Top
02/08/2014

Her gün 50 milyon Avrupalı döner yiyor

Dönerin hikayesini ve dönercilerin Avrupa'daki başarısını; TÜRKDÖNER dergisi, donerhaber.com, donertv.com portalları ve düzenlediği "Döner Zirveleri" ile sektöre ivme kazandıran İrfan Söyler'den dinledik. İşte dönerin bir dünya markası haline gelişinin hikayesi.... 
Dönerin mazisi ne kadar gerilere gidiyor bilmiyoruz ama geçtiğimiz asırda aranılan sorulan bir lezzet hâline geldiği vakıa. Menşei olarak Bursa bilinse de bizim yaptığımız araştırmalara göre daha da öncesi var. Mesela 2 asır evvel Kastamonu'da Haydar Usta adlı bir kebapçı "dikey tezgâhta" döner kesiyor. Tabii Bursa büyük şehir, hareketli şehir. Kaldı ki İskender Usta ticareti biliyor, sunumunu güzel yapıyor, öne çıkıyor.
Döner 1980'li yıllarda Avrupa'da görünmeye başladığında münferit hareketler diyebilirdik bunlara, Türk lokantaları köşede az bir et çeviriyorlardı o kadar. Önceleri gurbetçilerin ve helâl endişesi taşıyan Müslümanların tercih ettiği döner Almanlar tarafından da sevildi, talep arttı ve imalathaneler girdi hayata.
Alman hükümeti de "buna bir standart getirelim" deyip müdahil oldu mevzuya. Türkler teklifi makul buldular, zaten içinde mis gibi dana eti ve malum baharatlar var. Tezgâhlar tertemiz, bal dök yala... Bahane ile girmiş olduk kayda kuyda.
Şu anda Avrupa'daki döner Türkiye'nin de önünde. Bir kere et daha ucuz, porsiyon daha doyurucu. Burada tavuk ve yaprak dönerin haricinde hindi döner, kıyma döner, dana ve hindi karışımı dönerler de yapılıyor. Çeşidimiz zengin, çeşnimiz fazla...
Bugün sadece Almanya'da 25 bin döner satış noktası var, bütün Avrupa'daki rakam 60 bini de aşar. Almanya'da 400, Avrupa'da 800 döner fabrikası faaliyette,  bunlar profesyonel firmalar. Döneri diziyor, donduruyor ve son derece hijyenik şartlarda servis ediyorlar. Depolarıyla dağıtım ağlarıyla kusursuz çalışıyorlar. Ki en küçüğü günde iki ton et işler, 60 ton işleyen de var. Takriben 150 bin işçi bu sahada emek sarf ediyor.
Hesaplarımıza göre her gün en az 20 milyon Alman döner yiyor.
İyi ama diyeceksiniz her gün de döner yenmez ki... Almanlar yiyor, hatta üç kere yiyor, öğün sektirmiyorlar.
PATLADI GİDİYOR
 Bizim ramazan pidesini düşünün dörde bölünüyor, içine önce sos sürülüyor, et konuyor, üstüne salata, üstüne yine sos dökülüyor.Romanya'da sarımsaklı sos yaygın, Almanya'nın bazı bölgelerinde acılı soslar seviliyor, bazıları ise fesleğenden vazgeçmiyor. Belçika'da belki kırk çeşit sos var, öğlen bundan koydurabilirsiniz, akşam ondan. Hasılı dönerciniz aynı olsa da dönerleriniz başka başka.
Ekmeği de kendileri üretiyor, dürüm lavaş kullanıyorlar icabında. Bazıları da klasikten vazgeçmiyor, kızarmış patates ve pilav eşliğinde, yanında domates, biber, tabii ki tabakta.
Döner Kenya'dan Sibirya'ya hızla yayılıyor. Düşünün Şili, Arjantin gibi uzak coğrafyalarda hatta Çin gibi rekabetin zor olduğu pazarlarda zemin buluyor.
Aklınıza gelebilecek her ülkede fast food'un rakibiyiz ve zaman bizden yana... 
Özellikle Batı Avrupa'da tek kale maç yapıyoruz, Türk dönercileri Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Polonya gibi ülkelerde Amerikan fast-food zincirlerinin üzerinde ciro yapıyor. Piyasadan McDonalds ve Burger King'in işlediği etin iki mislini çekiyorlar, hesaplar ortada. McDonalds'ın Avrupa'da 5 bin noktası var. Bizim 60 bin. Bire karşı 12 oynuyoruz, markajımız bunaltıyor. Kaldı ki bu iş için bir strateji belirlenmedi, arkamızda büyük sermayeler, reklam kampanyaları olmadı. Başarı tamamen insanımız müteşebbis ruhu, ikram severliği, sıcak samimi tavrı ile alakalı...
SOĞUK SAVAŞ
 Zaman zaman Amerikan grupları döneri kötülemek için belden aşağı vuruyor, basını kullanıyorlar. Misal bir sefile üç beş kuruş verip "döner yedim çocuğumu düşürdüm" dedirtiyorlar. Artık şarlatanlıktan medet umuyorlar. Diyelim bir esnafımıza işten el çektirdiler, bu defa amcası, dayısı, yeğenleri kolları sıvıyor. Onlar bir tanesini batırırken binlercesi neşv-ü nema ediyor.
Dönercilerin hepsi global bir marka altında toplansaydı savaş daha çetin olabilirdi. Belki o zaman Amerikalıların karalama kampanyaları bir yere varabilirdi. Şimdi birbiriyle alakasız binlerce esnaf ile uğraşmak zorundalar ki bu kavga onların boyunu aşar. Zaten Avrupalılar döneri seve seve yiyor, söylentilere kulak asmıyorlar. Her şey ortada, her şey temiz, her şey şeffaf... 
Türkler işçilikten geldiler ama artık işçi değil patron olmak istiyorlar. Dönercilik onlar için iyi bir fırsat. Amerikan zincirlerinde saat hesabı çalışan gençler (ki çoğu üniversitelidir) müessesesini sahiplenmiyor. "Fişinizi alayım, dankişöyn" ürünü uzatıyor, arkasını dönüyor. Halbuki dönercide sizi bizzat patron karşılıyor. Küsüratı atıyor, hesabı yuvarlıyor, tatlı ikram ediyor, çay kahve ısmarlıyor, işinizi, memleketinizi soruyor, bir şekilde gönlünüzü kazanıyor. 

 

MERKEL ÇOK SEVİYOR
Dönersever Avrupalılardan biri Almanya Şanşölyesi Angela Merkel... Alman lider zaman zaman festivallere katılıp döner yiyor.

HER ÖĞÜN YİYORLAR
En büyük döner pazarlarından biri Almanya... Almanlar dönere bayılıyor. Günde üç kere yiyor, öğün sektirmiyorlar.

İstemem yan cebime!
Hem tüketiyor hem sahipleniyor hem de istemiyorlar
Avrupa'da sanılmasın ki her şey güllük gülistanlık. Irkçılar ve muhalifler hem üç öğün dönerimizi yiyor, hem de "Avrupa'da Türk görmek istemiyoruz" diye heyheyleniyorlar. Bir kısım uyanıklar ise dönerimizi sahiplenmeye çalışıyor, adını değiştiriyor, ısrarla "drehspiess" (dönen şiş) diyorlar.
Biz yıllardır sektörün nabzını tutuyoruz. TÜRKDÖNER gibi güçlü bir yayınımız var. Yıllardır "Dünya Döner Kongreleri" tertipliyor, 30'u aşkın ülkeden gelen iş adamlarını birbirleri ile tanıştırıyoruz. Siyasileri, gıda uzmanlarını çağırıyor, yeni teknolojileri anlatıyoruz. Problemleri deşiyor, çıkış yolu arıyoruz. Sanırım artık franchise sistemini de konuşmak zorundayız. Gelişime değişime hazır olmalıyız.



DÖNER YEMEK İÇİN SİESTAYI UNUTTULAR
İtalyanların hayat tarzını değiştirdik
Her ne kadar döner lokomotif ürün ise de esnafımız orda kalmıyor, ayran, cacık, ezogelin, Adana, Urfa, şiş, dürüm, baklava, kadayıf, künefe, sütlaç derken Anadolu lezzetlerini önlerine seriyor.
Lahmacun da çok seviliyor ama ne yazık ki adı Türk Pizzasına çıktı. Son yıllarda köfteciler de hamle yaptı, İnegöl'müş, Tekirdağ'mış, Akçaabat'mış hepsi de çok beğeniliyor. Her dükkan bir Türk ismi taşıyor, yok İzmir Büfe, Bursa Kafe, Erzurum Köşe...
Mekân elbette ana vatandan resimlerle donatılıyor. Kapadokya... Pamukkale...  Antalya... En azından içeride bir Türk televizyonu açık oluyor, kulakları Türkçe tabirlere alışıyor. Zaten bizimkilerde memleket hasreti dorukta, gelene gidene Türkiye'yi anlatıyor. Gönüllü turizm elçisi gibi çalışıyorlar. 60 bin nokta bu dile kolay, 60 bin ofis demektir aynı zamanda. Verin katalog broşür, seve seve dağıtsınlar.
İtalya'da öğlen ikindi arası açık dükkan bulunmazdı. Ne zaman ki dönerciler girdi, adamlar hayat tarzlarından taviz vermek zorunda kaldılar. Çünkü dönerci 7/24 açık, siesta miesta tanımıyor. Sadece pizzacılar paniklemedi, İspanyollar da siestadan caydılar, artık kuralları biz koyuyoruz, onlar da Türk gibi çalışmak zorundalar...
Dönerin iki rakibi vardı biri Yunan giyrosu ki domuz etinden yapılır, bekler, ağırlaşır, vıcık vıcık yağ, kokusu adamın içini kaldırır.
Öbürü de Arap şavurmasıdır koyun etinden mâmuldür, bize uyar, ancak fazla baharatlıdır, Avrupalı hoşlanmaz.
Neticede giyronun ismi silindi gitti, şavurma can çekişiyor. 
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp