Top
07/12/2023

En problemli yılbaşı filmi

Her sene Kasım ayı geldiğinde Han Solo gibi dondurulmuş bir buz kütlesi halindeki Mariah Carey derin dondurucudan çıkartılıyor ve çözülmeye bırakılıyor. Bu buz parçası dolaptan çıkar çıkmaz Noel’in yaklaşmakta olduğunu anlıyoruz ve kendimizi en az bir ay sürecek bir Mariah maratonuna hazırlıyoruz. “Jingle Bells” ya da “Baby It’s Cold Outside” gibi farklı türde ve niyette klasik Noel şarkıları var, ama Mariah Carey’nin “All I Want for Christmas Is You” parçasının yeri ayrı. Ben bu şarkıyı Mariah Carey’nin yeniden yorumladığı eski bir Noel şarkısı zannediyordum; 1994’te kendisinin yazdığını öğrenince önce ufak bir şaşkınlık geçirdim, sonra şapka çıkardım. Şarkının sanki hep var olmuş ve belleğimizdeymiş gibi bir etkisi var.

Jackson kardeşlerin ve Bob Dylan’ın bile Noel şarkıları albümü var. “Little Drummer Boy”u söyleyen küçük Michael’ın sesindeki acı adeta eline çivi çakılan marangozun çığlığı. John Lennon ve George Michael da Noel bahanesiyle yazdığı şarkılar yazdı. Biri dünya barışı istedi, diğeri geçen sene verdiği kalbinin geri verilmesini. Bugüne kadar yapılmış en iyi Noel şarkısı bana göre Joni Mitchell’dan “River” ama sıkıysa hava erkenden kararırken ve belki de kar yağarken o şarkıyı ağlamadan tamamlayın.

“All I Want for Christmas Is You” hiçbiri gibi değil. Ne ciddi ne de ağdalı. Dünya barışı ya da aşk acısı üzerine söyleyeceği büyük sözler barındırmıyor. Dini motifiyse hiç yok; mezhep farkı gözetmediği için Abdurrahman Dilipak’ın dahi günah işlemeden dinleyeceği bir şarkı. Üstelik aşırı ticarileştirilmiş bir bayramın antidotu bir anlamda: Bütün dünya yeni yıl yaklaşırken ağacın altının hediyelerle dolmasını isterken Mariah’nın tek arzusu sevdiceğine kavuşmak.

Belki de bu basit isteği aktaran akılda kalan sözleri ve insanın hemen eşlik etmek istediği melodisi yüzünden anında klasikler arasına girdi. 25 Aralık’a kadar kafanızı kuma gömseniz, bütün dünyadan kopsanız ve kulaklarınızı tıkasanız bile bu şarkıdan kaçmak mümkün olmayacak. Noel’in hemen ardından ise Mariah’ı kış uykusuna yatırıp donduracağız ve seneye yeniden sonbahar biterken çözmek için çıkaracağız.

“All I Want for Christmas Is You” kadar yine Noel sezonunda sık sık karşımıza çıkacak bir başka tüketim ürünü de bu sene 20. yaşına basan “Love, Actually” filmi. Filmle Mariah Carey’nin akrabalığı sadece ikisinin de yaşadığımız yüzyılın Noel klasikleri olmasından gelmiyor. “Love Actually”nin finalinde bangır bangır Mariah Carey’nin şarkısı çalıyor ve gözyaşlarından kahkahalara sürükleyen filmi zirvede bitiriyor. Sene sonuna kadar bu filmden de kaçmak mümkün değil. Bu şarkı da film de insanın illaki ıslanacağı bir şelale gibi.

AİLECE İZLENECEK NOEL FİLMİ

Hristiyan olup olmayın, İsa’nın doğumuna ya da Tanrı’nın oğlu olup olmadığına inanmayın, önemli değil. Zaten İsa bu tarihte doğmadı, Hristiyanlar da bu tarihte onun doğumunu asırlar boyunca kutlamadı. Ama bu mevsimde Batı’da ışıkların sokakları süslediği bir şehirde, evde topluca sinemanın Noel klasiklerini izlemekten daha fazla mutluluk veren çok az şey var.

“It’s a Wonderful Life”dan “Miracle on 34th Street”e külliyat epey kalabalık. Ve elbette “Home Alone.” Benim rutinimse her sene “Peanuts Christmas Special” izleyip bunalıma girmek. Son 20 senede “Love Actually” de ölümsüz Noel klasiklerinden biri olmayı başardı.

Filmler köpek yılıyla yaş alıyor olmalı, zira Mariah’ın şarkısı hala ne kadar genç ve enerjikse “Love Actually” bugün izlendiğinde bir başka devirde kalmakta ısrar eden, dün yaptıklarının bugün ayıp sayıldığını bir türlü kabul etmeyen, iş yerinde kadınları elleyen, azınlıklar hakkında ağza alınmayacak sözler söyleyen 80-90 yaşında yaşlı bir erkek gibi duruyor. Kötü yaşlanmış, özetle.

Geçen sene Noel zamanı çoluk çocuk evde bu filmi izleyebilir miyiz, diye bir ön izleme yaptım ve dehşet içinde bir aile filmi olmadığını gördüm. Pek çoğumuzun aklında masum bir romantik komedi olarak kaldığına eminim. İçinde bu kadar çok seks olduğunun farkında değildim mesela. Karakterlerden ikisinin porno yıldızı olduklarını elbette biliyorum, ama Alan Rickman’dan Laura Linney’e ve Amerika’ya kız bulmaya giden o geri zekalıya kadar hemen her karakterin tek motivasyonu seksmiş filmde, yeni anladım.

İngiltere Başbakanı, hatta Amerikan Başkanı bile seks peşinde. Zaten İngiltere’nin Amerika’nın peşine takılmış küçük bir süs köpeğinden bir aslan gibi kükremesine—film icabı tabii ki—Başkan’ın Başbakan’ın göz koyduğu özel hizmetçisine sarkması vesile oluyor. “Love Actually” maalesef 10 Downing Street’te hizmetçiye göz koyan bir Başbakan’ı romantize ediyor. Aşk karşılıksız değil ama ne kadarı gerçek, ne kadarı koltuk ve güçle ilgili karar vermek zor.

Filmde ast-üst ilişkisinde sınırların çiğnenmesi çok yaygın. Eşi tarafından aldatıldıktan sonra Güney Fransa’ya yazmaya giden Colin Firth de gönlünü evdeki çalışana kaptırıyor. (Kadın Güney Fransa’da bir lokantada da çalışıyor ama bütün ailesiyle birlikte nedense sadece Portekizce konuşuyor.) Rahmetli Alan Rickman ise en klasik ofis kaçamağında eşi—ve Başbakan’ın ablası—Emma Thompson’a yakalanıyor: Sekreterinin sarkıntılığına altın kolyeyle karşılık verirken. O da benim gibi Joni Mitchell dinleyerek acı çeken Thompson’ın kart zampara kocasıyla yüzleşme sahnesi olağanüstü.

Rickman iş yerinde de altında çalışan bir elemanından şirketteki bir başkasıyla birlikte olup “hepimizi rahatlamasını”rica ediyor. Gerek ofis içi kaçamak, gerekse de bir çalışanına yaptığı bu uygusuz tavsiyeyle günümüzde Rickman’ın gideceği ilk yer İnsan Kaynakları olur. Filmde ise ilk olarak Selfridges’e gidiyor.

Mağazada Rowan Atkinson’ın hediye paketi yaptığı o olağanüstü sahne unutulmaz. Ama filmin bugünün standartlarına, hele hele woke’ların kriterlerine hiç uymayan taraflarını çoğumuzun unuttuğuna eminim. Aslında “Love Actually” sadece damağımızda bıraktığı lezzetle anıldığında güzel; sosis yapımına tanık olmamak en iyisi.

BU FİLMİ AFFETMEYE HAZIR MIYIZ

“Love Actually”nin aslında problemli bir film olduğu 2013’te feminist haber sitesi Jezebel’deki bir yazıyla ateşlendi. O yazıdan beri her sene “Love Actually” sorunlu bir film mi değil mi tartışması yapılıyor. Hatta bir ara bu filmi sevip bir Noel klasiği olarak sahiplenmek iptal nedeni olmaya bile yetebilirdi. Neyse ki filmde siyah karakter var.

Filmin en tartışmalı kısmı dolaylı yoldan siyah karakteri de ilgilendiren en akılda kalıcı sahnesi. Zombie öldürmeye başlamadan önce arkadaşının eşinin kapısını çalıp kartlarla ona ilan-ı aşk eden Andrew Lincoln karakteri bir “stalker” mı? Bize “Arkadaşımın Aşkısın” gibi şarkılarla bu imkansız aşk bilinçaltımızda anlaşılabilir geliyor belki. Ama Batılı orta sınıf ahlakı bu itirafı kabul etmiyor. Nasıl olabilirmiş, ne ahlaksızmış…

Geçen tatil mevsiminde, kendi kendime izledikten sonra “Love Actually”i ailece seyretmeyi tavsiye dahi etmedim. Açıkçası ben de eski tadı alamamıştım zaten. Onun yerine gerçek bir Noel filmi olarak “Die Hard”ı izledik. Daha mı iyi oldu bilmiyorum, çünkü bir ara 10 yaşındaki izleyici küfürler ve cömert silah kullanımından epey rahatsız oldu. Çok aptal bir film olduğunu, ciddiye almak yerine dalga geçmemiz gerektiğini söyleyince geceyi eğlenerek tamamladık.

Pes etmeye pek niyetli değilim ama. Bu sene acaba şimdi “Love Actually” zamanı mı diye kendi kendime yeniden bir ön izleme yaptım geçenlerde. Başbakan Hugh Grant’in Heathrow’da birbirine kavuşan insanlardan duyduğu mutluluğu anlatmaya başlamasıyla birlikte gözlerim sonradan gelecek duygu bombardımanı düşünerek yaşardı. Ardından da hiç sıkılmadan, sanki ilk kez sinemada izliyormuş gibi keyif alarak tamamladım. Filmin sorunlu tarafları, hala sorunlu. Alan Rickman kart zampara, evet, ama Andrew Lincoln kesinlikle “stalker” değil ve Başbakan gerçekten aşık. Ufak çocuk ise hala dünyanın en antipatik veledi.

Bu sene başkaları da “Love Actually”i affetmeye hazır galiba. En ufak bir konuda nükleer patlama şiddetinde kavgaya hazır İnternet’te “Film icabı, gülüp geçin, ne ciddiye alıyorsunuz?” diye yorumlar görmeye başladım. Mariah Carey’nin buzunun çözülmesi gibi bu mevsimde İnternet’te “Love Actually” tartışması mevsimi.

“Love Actually” vizyona girdiğinde dünya 11 Eylül travmasını henüz atlatamamıştı. Filmin havalimanında başlaması bu yüzden çok anlamlıydı. Tek amacı bize yeniden mutlu olabileceğimizi, sevginin o korkunç şarkıda dediği gibi her yerde olduğunu hatırlatmaktı Bunu mümkün olduğu kadar sığ, sulu gözlü ve yüzeysel yapıyordu ama formül bir şekilde tuttu. Bu yüzden de zamanın sınavını geçti ve 20 yıldır hala hatırlanıyor.

O 20 yıl içinde dünyada pek çok şey değişti. Ofis ilişkilerinden siyasi hassasiyetlere kadar. Ama bir de ne tükettiysek fazla didik didik etmeye, kadavrasını incelemeye, ölüleri mezardan çıkarıp yeniden yargılamaya çok alıştık bu sürede. Bu yeni ezberin olumlu sonuçları da oldu, ama gelmiş geçmiş ne varsa bugün değer yargılarımızla değerlendirmek hem kendimizi fazla ciddiye almamıza, hem de hayattan aldığımız keyfin azalmasına neden oldu.

“Love Actually” mükemmel bir film değil, ama oturup izleyince mutluluk veriyor. “All I Want for Christmas Is You” da berbat bir şarkı. Ama bu mevsimde dinleyince insanı kıpır kıpır ediyor, bir şekilde yola devam etmek, ileriye bakmak için ihtiyacımız olan enerjiyi sağlıyor. Aşk aslında tek istediğim sensin demek değil mi?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp