Top
Abdurrahman Yıldırım

Abdurrahman Yıldırım

ayildirim@htgazete.com.tr

04/05/2012

Kamu borcunda nereden nereye

Hazine'nin mayıs, haziran ve temmuz ayı için finansman programı açıklandı. Mayısta 3.7, haziranda 2.3 ve temmuzda 6.7 milyar lira olmak üzere toplam 12.7 milyar lira ödenecek. Üç aylık ödeme geçmiş yılların bir ayına varmıyor bile. Piyasaya borç çevirme oranı da yüzde 48, yüzde 49 ve üç ayda yüzde 59 düzeyinde. Dolayısıyla bu dönem bütçede faiz ödemelerinin de en düşük olacağı aylar. Çünkü itfalar çok düşük. Bu durum bütçe dengesine de yansıyacak. Nasıl ki ilk çeyrekte faiz ödemeleri ve bütçe açığı itfalardan dolayı yüksekti, şimdi de düşük çıkacak. Sonuçta daha uzun vadede bütçede faizden tasarruf edilmeye devam edilecek. Çünkü reel faizlerde geçen yıldan bu yıla fazla bir değişme yok. Sıfır veya negatif faiz söz konusu.
ÇEVRİMDE BÜYÜK RAHATLIK: 800 milyar dolara yaklaşan bir ekonomide kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 39.4, net kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 22.4 düzeyine inmiş. Gelişen ülkeler düzeyi tutturulmuş, AB standardının altına inilmiş. AB borç krizi içindeyken Türkiye gayet rahat bir dönem yaşıyor. 2001 yılında 230 milyar dolarlık milli gelire karşılık 89 milyar dolarlık borç çevrilmişti. Milli gelirin yüzde 38'i kadar bir büyüklük ediyor. 2012'de ise 81 milyar dolarlık borç ödemesine karşılık milli gelirin 822 milyar dolara çıkması bekleniyor. Milli gelirin yüzde 10'u kadar bir borç çevrimi söz konusu. 38'den 10'a düşüş dörtte bire iniş demek. Borçların çevrilmesinde büyük rahatlık kazanılmış. Bütçe çok önemli ölçüde rahatladı. Borç ödemelerinden tasarruf edilen milli gelirin yüzde 30'u kadar pay da, bütçe harcamalarının diğer kalemlerine gitti. Başta bütçe açığının azaltılması ve yüzde 1.3'e çekilmesi, sağlık, bayındırlık harcamalarına gitmesi gibi.
GİDECEK BAŞKA YOL YOK: 1990'lı yılları gayet iyi hatırlıyorum. Her ay hatta borçlanma ihalelerinin yapıldığı her hafta Hazine sanki büyük bir imtihana girmiş gibi hazırlanıyordu. Hazine bankaları ve piyasaları yokluyor, hatta doğrudan genel müdürlere, patronlara ihalelere girmeleri için telefonlar açılıyordu. Kamu bankaları ise elleri mahkûm denileni yapıyordu. O zor koşullarda Kamu Finansmanı'nın başında uzun süreyle görev yapan Emin Dedeoğlu ayrılacaktı. Kendisi ile yaptığım röportaj 25-25 Ekim'de Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde yayımlandı. Dünya Bankası'na gitmekte olan Emin Dedeoğlu o tarihe kadar bu konulara hiç girmemiş ve konuşmamıştı. Sözüne güvenilen biriydi ve o tarihte "Enflasyon tek haneye inecek", "Sorunların göbeğinde kamunun kendisi var", "Borçlanmanın bir sonu vardır" demişti. Bu kadar iddialı konuşmuştu. Çünkü "Gidecek başka yol kalmadı. Birisi gelecek ve yapacak" demişti. Kırılma noktası 2001 oldu. Bugün ise yukarıda belirttiğimiz noktadayız.

 

Avrupa krizinden eskisi gibi etkilenmeyiz

Kamu borcunun bu ölçüde düşürülmüş olması aradan geçen zamanda ekonominin en büyük kazancıdır. Borç oranı yarı yarıya düşürülmüştür. Kamu borcunu azaltığımız içindir ki, küresel krizden Türkiye az etkilendi. IMF ile bir anlaşmaya dahi gitmedi. Bankalar ve özel sektör yurtdışına borçlarını ödeyebildi. Türkiye ekonomisi kendini tam kanıtladı.
Ama Türkiye'nin bu durumunu uluslararası reyting kuruluşları tescil etmedi. Bu nedenle henüz yatırım yapılabilir kredi notu seviyesinde değiliz. Son örnekte görüldüğü gibi, notu yatırım yapılabilir seviyenin bir altına yükseltmeye bile yanaşmıyor S&P. Yanaşmıyor ki, not görünümünü pozitiften durağana çevirdi. Halbuki kredi notu konusunda en belirleyici olan unsur ülkenin borçları geri ödeme kapasitesidir. Diğer etkenler hep ikincil sıradadır. Nitekim küresel piyasaların yaptığı fiyatlama da Türkiye'nin yatırım yapılabilir seviyede olduğu şeklindedir. Elbet kredi kuruluşlarının bu tutumunun da bir gün sonu gelecek. Avrupa krizinden eskisi kadar etkilenmediğimizi de herhalde yaşayarak göreceğiz.

SONUÇ: "Geçmişe, geleceğe ışık tutsun diye bakın." Robert Goodkin

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp