Top
Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

10/12/2021

Ukrayna krizi tarihi bir ‘tekerrür'

1959'da Fidel Castro, ABD kontrolündeki Batista rejimini yıkarak Küba'da iktidarı ele geçirdi.

ABD, önce içeriden, sonra Castro'yu devirmeye kalktı, sonuç alamadı.

1961'de Domuzlar Körfezi' çıkarmasıyla doğrudan müdahale girişiminde bulundu, başarısız oldu.

Ekonomik ambargoyu denedi, Sovyetler Birliği Küba'nın bütün şeker üretimini satın alınca bu da işe yaramadı.

Ancak bu süreç Küba sahasında bir boşluk doğurdu ve boşluğu SSCB doldurdu.

Moskova, 'Atlantik sahasında' 1-0 üstünlük sağlamıştı.

***

ABD, SSCB karşısında eşitlik sağlamak için 'Avrupa sahasında' oyun kurmaya başladı.

Resmi olarak açıklanmamakla birlikte, aynı tarihlerde ABD İtalya ve Türkiye'deki NATO üslerine nükleer silahlar konuşlandırdı.

1962'de Sovyetler, 'burnumuzun dibinde ABD nükleer füze yerleştirdi' diyerek, ABD'nin burnunun dibine, Küba'ya orta menzilli balistik füzeler yerleştirme kararı aldı.

ABD istihbaratı bu bilgiyi aldı ve Küba'da hazırlanan füze bataryalarını casus uçakla görüntüledi.

'Küba Füze Krizi' olarak bilinen, 'soğuk savaşın zirve dönemi' başladı.

SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri Nikita Kruşçev (Hruşçev), ABD nükleer füzelerinin İtalya ve Türkiye'den çekilmesini;

ABD Başkanı J. F. Kennedy de Sovyet bataryalarının Küba'dan sökülmesini istiyordu.

Karşılıklı tehditler ve mektuplaşmalarla geçen aylar boyunca ABD vatandaşları sığınaklarını konservelerle doldurdu, banyo küvetlerinde su içinde nükleer etkiden korunma tatbikatları yaptı.

Nihayet, geri adım atan Kruşçev oldu. Kennedy'nin 'gizli sözü'ne karşılık, Küba'daki bataryaları tamamlamaktan vazgeçti.

Washington-Moskova arasında 'kırmızı telefon' hattı kuruldu, soğuk savaş yumuşama dönemine girdi.

ABD rövanşı almış oldu.

***

Ancak bu 'başarı' iki tarafa da yaramadı.

Bir yıl sonra 1963'te Kennedy suikastle öldürüldü.

Ertesi yıl 1964'te Kruşçev, parti içi darbeyle düşürüldü, itibarsızlaştırıldı. Öyle ki, cenazesinde devlet töreni yapılmadı.

Bu kritik dönemin iki aktörünün karşılaştığı son, ayrıca incelenmeye muhtaç.

***

Ancak iki tarafta oluşan yeni iklimde 'güvensizlik' ortak nokta oldu.

Washington da, Moskova da 'kafasına göre' davranabiliyor, birbirlerine baskınlık sağlamak adına yakın ve uzak ortaklarını umursamıyorlardı.

'Batı Bloku'nda, ABD'nin -olası bir nükleer savaştan en önce ve en çok etkilenecek olmalarına rağmen- NATO müttefikleriyle istişare etmeden bu süreci yürütmesi, ittifak içinde güvensizliğe neden oldu.

'Komünist Blok'ta ise Çin ve Doğu Avrupa Sovyet cumhuriyetlerinde Moskova'ya karşı güvensizlik oluştu.

***

SSCB'nin dağılmasıyla Batı Bloku, 'nihai zafer'ini ilan etti.

ABD, bu yeni iklimi 'daha fazla kafasına göre davranma' imkanı olarak değerlendirdi.

'Tek kutuplu dünya düzeni' bir tür 'ABD baharı'ydı.

Avrupa da Doğu Bloku ülkelerini bir bir kendisine katarak bahar havasına girdi.

***

Ama uzun sürmedi.

Zira Moskova, 'rövanş' düşüncesini hiç bırakmadı.

ABD'nin gölgede bırakarak etkisizleştirdiği Avrupa'nın ve 'ortak akıl'ı iyice kaybeden ABD'nin başarısız kaldığı veya boş bıraktığı alanları, siyasi ve askeri olarak Vladimir Putin liderliğindeki 'Yeni SSCB' (Rusya) doldurmaya başladı.

Ekonomik alanı da Çin...

***

Moskova, elinde kalan sınırlı alanda, Suriye, Gürcistan, Belarus ve Ukrayna'da 'Batı Bloku'nun 'burnunun dibine girmesini' önlemeye çalışıyordu.

Suriye'de ABD'nin başarısızlığından çıkar sağladı.

Gürcistan'ı işgal etti, 'lütfen' çekildi.

Ukrayna'dan Kırım'ı kopardı, doğusundaki Donbass bölgesini 'Rus nüfus' üzerinden gayriresmi olarak işgal etti.

Belarus'ta batı yanlısı girişimleri bastırdı.

Ama asıl rövanş sahası, "Ukrayna'yı NATO'ya alma" projesiyle belli olmuştu.

***

Bu süreçte en çok, ABD gölgesinde politika geliştiremeyen ve ABD'ye güvenini iyice kaybeden Avrupa'nın zaafından yararlandı.

NATO tarafındaki güvensizliğin vardığı noktayı en trajik şekilde ifade eden iki isim, AB'nin iki kurucu ülkesi Almanya'nın Başbakanı Angela Merkel ve Fransa'nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oldu.

Merkel, 'kimse güvenilir değil, başımızın çaresine bakmalıyız' dedi, Macron NATO'nun beyin ölümünün gerçekleştiğini söyledi.

Moskova, Avrupa sahasında ABD ile skoru eşitlemenin keyfini sürüyordu.

***

Bugün yaşanan Ukrayna krizi, iki gücün yeni bir pazarlık noktasına geldiğini gösteriyor.

Putin, önceki gün görüştüğü ABD Başkanı Biden'dan "Ukrayna'nın NATO'ya alınmayacağı" garantisini istedi.

Şimdi mesele kimin geri adım atacağında düğümleniyor.

Batı Bloku, zaten 'Gürcistan ve Ukrayna'da turuncu devrim' girişimlerinde başarısız olmuş, bu ülkelerde halkın güvenini yitirmiş durumda.

Askeri olarak ne Baltık'tan ne de Karadeniz'den müdahale edebilecek kabiliyete sahip.

Ayrıca Türkiye'nin onayı olmaksızın hiçbir adım atamaz.

Ne Avrupalı ortaklarının ne de Türkiye'nin güvenine sahip.

Geri adım atma sırası ABD'de.

Biden Putin'in istediğini verecek.

Kuyruğu dik tutma adına bunu 'yarım ağız' yapacak.

Ama Putin istediğini alacak.

Rakibinin NATO ortaklarının güvensizliği ve Çin'le ekonomik-siyasi-istihbari savaşından zaferle çıkacak.

Sonra aklı başında Amerikalılar, Washington'da 'o halde biz bu işi niye yaptık' diye homurdanacak.

***

Tarih böyle tekerrür ediyor.

'Kovboy ve Ayı' arasında sadece rövanşın sahası değişiyor.

Bize düşen, Türkiye'nin tarihi izlediği değil 'yapanlar arasında olduğu' bir dönemde olduğumuzun bilincine varmak.

Siyasi liderliğin, ikinci dünya savaşından sonra ilk kez bu kadar kritik önemde olduğu bir dönemin içindeyiz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu süreçteki rolü tarihi önemde.

Dünya ve Türkiye'nin kaderi ne kovboyun ne ayının inisiyatifine bırakılabilir.

Dünya 5'ten büyük, 2'den çok daha büyük...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp