilit kavram ahlaktır. Bunun tanımını da hükmün sorumlusu olarak benim yapmam gerekir. Ahlak, bireyin kişisel çıkarını azamiye çıkarmaya çalışırken, diğer bireylerin ve toplum genelinin çıkarlarına halel getirmeyecek şekilde davranmasını sağlayan yasaklar manzumesidir. Dikkat edilirse, bu tanımda bireylerin çıkarlarını azamileştirmeye çalışması doğal, makbul ve ahlaki bir davranış kabul ediliyor. Ahlaksızlık, bunu üçüncü kişilerin ve toplumun genelinin (ikisi aynı şey değil) çıkarlarına halel getirme pahasına yapmaktır diyor. Max Weber, kapitalizmle iktisaden kalkınmış milletlerin, ortak özelliğinin Protestan ahlakından doğan “püritenlik” olduğunu ileri sürmektedir. Püritenlik dini bir kavram değil, bir yaşam tarzıdır. Çalışkanlık, dürüstlük, yardımseverlik, faydacılık, akılcılık, sade yaşama ve tevazu demektir. Bunların hepsi yüksek ahlakın değişmez bileşenleridir. Tanrı kullarından bundan başka bir şekilde davranmalarını istemiş olamaz.

SON SÖZ: Yaşam tarzın, dinindir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları