Top
Ege Cansen

Ege Cansen

cansen@sozcum.com

15/10/2023

Bazıları soğuk sever

Mehmet Şimşek yurda dönüp Maliye Bakanı, Gaye Erkan da Merkez Bankası Başkanı olarak göreve başladıktan sonra “ekonomide rasyonel politikalara” geri dönüleceği söylendi. Demek ki; bir süredir (bu sürenin başlangıç tarihi Naci Ağbal'ın Merkez Bankası başkanlığından alındığı 20 Mart 2021 olabilir) rasyonel olmayan bir ekonomi politikası izleniyordu. Aslında “rasyonel” ile ne kastedildiğini, herkes hemen anladı. Merkez Bankası faizi indirmekten vazgeçip, tam tersine faizleri artıracaktı. Nitekim öyle de oldu. Merkez Bankası'nın faizleri artırmasıyla eşgüdümlü olarak hükümet de (RTE diye okuyun) bütçeyi sıkacaktı. Rasyonalizasyonun bu ayağından da Bakan Şimşek sorumlu olacaktı. Buna “çifte sıkma” denebilir. Yani hem “sıkı para” hem de “sıkı bütçe” uygulamasına geçilerek, yapışkan hale gelen “enflasyon” tedricen düşürülecekti. Sırası gelmişken, enflasyonun düşmesinin, hayat ucuzlaması anlamına gelmediğini de hatırlatmak isterim. Yapılan zamlara ve emekli maaşlarındaki frenlemeye bakılırsa yeni politikanın bu ayağını uygulamada da kararlılık var gibi duruyor. Çifte sıkmanın normal sonucu milli gelir büyümesinin azalmasıdır. Ancak açıklanan Orta Vadeli Plan bunu pek göstermiyor.

DIŞ AÇIK NASIL KAPANACAK

Türkiye ekonomisinin kök sorunu “enflasyon” değil “döviz açığı”dır. Bir iktisatçı her şeyden önce “arzı talebe eşitleyen değişkenin fiyat olduğuna” inanır. Döviz açığı (nam-ı diğer cari açık) döviz arzının, döviz talebinden düşük olmasından doğar. Bunun da sebebi döviz fiyatlarının düşük olmasıdır. Başta iktisatçıları olmak üzere yurdum insanı bunu bir türlü kabul etmez. İktisadın bu temel kanununun aksini ispat etmek için bin dereden su getirir. Çünkü döviz fiyatının artması “kısa vadede” enflasyonu daha da kötüsü hayat pahalılığını artırır. Üstelik maksat döviz arzını artırmaksa bu sadece cari açığı kapatmakla (daha fazla mal ve hizmet ihracatı, daha az mal ve hizmet ithalatı) değil, dış borç alarak da sağlanabilir, der. Böylece yurt içi piyasaya ithalat kadar daha fazla mal sunulmuş olur. Üstelik yerli tarım ve sanayi üretiminin daha azı dışarı gideceğinden onlar da iç piyasadaki mal arzını artırır. Bu da fiyatların düşmesini sağlayacaktır. Bu gerekçeyle dıştan borçlanma fikri alkışlarla kabul edilir. Osmanlı'da hayat pahalılığını azaltmak için ithalatın gümrüksüz olması ve ihracata vergi (kısıt) konulmasını öneren de bu kafadır. Halen de ekonomiyi idare etmektedir.

DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE

Bu zihniyet Türkiye'yi “dış-borç-kolik” bir ülke haline getirmiştir. Sebep sonuç, sonuç sebep olmuştur. Bu sarmaldan çıkmak iktisaden mümkündür ama siyaseten değildir. Çünkü çok meşakkatlidir. Onun için milletçe sürekli petrol ve doğalgaz fışkırdı rüyası görüyoruz. Bu kafa kamuoyunu şimdi bir başka batıla inandırmaya çalışıyor. Evet diyorlar; yüksek faizle dış borç almak (buna da portföy yatırımı deniyor) bilinen adıyla “sıcak para” sakıncalıdır. Ama “soğuk para” yani yabancıların ülkemizdeki kurulu tesisleri, maden çıkarma ve sair imtiyazları satın alması ya da sıfırdan yeni sabit yatırım yapması çok iyidir. Bu suretle hem cari açığı finanse ederiz hem de yeni üretim kapasitesi kazanırız. Şurası bilinsin ki; doğrudan yatırımcı “melek” değildir. Yaptığı yatırımdan en az “sıcak paranın faizi” kadar getiri (kâr) bekler ve bunu da transfer fiyatlamasıyla mutlaka alır. Aman atlamayın: Doğrudan yatırımcı eğer iç piyasa yanında ihracatı da hedefliyorsa TL'nin “ucuz” olmasını ister.

SON SÖZ: Sıcak para TL'nin değerlenmesini, soğuk para tersini ister.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları