Top
28/06/2014

Ve 'Amin Alayı' başlıyor

Sabah 10.30 bir mehter sesi, makam ritim yerinde insanın kanını kaynatıyor âdeta.
Hanım "yaşlanmadın mı sen" dese de duramam, atıyorum kendimi dışarıya. 
Sesi takip ede ede Bahçelievler Hazreti Ebubekir Camii şerifinin önüne geliyorum.  Aaaa bu da ne? En güzel elbiselerini giymiş yüzlerce çocuk, şunu da çalar mısınız bunu da çalar mısınız diye istek veriyorlar Mehterbaşı'na. 
"İstanbul Mehter"i yurt dışı organizasyonlardan bilirim işini lâyıkı ile yapar. Nitekim  Mehterbaşı Osman Sak ufaklıklarla tek tek ilgileniyor, aletleri tanıtıyor, mısraları ezberletiyor, eliyle hep beraber işareti yaptıkça iştirak artıyor, "Osmanlıyız, pek şanlıyız" sözleri çın çın çınlıyor sokakta.
Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Bir konvoy diziliyor. Önde nazlı hilal, sonra sancaktar, davullar, ziller, zurnalar, nekkâre dımbırdatanlar ve pala bıyıklı bahadırlar.
Arkasında küçük beyler minik hanımlar. Alınlar açık, göğüsler kabarık, iki adım atıp sağa, iki adım atıp sola dönüyorlar.
İyi de bayram değil seyran değil, nerden icabetti acaba?
Efendiden üç beş genç bir pankart taşıyor. Beze iri bir hurufatla "başlıyoooor" yazmışlar.
2014 Yaz Kur'an-ı Kerim Kursu...  Hazret-i Ebu Bekir Camisi... Yenibosna...
Yoksa bu bir amin alayı mı?
Cemaatten birine soruyorum. Kestirmeden cevaplıyor: "Ya ne ya!.."
 
OSMANLI'DAN MİRAS
Bahçelievler Hazreti Ebubekir Camii şerifi, yaz Kur'an-ı Kerim kursuna hazırlanıyor. Mehter çalıyor, en güzel elbiselerini giymiş yüzlerce çocuk bir konvoy gibi ardı sıra diziliyor. Bu manzara Osmanlı'daki "amin alayı"nı hatırlatıyor.


BAYRAM YERİ GİBİ
Konvoy büyük bir ciddiyetle mahalleyi dolanıyor. Bu kadar güzel çocuk, en yeni elbiseleri ile geçer de esnaf Ayet-el kürsi okumaz mı onlara. Tu tu tu  Allah nazardan saklaya.
Apartmanların tek tek camları açılıyor, gençler balkonlarda, ak tülbentli teyzeler "Ş"lerine basa basa maşallah çekiyor.  
Ve tur başladığı yerde hitama eriyor. Cami avlusu Eyyüpsultan Meydanı gibi. Pamuk helvacılar, macuncular, mısırcılar. Kim ne istedi "buyur" ama tek kuruş alınmıyor. 
Caminin yanındaki salonda Hacivat Karagöz gösterileri, cambazlar, eli çabuklar, kuklalar. Bu arada eğlenceli bir bilgi yarışması yapılıyor. Espriler zekice çocuklar gülmekten kırılıyor.
Semtin eskilerinden sayılırım, o zamanlar Yenibosna arsaydı boydan boya. Sağ olsun Hazreti Ebu Bekir Camii şerifi Abdülhalık Selman Hoca'nın gayretleri ile şekillendi. Bütün mesele baş tutabilmek, cemaat size inandı mı tamam, sırtında taş taşır icabında...
Nitekim öyle de oldu, tertemiz şadırvanı, gül kokan halıları, kütüphaneli çay ocağı ile pırıl pırıl bir mescid çıktı ortaya.
İmam odasında kutu kutu gofretler, bisküviler. Abdülhalık Hoca bilsin bilmesin bütün çocukların ağzını tatlandırıyor. Ona göre dersini vermek değil nefsini yenmek önemli. Şu sıcakta televizyon bilgisayar başında da olabilirlerdi pekâlâ. Bunca imkân varken camiye geliyorsa öpülüp konulmalı başa. Bazı yaşlılar "ne yani ayaklarına kırmızı halı mı serecez" diye yakınınca, "ah keşke serebilsek" diyor, "melekler kanatlarını yayıyor onların ayakları altına..."

 

 
O çocuklar büyüyor, gönüllü vazife alıp mahallenin miniklerini okutuyor.


3 HAFTA SÜRÜYOR
İş çok vakit az!..
Yaz tatilleri sanıldığı gibi uzun değil, çünkü böylesi semtler gurbetçi ağırlıklı, memlekete gidiliyor temmuz ağustosta.  Hani ilk üç hafta ne verebildiysen o, belki bir daha ömrü boyunca katılamayacak böyle bir kursa. İşte bu zaman zarfında talebeler 32 Farzı anlayarak öğreniyor, en az yüz hadis-i şerif  ezberliyor ve en az elli sünneti seniyyeyi tatbik ediyorlar hayatlarında. Fatiha-i şerif ve zammı sureleri ezberliyor namazlarını hatasız kılabiliyorlar. Efendimiz gibi (Sallallahü aleyhi ve sellem) yatıyor, kalkıyor, yürüyor, yemek yiyor ve nurlanıyorlar açıkça. 
Caminin hocaları birbirinden zarif. Çocuklar onları örnek alıyor, gönül yapmanın, hatır sormanın önemini anlıyorlar. Ve paylaşmanın da... Zaten mahalledeki muhtaçları tespit onların işi, yardım kolileri miniklerin önderliğinde bırakılıyor fukaranın kapısına. Hasta ziyaretine gidiyor, cenazelere katılıyorlar. Bilhassa yetimler yurdu gezisi pek tesirli oluyor, döndüklerinde ilk işleri anne ve babalarına sarılmak oluyor. Ebeveynleri de şaşırıyor, böylesi hızlı bir değişimi beklemiyorlar. Sonraki durak huzurevi. Bir gün yaşlanıp yalnız kalabileceklerini anlıyorlar. Darülaceze sadece bina değil, kat kat nasihat!.. 
Müze ve cami gezileri, padişah türbeleri, Merkez Efendi, Eyyüb Sultan...
Bu arada eğlenceden de geri kalmıyor, mesireye çıkıyor, yüzüyor, halı saha turnuvaları yapıyorlar. 
VEREN EL ALAN ELDEN...
Cumaları bilirsiniz, biri kapıya dikilir belki bin kere aynı cümleyi tekrarlar: "Boş geçmeyelim cemaat-i müslimin, ne verirsen elinle o gider seninle..."
Abdülhalık Hoca işte bunu yıkmaya kararlı, istiyor ki gençler camiyi "alan değil veren el" olarak hatırlasınlar. Nitekim pazar sabahları çorbalı börekli kahvaltılara oturuyor, kandil günleri harçlık alıyorlar. Eh bir çocuk Server-i âlemin doğduğu gün seviniyorsa, bahşiş helal-i hoş olsun ona.
Abdülhalık Hoca son birkaç yıldır "Altın Nesil Projesi" üzerinde çalışıyor. Şöyle ki: Şu şu sureleri ve şu kadar hadis-i şerifi ezberleyene çeyrek altın.  Amme cüzünü de ezberle, bir çeyrek daha. Yani şu kısa yaz diliminde 4 çeyrek kazanabiliyorsun pekâlâ. Geçen yıl 175 altın dağıtmışlar, hamiyetli Müslümanlar seve seve karşılamışlar. Hiç önemli değil demişler; keşke daha fazla olsa.
Hatta umre vadetmişler açıkça.
Aldıkları çeyrekler bir yana altın gibi bir nesil yetişiyor bu arada. Cemaate dönüp ezber okuyabiliyor, asr-ı saadet yıllarından kıssalar anlatabiliyorlar. Kışın da camiden kopmuyor önlükleri ile geliyorlar sabah namazına. Birkaç yıl sonra gönüllü vazife alacak mahallenin miniklerini onlar okutacaklar bu defa. Eh siz her dört çocuğun başına bir mollacık verebilirseniz (ki Abdülhalık Hoca verebiliyor) üç beş günde elifbayı çözer, sular seller gibi okur, bülbül gibi şakırlar... 

 

CAMİYE GELSİNLER DE...
Abdülhalık Hoca, çocukları ve gençleri camiye çekmek için pazar sabahları çorbalı börekli kahvaltılar düzenliyor. Kandil günleri harçlık dağıtıyor, gönüllerini alıyor.

 

GÜNAHSIZ NEFESLER CAMİSİ...
Abdülhalık Hoca: "Geceleri parklara takılan gençler olur, bağırır çağırır, komşuların canını sıkarlar. Zaman zaman yanlarına gider, dertleşirim, uygun bir dille 'camiye de gelseniz ya' derim onlara. Hepsinde de aynı hikâye. Namazda güldüğü için azarlanmış, kolundan tutulup atılmıştır dışarıya.
Halbuki Hazret Ebu Bekir Camisinde çocuklar hür. Yedi yaşın altındakiler salonda okutuluyor, ilk günlerini körebe, mendil kapmaca oynayarak geçiriyorlar. İtişiyor, boğuşuyorlar kimse parmak sallamıyor 'Şışşt' demiyor asla.
Düşünebiliyor musunuz bir günahsız ile yan yana el açmak... Kim bilir belki de onların hatırına veriyor Allahü teala.
Camideki sabilerin kıkırdamaları mı, parktaki gençlerin naraları mı?!. Tercih sizin, birine katlanacaksınız sonunda.
Cami sanki her yola girip çıkanların, ayağını çukurda hissedince dönüp gelenlerin yeri. Paylar gibi 'Senin ne işin var' diyorlar çocuğa. İyi de bu kapıdan girmek için illa günahlara gark olmak gerekmiyor. Masumlar da saf tutabilir aramızda.
Annem vefat etmişti, Yasin-i şerifi ezberleyen 60 talebem kar beyaz takkeleri ile geldiler. Naaşı nasıl sardılar, nasıl mırıl mırıl okudular anlatamam. İşte o gün bütün hakkımı helal ettim onlara.
Yıllar evvel kursumuza katılan gençlerden biri yine dönüp aramıza geldi. Hocam, dedi: Ben fena dağıtmıştım bir ara. Yanlış yerlere gidiyordum ama huzursuzdum. Ne zaman günaha kalkışsam sizin elceğizinizle yedirdiğiniz çikolataların kokusu geliyordu burnuma!"

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp