Top
11/12/2023

Beyti acilen müze olarak korunmalı

Beyti’ye son gittiğimde Arda Turan hala Galatasaray’da oynuyordu ve parası vardı. Onu beklerken Beyti Bey bütün misafirleriyle bizzat ilgilendiği gibi bizim de masamıza gelmiş, konunun nasıl vardığını anlamadığım bir şekilde aniden “…Böylece kendisine de hizmet edebildim,” demişti. Metin Akpınar ve Sunay Akın gibi konuyu bir şekilde ilgili-ilgisiz Atatürk’e bağlaması bir yana, matematik de pek tutmuyor gibiydi.

Beyti Güler’in doğum yılı 1929, lokantanın ilk başlangıcı 1945’te Büyükçekmece. 1935’ten 1945’e kadar Beytibabasının bakkal ve fırınında çalışıyor. Bir ara Atatürk Köşkü’nün karşısında kavun karpuz sattığına dair bir bilgi de var. Atatürk’ün ölüm yılıysa… “Kim 500 Milyar İster?” yarışmacısı değilseniz bu tarihi biliyorsunuz. Tamam…tamam…belki zorlayınca…matematik tutuyor olabilir. Ama kim doğrulayacak? İlber? Celal?

Ayrıca ne önemi var…

TÜRKİYE’NİN YAKIN TARİHİ

Beyti’nin kendisi tarih ve bir tarihi eser muamelesi görmesi gerekiyor. Beyti’ye bu sefer gittiğimde onca yıl sonra fark ettiğim bir ayrıntı yüzüme çarptı: Beyti Bey muazzam bir koleksiyoner; belki de lokantacılığı kadar iyi bir müzeci olabilirmiş. Burası da artık bir lokanta olarak değil, bir müze olarak değerlendirilmeli. Duvarlarına kulağınızı dayadığınızda bir dönemin siyaset, iş dünyası ve medyada hayatın akışını değiştiren kararların alındığı yemekli toplantıların kayıtlarını hissetmek mümkün.

Meydanın plaza’lara taşındığı yıllarda başlayan ansiklopedi savaşlarında Hürriyet, Milliyet ve Sabah’ı yönetenler Beyti’de hangi etlerin eşliğinde stratejilerini belirlediler? Bu senenin en iddialı filmlerinden birine konu olan Leonard Bernstein buraya erkek sevgilisiyle mi geldi, yoksa karısıyla mı? Jimmy Carter mı yoksa Richard Nixon mı daha çok bahşiş bıraktı?

Vehbi Koç hangi önemli kararlarını burada yemekte aldı?

Beyti Bey farklı dönemlere ışık tutacak objeleri bile biriktirmiş. Magazin tarihimizi bile buradan okumak mümkün.

Neredeyse tamamını televizyon önünde geçirdiğim 90’lı yıllarda magazin programlarının en önemli konularından biri Emel Sayın’ın eşinden boşanmasıydı. “David’i bulursam boşanacağım,” diyordu assolist. Kimilerine göre CIA ajanı, kimilerine silah tüccarı, her halükarda derin ilişkileri olduğu ima edilen David Younes’in neden bir türlü bulunamadığını hep merak ettim.

Sayın’ın 12 Eylül’ün assolisti olması, darbeci generaller tarafından özel olarak benimsenmesi, hatta kullanılmasıyla genelde hep Akdeniz kıyılarında dolaşan David’in evliliği sadece aşk olamazdı. Sırf bu evlilik üzerinden Türkiye’nin yakın tarihi üzerine bir belgesel bile yapılabilir. Komplo teorisini iyice çeşitlendirelim: 1977’te Etap Marmara’da kalan Amerikalılardan biri David olabilir mi?

Ne Emel Sayın’ın bu kadar aramasına ne de Türkiye’nin bu evlilik üzerine komplo kurmasına gerek varmış oysa. David’i yıllar sonra Beyti’de buldum. Kartvizitinde dört yıldızlı bir logo, adres ve iletişim bilgileri yazıyor. Ve bu kartvizit Beyti’nin birbiriyle çatışan ve bir arada asla işlememesi gereken ama bir şekilde göze hala çarpıcı gelen binasının giriş katındaki sergi alanında anında gözüme çarpıyor.

Bugüne kadar sayısız defa gittiğim Beyti’de bu objelerin arasında yeteri kadar vakit geçirmediğime hayıflandım. Daha önce sadece duvardaki fotoğraflar ve mektuplara dikkat etmiştim. Meğer bunun çok daha ötesi varmış ve lokanta kendi imkanlarıyla bu objeleri adeta “curate” etmiş.

Havalimanının Ataköy’de olduğu yıllardan kalan havacılık dünyasına ait objeler, söz gelimi havayollarının maket uçakları bir tarafta. Pilotlardan, yolculardan, hatta Boeing yöneticilerinden izler bile var. Vehbi Koç’tan başlayarak Türk sanayiciliğinin girişimini gösteren ayrıntılar ayrı bir kategori. Türkiye’nin zamanla dışa açıldığını, sanayide kalkınmayı, dış sermayenin yaptığı yatırımları da Beyti’nin vitrininden takip edebilirsiniz. Toyota’nın üst düzey yöneticileri Türkiye’ye gelip burada yemek yemiş.

MÜTHİŞ BİR VİZYON

İstanbul’da sadece lokanta olması için tasarlanıp hayata geçirilmiş başka bir bina var mı; ilk anda aklıma gelmiyor. Mimar Yılmaz Sanlı’ya Florya’daki bu tarihi binayı anlatırken Beyti Güler devlet başkanlarının ağırlanacağı, birçok salonu olan özel bir lokanta istemiş. 1970’de başlayıp 10 yıl süren inşaatın tarifinde bile Beyti Bey’in vizyonu zamanın ötesinde. Ama kartvizit bile toplamak, bunları vitrinde sergilemek başka bir entelektüel seviye.

Beyti Bey’in yapmak istediği belki sadece lokantasına dair hatıraları sergilemekti. Ama bu objeler doğru çerçevelenip işinin ehli bir küratör tarafından elden geçirildiğinde gerçek anlamda bir müze işlevi görecek. Müzelerin işlevi toplumu eğitmek ve bir milletin tarihine ışık tutmaksa Beyti Bey’in arşivi koleksiyonu işlenecek gerekli malzemeyi fazlasıyla temin ediyor.

Keşke İKSV bu işe el atsa. Herkes Beyti’nin bir lokantadan öte anlamı olduğunu biliyor, ama bunu resmiyete döküp gerçek bir müze gibi yaşatmak ve İstanbul’un kültürüne katkıda bulunmak gerekiyor. Ayrıca hala yemek servisinde de bir sakınca yok, çünkü Beyti’nin yemekleri, sunumu ve lezzeti de, tıpkı bir müzedeki eserler gibi, belli bir zamana ait ve hiç değişmemiş.

HALA İYİ Mİ

Beyti’ye gittiğimi söylediğim kim varsa aynı soruyu sordu: “Hala iyi mi?” Elbette iyi, çünkü neyi iyi yaptığının ve klasik olmanın ne anlama geldiğinin farkında.

Yıllar önce Arda Turan’ı beklerken masada oyalandığımız ekmek sepeti, tereyağı ve turşu bugün de birebir aynı. Aynı çıtır ekmek, tereyağı ve turşuyu küçük bir çocukken annemle de gittiğimde yemiştim. O gün o tereyağını o çıtır ekmeğe sürmek mümkün değildi, bugün de değil. Kusurları bile aynı.

Beyti’de yeme-içme ritüeli de aynı. Masaya mönü geliyor ama bugüne kadar hiç mönüye bakmadığım gibi bir kez daha kendimi çalışanlara bırakıyorum. Sadece önden su böreği, bir de nerede olursam olayım denemek zorunda olduğum yaprak dolma. Tam İstanbul usulü, kalın sarılmış ve baharatı dozunda.

Sonra küçük küçük et festivali başlıyor. Sucuk… Evde bir türlü bu kıvamda kızartmayı beceremediğimiz bir dilim. Ardından yanında tek ve bir kaşık garnitürle gelen diğer etler: Kremalı ıspanak ve ızgara köfte; mantarlı pilav ve döner; pirzola… Beyti’nin köftesinden dönerine lezzet çocukluğumda da aynıydı, hala da aynı. Bu şehirdeki en iyi pirzolalardan birini hala burada yemek mümkün. Hiçbir tabak insanın aklını başından almıyor, ama güvenli bir kucakta huzur bulmak gibi. Bir aile ziyaretinin sıcaklığı, aşinalığı ve huzuru var Beyti’de.

Garson servisi burada bitirdi, daha devamı var mı diye sorduğumdaysa bu aşamadan sonra bonfile gibi seçeneklere geçildiğini söyledi. Benimki sadece merak, yoksa çoktan doymuştum. Sadece Beyti Bey’in adıyla müsemma “beyti” gelmemesine şaşırdım.

Beyti ne Urfa ve Adana’ya alternatif sebzeli kebap, ne de lavaşa sarılıp dilimlenip bir tür İskender yorumu olarak satılan o soslu şey. Kuzunun yağına sarılarak bekletilen bir yorumu, Beyti Güler’in icadı. Ama her şeyden önce bir insanın adı, nasıl tescillenmemiş ve bir telif sorunu yaşanmıyor şaşırıyorum. New York bölgesinde bile içinde Beyti adı geçen üç mekan var. Kendi adımla bir et çeşidi icat etsem ve bu dünyaya yayılsa sadece açtığım davalarla zengin olmakla uğraşırdım.

“Beyti Bey böyle şeylere takılmaz, önemsemez,” diyor masamıza bakan “Downton Abbey” personeli.

Bir zamanlar iyi et yemek için Florya’ya gitmek şarttı, çoktandır bu kadar yol tepmeye gerek yok. Başka yerlerde de artık iyi kalite et, köfte, döner bulmak mümkün. Ama başka hiçbir yerde David Younes’in Jacksonville’deki açık adresini öğrenemezsiniz.

★★

Ortam

Aynı anda hizmet verebilen sekiz salonu, bahçesi, brutalist duvarları, Osmanlı çeşmesi, İznik çinileriyle nevi şahsına münhasır özel bir mimari. Şık beyaz örtüler, açıldığından beri hiç değişmeyen mobilyalar hem merak edip yeni gelenleri hem de müdavimlerini ağırlıyor. İllaki tanıdık birini görmek mümkün. Dahası, kutuplaşmış Türkiye’nin her iki mahallesini de aynı salonda ağırlıyor.

Servis

Krallara, devlet başkanlarına, dolar milyarderlerine servis vermeye alışık personel mesafeyi asla bozmuyor. Saat gibi tıkır tıkır işleyen bir servis, en ufak bir aksama yok. Çoğu çalışan yıllardır Beyti’nin bir parçası zaten.

Öne çıkan yemekler

Su böreğiyle yapılan açılıştan sonra teker teker gelecek karışık ızgara servisi Beyti’nin klasiği. Yağına sarılarak dinlendirilen beyti mekanın adıyla müsemma klasiği. Döner ve pirzola mükemmel.

Fiyat

İki kişi içkisiz, karışık ızgara, bir zeytinyağlı ve birer su böreğiyle 3000 TL’ye çıktık. Eskiden Beyti için “pahalı” denirdi, şimdi verdiği hizmete ve İstanbul’un fiyat politikasında aklını kaçırmış mekanlarına kıyasla makul kalmış bile denebilir.

Açık

Pazartesi hariç her gün 11:30-23:00 arası kesintisiz servis.

Rezervasyon

E-mail ve telefonla yapılıyor ama mekan o kadar büyük ki her an yer bulmak mümkün.

Yıldız tablosu

Yıldızlar sıfırdan dörde kadar. New York Times’dan esinlenilen değerlendirmeye göre sıfır kötü, vasat ya da tatminkâr. Bir yıldız iyi, iki yıldız çok iyi, üç yıldız muhteşem, dört yıldız ise olağanüstü.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp