Top
Sırma Karasu

Sırma Karasu

sirmakarasu@gmail.com

05/03/2016

Ucube olmak veya olmamak

Geçtiğimiz hafta yayınlanan Elif Eral’ın, caz sanatçısı Selen Gülün ile yaptığı röportajdan; “Sahnede istediğin sesi yakalayabilmek için ayağını yere vuruyorsun, eğiliyorsun, tuhaf sesler çıkarıyorsun, adeta ‘ucube’ gibi görünüyorsun. Erkek müzisyen bunları yapınca problem yok” açıklaması dikkat çekiciydi

Eğlence ve müzik sektöründe kadınların ayrımcılığa maruz kaldığı su götürmez bir gerçek. Mesela, Sony’nin geçtiğimiz yıl sızdırılan belgelerinde Oscarlı oyuncu Jennifer Lawrence’ın filmin kârından yüzde 7 alırken Bradley Cooper’ın yüzde 9 alması gibi. Adaletsizlik gerçek de Selen Gülün’ün iddiası tartışmaya açık. Zira sahne performansıyla konuşulan kadın sanatçıları düşündüğümde bırakın “ucube” olarak adlandırılmayı hepsinin icra esnasında yüzlerinde oluşan trans hali nedeniyle alkışlandıkları ortada. Anita Baker, Dinah Washington, Sarah Vaughan, Ella Fitzgerald ve Janis Joplin gibi en iyi caz ve blues yorumcularından Beyonce, Christina Aguilera, Mariah Carey ve Rihanna gibi icrayı sahne şovuyla harmanlayan isimlere kadar sahnede “her şeyini ortaya koymak” aslında prestij meselesi. Kadınlığın tanımının erkek egemen toplum tarafından belirlenmesinden ve getirdiği sosyal kodlardan şikâyet edilen röportajda, Gülün’ün performans halindeki kadın için “ucube” tanımını yapması talihsizlik. Sadece Türkiye’de değil, dünyada niş sayılan klasik müzik ve caz kitlesinin konsere sahnede “cici bici” bir kadın görmek için gittiğine inanmıyorum. Düşünsenize ortada sahne performanslarını sırayla gezip kadınlara “ucube” diyen bir topluluk varmış ve ben bunu Selen Gülün’den öğreniyorum. Açıklamalar aklıma Twitter’ın en nadide hashtag’lerinden olan; “az bilinen efsane duyarları” getirdi. Bilmeyenler için şöyle açıklayayım; gerçekten de problemli bir sosyal mevzuda olayın özünden koparak oldukça istisnai ve kişisel bir durum için deyim yerindeyse bir bardak suda fırtına koparmak. Gülün’ün 8 Mart Kadınlar Günü kapsamındaki röportajı oldukça şahsi sıkıntıları anlatıyor.

POZİTİF AYRIMCILIĞIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Müzik, kültür, sanat ve eğlence sektörünün arz zincirinin soyut doğası gereği, kuralları keskin çizgilerle belli değil. Dolayısıyla da kadın her sektörde ayrımcılığa maruz kalırken eğlence sektöründe bu durum daha ciddi boyutlara varıyor. Ancak ben kadının bir şeyi istedikten sonra her şekilde yapabileceğini düşünenlerdenim. “Ayrımcılık” kartını oynamak, sürekli olarak “Bak bana ben ezildim” diye diye kendini göstermek köhne bir kısır döngü. Günümüzde özellikle de hayatını kendini ifade ederek sürdüren biri tarafından yapıldığında sanatının önüne geçmesi riski var. Bir de Selen Gülün’ün Jehan Barbur, Ayşe Tütüncü ve Ceylan Ertem gibi kadın cazcıların parçalarını erkeklere yorumlattığı “Kadınlar Matinesi” projesi var ki okurken resmen gözlerimi devirdim. Bülent Ortaçgil’in “Kadın Sesi Değmiş Şarkılar” projesinin tam tersi. Yine aynı isimler. Gerçekten de bir tane daha kadın-erkek değiş tokuş projesine ihtiyaç var mı? Bir de üstüne albüm yapacak kadar “kadın ve erkek” olarak iki cinsiyeti kalın çizgilerle ayırırken ayrımcılıktan şikâyet etmenin ne kadar doğru olduğu başka bir tartışmanın konusu.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları