Top
10/03/2024

"Embriyo ve Fetüs: Bilim, Etik ve Toplumsal Sorumluluk"

İnsan yaşamının başlangıcı olan embriyo ve fetüsün değeri konusundaki tartışmalar yüzyıllardır devam etmektedir. Ancak modern bilim ve teknoloji bu konudaki anlayışımızı derinleştirmekte ve yeni perspektifler sunmaktadır. Gelişen tıp teknolojisi sayesinde embriyo ve fetüsün insan özelliklerini erken aşamalarda geliştirdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu durum, embriyo ve fetüsün korunması ve değerinin toplumsal ve hukuki olarak ele alınmasını gerektirmektedir.

Embriyo ve fetüste fiziksel, insana benzer özellikler hemen görülemese de pek çok özellik döllenmeden birkaç saat sonra zaten belirlenmiş durumdadır. Buna kişilik özellikleri, göz rengi, saç ve cinsiyet de dahildir. Kulaklar, eller, ayak parmakları ve gözler gibi dış özellikler bir ay içinde, çoğu kadın hamile olduğunu bile bilmeden şekillenmeye başlar.

İnsanın en tanımlayıcı özelliklerinden biri olan kalp atımı hamileliğin henüz beşinci haftasında başlar: Birinin kalbinin son kez atışı ile öldüğünün açıklanmasıyla aynı mantıkla, hayatın ilk kalp atışıyla başladığını söylemek doğru olmaz mı?

Fetüsün ne zaman acı, duygu ve diğer hisleri hissedebileceği konusunda devam eden bir tartışma var. Anneliğe yeni bir pencere açan bilimsel gelişmeler sayesinde artık bir çocuğun doğumdan daha önce duyulara tepki verebildiğini gözlemleyebiliyoruz:

* Anneleri uyanıkken rahimde uyumayı severler çünkü hareket onların uykularını getirir.

* Annenin duygularını aynı yoğunlukta hissederler.

* Bebekler doğumdan sonra anne karnında kendilerine çalınan özel müzikleri hatırlar.

* Anne sigara içerken stres ve sinirlilik belirtileri ortaya çıkar.

. Bebekler Alkol ve uyuşturucunun anneleri kadar kendileri için de birer zehir olduğunu bilir.

* Soğuk bir bardak su onları titretir.

* İlk üç aylık dönemden itibaren hıçkırıkları başlar.

* Tat duyuları ve yaşam boyu yiyecek tercihleri gelişir.

* Doğumdan aylar önce tüm vücut, tek bir kıl telinin üzerinde gezindiğini hissedecek kadar hassas hale gelir.

* Eğer ikizler varsa, anne karnında sadece üç hafta sonra birbirleriyle belirli ve planlı şekillerde etkileşime girmeye başlar.

Bunlara ek olarak, sinir hücreleri döllenmeden sonraki üç hafta içinde oluşur ki bu " fetüs ağrı hisseder mi?" sorusuna cevap oluşturabilecek bir belirtidir.

Bu bilimsel veriler nedeniyle, ABD'de bazı eyaletlerde son zamanlarda kürtaj işlemi sırasında bebeğe anestezi uygulanmasına yönelik mevzuat çıkarmıştır.

Çok büyük miktarda bilimsel, dini ve etik kanıt, doğumdan önceki kişiliğe işaret etmektedir. Bu durumda kürtaj, bir kişinin hayatına kasıtlı olarak son verilmesi veya cinayet olarak tanımlanmalıdır diye düşünmekteyim.

Bu noktada, embriyoların korunması ve değeriyle ilgili etik boyutta da önemli tartışmalar bulunmaktadır. Embriyonun potansiyel bir insan yaşamı taşıdığı ve bu nedenle de saygı gösterilmesi gerektiği düşüncesi, birçok etik kuramcı tarafından savunulmaktadır. Embriyoların manipülasyonu ve yok edilmesi gibi uygulamalar, etik açıdan ciddi endişelere yol açmaktadır. Bu bağlamda, embriyoların korunması ve değeri, toplumsal bir sorumluluk olarak da değerlendirilmelidir.

Dini açıdan bakıldığında, embriyoların korunması ve değeri konusunda da çeşitli görüşler mevcuttur. Birçok din, embriyonun insan yaşamının kutsal bir parçası olduğunu ve bu nedenle de korunması gerektiğini savunmaktadır. Embriyoların manipülasyonu ve yok edilmesi, birçok dini inanç tarafından kabul edilemez olarak görülmektedir. Bu bağlamda, dini inançlar, embriyoların korunması ve değeri konusundaki toplumsal tartışmalara önemli bir katkı sağlamaktadır.

Tarihimizde ilk defa TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi'nin kurulmasını sağlayan ve elden geldiğince başkanlığını yapmaya gayret eden bir kişi olarak ve ayrıca TBMM Sağlık Komisyonu Başkanı sıfatımla konumum, mesleğim ve inandığım doğruların bir gereği olarak 2012 yılında UNICEF ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'ne resmî birer başvuru yapmıştım. Bu başvurularda mevzuattaki "ÇOCUK" tanımının kapsamının yetersiz olduğunu, genişletilerek "SIFIR-ONSEKİZ "yerine "EKSİ BİR-ONSEKİZ "yaş aralığı olacak şekilde yeniden tarif edilmesini talep etmiştim.

Aradan uzun bir süre geçtiği halde bahsi geçen kurumlardan hala hiçbir sonuç, herhangi bir cevap alamadım.

Ama zaman benim gibi düşünenleri haklı çıkardı.

ABD'nin Alabama eyaletinde Yüksek Mahkeme, benim talebimin bile bir tık üstüne çıkarak dondurulmuş embriyoların "çocuk" sayılması gerektiğine ve "bunları yanlışlıkla yok eden bir kişinin sorumlu tutulabileceğine" dair bir karar aldı.

Dava, 2020 yılında bir tüp bebek kliniğinde embriyoları kaybedilen üç çiftin açtığı haksız ölüm davasından kaynaklanıyor.

Bir görevli embriyoların saklandığı yere girmiş, taşırken kazara düşürmüş ve sonuç olarak embriyolar yok olmuştu.

Çiftler, eyaletin "Küçük Bir Bebeğin Yanlışlıkla Ölümü" nedeniyle Üreme Tıbbı Merkezi ve Gezici Revir Derneği'ne dava açmıştı. Bu yasa fetüsleri kapsıyor ancak özel olarak IVF (Üremeye Yardımcı Metotlar: Tüp Bebek İşlemleri)'den kaynaklanan embriyoları kapsamıyordu.

Bir alt mahkeme, embriyoların kişi veya çocuk olarak nitelendirilemeyeceğine ve haksız ölüm davasına dönüşemeyeceğine karar vermişti.

Ancak Alabama Yüksek Mahkemesi kararında çiftlerin yanında yer aldı ve dondurulan embriyoların "çocuk" olarak kabul edildiğine karar verdi.

Kararda, hatalı ölüm yasasının "yerleri ne olursa olsun, doğmamış tüm çocuklara" uygulanacağı belirtildi.

Mahkemenin kararına yürekten katıldığımı ifade etmeliyim. Alabama Yüksek Mahkemesini yürekli kararıyla tarihe çok önemli bir not düşmüştür.

Embriyo ve fetüsün insan yaşamının bir parçası olarak kabul edilmesi ve bu nedenle de korunması gerektiği düşüncesi, toplumsal bir sorun ve sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Alabama Yüksek Mahkemesi'nin bu konudaki kararı, bu sorumluluğun toplumsal bir şekilde kabul edilmesine ve embriyo ve fetüsün korunması ve değeri konusunda daha ileri adımların atılmasına önemli bir katkı sağlayacaktır.

İbretlik olan durum şudur: Dünyanın bir önceki asrında tam sayısı bilinemeyecek kadar çocuğu öldüren (Hiroşima, Nagazaki, Irak, Suriye...) ABD'dir. Bugünlerde Gazze'deki savaşta işbirlikçisi İsrail, destekçileri İngiltere, Fransa, Almanya... ile kayıplar, enkaz altında olanlar hariç olmak üzere 10.000'den fazla çocuğu öldüren ve öldürten yine ABD'dir. İşte bu ABD'nin bir mahkemesinde verilen kararı iyi okumalıyız. Bu karardan öncelikle ABD ve işbirlikçileri ders çıkarmalıdır.

Peki ülkemizde durum nedir?

Ülkemizde 1983 yılında yürürlüğe giren 2827 No'lu Nüfus Planlaması Yasası, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana uygulanan kürtaj üzerindeki yasal kısıtlamayı kaldırmıştır. Yasa, 10 haftaya kadar olan gebeliklerin isteğe bağlı olarak kürtajla sonlandırılmasına izin vermektedir.

Farklı saiklerle çıkartılan bu ve benzeri yasalardan ülkemizin kurtulmasının bilimsel bir nedeni olduğu kadar evrensel hukukun bir talebi olarak ortaya çıktığını da unutmamalıyız.

Sonuç olarak, embriyo ve fetüsün değeri konusundaki tartışmaların derinleştiği ve daha fazla toplumsal farkındalık gerektirdiği bir dönemdeyiz. Bu noktada, yıllar önce yaptığım çağrının tekrar gözden geçirilmesini önemsiyorum. UNICEF ve DSÖ gibi uluslararası kuruluşların, embriyo ve fetüsün insan yaşamının bir parçası olarak kabul edilmesi ve korunması gerektiği düşüncesi doğrultusunda, çocuk tanımının kapsamının genişletilerek 0-18 yerine eksi 1-18 yaş aralığını içine alacak şekilde mevzuata eklenmesi önemlidir.

Bu vesileyle, uluslararası kuruluşları ve ilgili tüm paydaşları, embriyo ve fetüsün korunması ve değeri konusunda daha kapsamlı bir yaklaşımı benimsemeye ve mevzuatı güncellemeye çağırıyorum.

Sağlık ve afiyette kalınız.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp