Top
Yavuz Semerci

Yavuz Semerci

ysemerci@htgazete.com.tr

27/10/2016

Ekonomi başkanlıkla zıplar mı? Kim anlatacak?

 

Başkanlığa evet veya hayır dememizi isteyenlerin, hangi argümanları sunacağını aşağı yukarı tahmin edebiliyoruz. Kendi duruşum hiç de net değil.

Evrensel demokrasi standartları bize hangi sistemi tercih edersek edelim, temelinde kuvvetler ayrılığı olmadan, demokrasinin olamayacağını söylüyor. Tercihimiz demokrasiyse yolun çıkması gereken yer bellidir: Yasama-yargı-yürütme ve bağımsız medya, tek bir merkeze, tek bir siyasal akıma bağımlı olmayacak... Yönetenler denetlenebilecek, yargı vatandaşın kişi hak ve özgürlüklerini koruyacak.

                *

Türkiye’de güçlenen temel eğilim şu: Ülkenin başına bela olan iç ve dış güçler var. Bunlarla başa çıkacak bir yönetim tarzı iyidir. Hele artan terör, darbe kalkışması ve yanı başımızda süren iç savaşlar, güvenlik kaygılarıyla birlikte bu eğilimi güçlendiriyor. AK Parti’nin başkanlık modelinin detaylarını yakında öğreneceğiz. İster iyi ister kötü deyin, referanduma gittiğimizde bu ülkeye başkanlık sistemi gelir.

                *

Ben kendimi şu basit soruyla referanduma hazırlıyorum: Neden başkanlık sistemi istiyoruz ve başkanlık sistemi geldiğinde ne olacak? Ekonomik sıçrama mı gerçekleşecek? Yargı bağımsız, basın özgür mü olacak? Yasama faaliyetini sürdürecek milletvekilleri artık liderlerine bağımlı kalmayacak mı?

                *

Türkiye 15 yıldır kesintisiz bir parti, büyük halk desteğini sürdürerek iktidarda. Anayasa değişiklikleri hariç her yasayı çıkaracak güçte. Bu süre içinde Türkiye “parlak altyapı yatırımlarına rağmen” geçmiş dönemlere göre Türkiye’nin büyüme hızını katladı mı?

                *

Rakamlara göre, 1950 yılını baz alarak 2001 yılına geldiğinizde Türkiye’nin ortalama büyüme hızı 4.8.

AK Parti döneminin ortalama yıllık büyüme hızı 4.9 Adnan Menderes döneminde (1950-1960) bu rakam yüzde 6.3, Süleyman Demirel döneminde (1965-1971) yüzde 5.9, Turgut Özal döneminde (1983-1989) ise 4.9...

                *

‘’Astığım astık, dediğim dedik, çaldığım düdük’’ şeklinde bir yönetim olmayacaksa, büyüme hızlarının başkanlıkla veya parlamenter sistemle ilgisi yok. Türkiye’nin yapısal sorunlarını çözme yeteneği maalesef yok. Bu yeteneğin bir başkanla çözüleceğini düşünenlerin yol ve yöntemlerini söylemeleri lazım.

                *

Koalisyonlardan kurtulmak ve seçilmişlerin rahat icraat yapmaları önemli. Bunun için başkanlık kadar seçimin galibi partiye, asgari oran belirlenerek parlamentoda çoğunluk vermek ve ülkeyi tek başına sonraki seçimlere kadar yönetmesini sağlamak da bir çözüm. Eğer her 4 yılda bir seçim yapsaydık (2007 yılına kadar her 5 yılda idi) 65’inci hükümet bu yıl değil de en erken 2300 yılında kurulmuş olacaktı. Parlamentonun 26 dönemi bugün değil de 2050 yılında oluşacaktı. Yani parlamenter sistemin zaafları global rekabet dünyasında Türkiye’nin mayınlı sahasıdır. Bundan kurtulmanın yolu bulunmalı.

                 *

Özetle, Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde partiler yasası da değişecek mi? Seçim sistemi değişecek, dar bölgeli iki turlu seçim sistemi oluşacak mı? Kim kimi nasıl denetleyecek? Yargı bağımsız kalabilecek mi? Yasama görevi yapacak milletvekilleri partilerine rağmen özgür irade sergileyebilecekler mi? İşin en kötüsü şudur: Türkiye sistem değiştirmek üzere. Ve bu oldu bitti maşallah düzeyinde bir zaman diliminde yapılacak.

Ekonomik büyümesini dış kaynakla, Batı dünyasının finansmanıyla yapan Türkiye, Anayasa değişikliğinde demokrasiyi geliştirecek nitelikte bir sonuç üretmeli. Bu sadece iktidarın değil, muhalefetin de sorumluluğudur!

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp