Top
24/03/2024

Futbol üzerinden ibretlik bir senaryo

Güzel memleketim Trabzon sadece bir şehir değil, aynı zamanda tarih ve kültürün zengin mozaiğini barındıran eşsiz bir hazine sandığıdır. Doğal güzellikleriyle bezenmiş dağları, tarihî dokusuyla örülmüş sokakları ve misafirperver insanlarıyla Trabzon, Anadolu'nun en kadim şehirlerinden biridir.

Trabzon'un özgün kimliğinin en önemli parçalarından biri, şüphesiz ki futbolun efsanevi kulübü Trabzonspor'dur. Resmî olarak 1967 yılında kurulan bu kulüp, sadece bir futbol takımı değil, aynı zamanda bir şehrin ve insanların kendini ifade ettikleri gurur kaynağıdır.

Trabzonspor, sadece sahada elde ettiği başarılarla değil, aynı zamanda şehrin sosyal ve kültürel dokusuna yaptığı katkılarla da önem arz etmektedir. Takım, yıllar boyunca şehre umut ve heyecan vermiş, Trabzonluların birlik ve beraberlik duygularını pekiştirmiştir.

Trabzon ve Trabzonspor arasındaki bağ, sadece futbolun sahasında değil, aynı zamanda şehrin sokaklarında ve insanların gönüllerinde de hissedilir. Bu bağ, tarihin derinliklerinden gelen bir mirasın modern zamanlardaki yansımasıdır. Bir şehir düşünün ki, takım mağlup olduğunda ekmek satışları neredeyse yüzde otuz düşsün! Bu duyguyu anlamak gerek !

Büyük sermayelerin sahibi İstanbul kulüplerine karşı Anadolu'nun abisi misyonunu da taşıyan Trabzonspor, sadece bir futbol takımı olmanın ötesinde, bir kimlik ve onur meselesi haline de gelmiştir. Sadece Trabzon değil pek çok şehir ve hatta ülkede taraftar bulmuş ve " Bize Her Yer Trabzon" sözünü hak ederek kullanmıştır.

Bilinmelidir ki, 2011'de futbol sahalarında yaşanan travma, hala kanamaktadır. Bu yara, sadece futbol sahalarını değil, aynı zamanda şehrin siyasi ve toplumsal dokusunu da derinden etkilemiştir.

Geçtiğimiz hafta yaşanan olaylar, bir futbol maçının sınırlarını aşmış, adeta bir toplumun ruhunda yankılanan derin sorunları yeniden gözler önüne sermiştir.

Hakem hataları, rakip takım yönetici ve futbolcuların davranışları, medyanın dışlayıcı, kışkırtıcı tavrı bir şehrin duygusal patlamasına zemin hazırlamıştır.

Sebep ne olursa olsun Trabzon'da geçtiğimiz hafta bir futbol müsabakasında verilen görüntü hiçbir zaman kabul edilemez. Yaşananlar bütün güzellikleri örten, yapılan bütün işleri ortadan kaldıran, çirkin bir durumdu. Taraftarın sahaya inmesi, değil bir futbolcuya herhangi birine şiddet uygulaması asla ve adla tasvip edilemez.

Bu konuyu bir taraftar gözüyle değil ancak bir bilim insanı sıfatıyla irdelemenin daha doğru olacağını düşünmekteyim.

Öncelikle şekli olarak baktığımızda, sporun futbol, futbolun profesyonel futbol, profesyonel futbolun, süper lig, süper ligin, İstanbul'un üç eski takımının kontrol ve denetiminde dizayn edildiği bir ortamda her şeyi herkesin anlayacağı bir dille anlatmak oldukça zordur.

Büyük sermayenin desteklediği bu üç futbol kulübünün gücü hiç de önemsenmeyecek gibi değildir. Taraftar, seyirci sayısı bakımından olduğu kadar; yazar, televizyon yorumcusu, hakemler, Türkiye Futbol Federasyonu(TFF) üyeleri, PFDK üyeleri, Tahkim Kurulu üyeleri, gözlemciler....

hasılı futbola etki eden bütün faktörlere baktığımızda bu üç takımın sempatizanlarının toplamının ezici bir çoğunluk oluşturduğunu görürüz.

Hal böyle iken anlatılacak olan sözlerin konuşulacak olan sözün, kelamın taraftar gruplarınca nasıl anlaşılacağını dikkatli düşünmek ve sözlerimizi, davranışlarımızı da o derece özenle yapmak durumunda olmalıyız.

Buraya nereden geldik?!

Tarihsel sürece baktığımız zaman her ne kadar Türkiye'de futbolun ilk olarak oynanmaya başlandığı üç ilden biri Trabzon (diğerler İstanbul ve İzmir) olmasına rağmen Trabzonspor resmen 1967 yılında kurulmuş bir futbol kulübüdür.

Halbuki ondan daha önce Trabzon'da renkleri sarı-lacivert olan Fenerbahçe isimli bir amatör futbol takımının olduğunu pek az kişi bilir. Yanlış okumadınız, 1959 yılında Kanarya adıyla kurulan ve bilahare 1963 yılında ismi Fenerbahçe olarak değiştirilen bu kulüp Trabzon'da amatör olarak 2011 yılına kadar faaliyet göstermiştir.

İki kulüp arasında ezeli bir rekabetin olduğu doğrudur. Ancak aralarında asla hiç bir düşmanlık yoktur.

Düşmanlık olsa böyle "ismi ve renkleri" aynı olan bir takımı kurup yıllarca bağrında barındırır mıydı? Asıl düşünülmesi ve irdelenmesi gereken konu bahsedilen bu takımın 2011 yılında neden kapatıldığıdır.

Fenerbahçe dahil her takımda sporcu, yönetici ve hatta taraftar olarak Trabzonluların var olduğunun da bilinmesi gerekir. Nitekim, Galatasaray'ın hocası Trabzonlu, Kerem Aktürkoğlu, Halil Dervişoğlu gibi genç yetenekleri Trabzonlu. Beşiktaş'ın daha dün şampiyonluk yaşamış hocası Şenol Güneş Hoca ve önceki kulüp başkanı Trabzonlu.

Milli formamızı terleten Genç oyuncular Semih Kılıçsoy, Onur Bulut, Samet Akaydın, Rıdvan Yılmaz Trabzonlu. Galatasaray'ın rekortmen hocası Okan Buruk Trabzonlu. Avrupa gol kralı Tanju Çolak, Oktay Derelioğlu, Erol Bulut, Fatih Tekke, Ali Kemal Denizci, Tugay Kerimoğlu, Sinan Engin, Engin Baytar, Serdar Bali, efsane Kaptanlar Sanlı Sarıalioğlu, Cemil Turan... ve daha nice ünlü futbolcu gibi İstanbul'un üç güzide kulübünde oynayan Trabzonlu futbolculardan bazılarıdır. Emre Belözoğlu gibi anne tarafı Trabzonlu olanları daha saymadım. Geçen hafta sahaya çıkan Fenerbahçe'nin iki genç oyuncusunun (İsmail Yüksek ve Ferdi Kadıoğlu) da Trabzonlu olduğunu eklemeliyim.

Dahası bizatihi Fenerbahçe'nin stadında ismi olan Şükrü Saraçoğlu da Trabzonlu.

Demek ki, ülke futbolumuzda bir sorun varsa ki var, sorunu Trabzon ve Trabzonluda aramaktan ziyade farklı yerlerde aramak lazımdır.

Yaşanan malum olaylara baktığımız zaman birkaç konu özellikle dikkat çekmektedir.

Birincisi, olaylara ev sahibi takımdan hiçbir futbolcu ve hiçbir yönetici katılmamıştır. Bu altı çizilmesi gereken oldukça önemli bir bilgidir.

İkincisi, maçı yönetmek için Trabzon'a gelen hakem heyeti (VAR heyeti dahil ) oldukça kifayetsiz ve aciz kalmışlardır. Ard niyetli olduğunu düşünmek istemediğim hakem Halil Umut Meler muhtemelen yakın zamanda yüzüne aldığı darbeden dolayı (ya ruhsal veya görme yetisi ile ilgili) bir problem yaşamıştır.

Nitekim, gözünün önündeki sarı kartlık pozisyonlardan vazgeçtim, doğrudan maçın sonucunu etkileyen kırmızı kartlık olayı ve misafir takımın attığı son gol öncesindeki net faulü doğru şekilde tespit edilebilmiş olsaydı, belki de bu olayların hiç birisi yaşanmazdı.

Ebette ki konu sadece hakem hatalarıyla izah edilecek kadar basit bir durum değildir. Maç öncesi yazılan yazılar, yapılan yorumlar ve söylemler dikkatle incelenmelidir. Sanki Trabzon'da bir olay çıkmasını birileri istemekte ve hatta arzu etmekte idi.

Çıkacak olayların sonucu her ne olursa olsun siyasetin ve yakında yapılacak olan seçimlerin bundan doğrudan doğruya etkileneceği ise aşikardır. Dolayısıyla siyaset mühendislerinin aradıkları fırsat ellerine geçmiş görünüyordu. İşte tam da bu nedenle provokatörler sahaya sürüldü. Tiyatrocu kılıklı provokatörlerle fare ve tilkilik yapanlar olayları kışkırttı, fitili ateşledi; sonunda tilki olan meydandan sıvıştı.

Üçüncüsü, futbolcular. Görüntülere baktığımızda seyirciyi tahrik edecek şekilde, hiçbir zaman futbolcuların yapmaması gereken el-kol hareketleriyle yapılan provokasyonların ardından sahaya yüzü maskeli bir kişi (taraftar diyemiyorum) atlayarak futbolculara doğru yürüdü. O sırada güvenlik personeli tam araya girmişken, ilgili kişiyi yakalamışken bir futbolcu (!) adeta goril edasıyla yere düşürülen oyuncunun üzerine çullanmış, kafasına tekme, yüzüne yumruk vurmak suretiyle saldırıları başlatmıştır. Bu olay seyircileri ciddi şekilde tahrik etmiştir.

Ardından başka bir futbolcu şempanze edasıyla sahaya atlayarak yanından geçen seyirciye, kendisiyle ilgisi olmayan bir durumda uçan tekme ile saldırmış, bir başka futbolcu adeta bir kanguru edasıyla başka bir seyirciye kroşe atarak yere yuvarlamış...

Utanılacak bir manzara!

Mevcut kayıtlarda bu görüntüler net olarak görülmektedir. Bu yapılanların sporculukla, futbolculukla, seyircilikle, yöneticilikle veya insanlıkla ilgisi olabilir mi? Bu saldırılar nefsi müdafaa kılıfına sığdırılabilir mi?

Yazıklar olsun ki bunlara insan ve futbolcu diye güzel ülkemin çuvallar dolusu parası ödeniyor!

Dördüncüsü yöneticiler, medya ve diğerleri. Yaşananlar maç öncesi futbolcuların kinlendirildiğini ve ortamın bu konuda hazır hale getirildiğini düşündürüyor. Kaldı ki misafir takımın futbolcuları haricinde locadaki misafir takımın yöneticisinin de seyircilere yabancı madde fırlatması ve hakaretlerde bulunması asla kabul edilemez. Yöneticinin yaptığı bu eylem futbolculara seyirciler tarafından su atılmasıyla benzer eylem değil midir? Yöneticilerin daha olgun ve sakin, herkese güzellikte ve iyilikte örnek olmaları gerekmez mi?

Beşincisi, hakemler, idareciler, futbolcular ve yöneticilerden şayet bahis oynayanlar varsa tespit edilmeli ve olaylarla bağlantısı mutlaka araştırılmalıdır.

Özellikle vurgulamam gerekir ki bu olayda siyaset asla sahaya inmemelidir.

Geldiğimiz noktada özellikle İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlarımıza ve Bakanlık yetkililerine büyük görev düşmektedir. Adli ve idari soruşturmalar titizlikle yapılmalı, sorumlular adalet önünde hesap vermelidir. TFF ise bu hususta kendine düşeni büyük bir özenle yerine getirmelidir. Olaya karışan yöneticiler, seyirciler ve futbolcular mutlaka hesap vermelidir. Eskiden yapılan benzer olaylara verilen cezalar özenle dikkate alınmalı adaletten milim şaşılmamalıdır. Beklentimiz budur.

Yapılmak istenen, sporu sevenleri, sporun gelişimine katkı sağlayanları, ülkemizdeki spor yatırımlarının büyük bir kısmını gerçekleştirenleri hedef alarak, Cumhurbaşkanımıza olan teveccühü ve seçim takvimini olumsuz yönde etkilemeye çalışmaktır. Nitekim benzer senaryoları, daha önce ülke olarak hep birlikte yaşamadık mı? Malum sermaye gücü, tıpkı Gezi olaylarında olduğu gibi bu senaryonun da merkezindedir.

Buradan Türkiye Futbol Federasyonu'na bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu konuda yapılacak soruşturmalarda hiçbir kimse kayırılmamalı ve hiç bir kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır. Hak edenlere hak ettiği cezalar verilmelidir. Ancak, alınacak olan kararlar her ne ise, ülkenin mevcut şartları göz önünde bulundurularak gerekli açıklamanın seçimden sonraya bırakılmalıdır. Bu ehemmiyeti olan elzem bir durumdur. Seçimden hemen önce açıklanacak karar her ne olursa olsun bazılarını memnun edeceği gibi bazılarını da mutsuz edecektir. Bunu fırsat bilen malum çevreler bu yolla ülkemizin önümüzdeki beş yılını etkilemeye çalışacaklardır. Bu nedenle TFF'nin yapacağı açıklamaların seçim sonrasına bırakılması, seçim üzerinden kaos çıkarmak için yatırım yapanların planlarını kursaklarında bırakacaktır.

TFF'nin birkaç gün önce alel acele yaptığı talimat değişikliğiyle "Futbolcu, yönetici veya kulüp görevlilerinin müsabaka görevlilerine yönelik fiili müdahale içeren saldırılarında" verilecek cezaları kaldırmasının ne anlama geldiği ve niçin ihtiyaç duyulduğu topluma açık bir şekilde izah edilmelidir.

Futbolda şiddet ve siyasette fitne peşinde olanlar, toplumu birbirine düşürmek ve huzuru bozmak için karanlık emeller peşindedirler. Ancak sporun ve siyasetin asıl amacı, birlik ve beraberliği pekiştirmek, toplumun gelişimine katkı sağlamaktır. Bu nedenle, bu tür olumsuz eğilimlerle mücadele etmek ve sporun ve siyasetin asıl ruhuna uygun davranmak hepimizin sorumluluğundadır. Şiddetin ve fitnenin yerine, saygı, hoşgörü ve işbirliği ortamını tesis etmek için adımlar atmalıyız. Bu şekilde, sadece futbol sahalarında değil, toplumun her alanında barış ve huzurun egemen olduğu bir ortamı inşa edebiliriz. Sorunları irdelemenin ve açık yürekli olmanın vakti gelmiş ve de geçmek üzeredir. Zaman üç maymunu ne oynamanın ne de oynatmanın zamanıdır. Spor dostluğa, kardeşliğe, barışa ve insanlığa bir katkı sağladığı takdirde anlamlıdır. Her durumda olduğu gibi sporda da "adaletin olmadığı yerde kaos"un başlayacağını unutmamalıyız. Futbol üzerinden kirli senaryolar üretmek isteyenlere fırsat verilmemelidir. Bu konuda herkes üzerine düşeni "eksiksiz ve de fazlasız" yerine getirmelidir.

Bilmem anlatabildim mi ?!!...

Sağlık ve afiyet içinde kalınız.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp