Top
Dr. C. Ahmet Akışık

Dr. C. Ahmet Akışık

c.ahmetakisik@gmail.com

21/12/2019

Günahları Temizleyen MÜ’MİNİN MİRACI NAMAZ

Dr. C. Ahmet Akışık
 
İslam’ın beş şartından biri namazdır. Müslüman’ın en önemli alâmetlerinden biridir. Peygamber aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm onu “dinin direği” ve “gözünün nûru” olarak vasıflandırmıştır. Namaz, Kur’ân-ı kerimde birçok âyet-i kerimede geçmektedir. Hadis kitaplarında namaz “salât”la ilgili bölüm ve bablar bulunmaktadır. İslâm âlimleri, namaza dair özel kitaplar kaleme almışlardır. Tasavvuf büyükleri, Mü’minlerin Kur’ân-ı kerim ve hadis-i şeriflerde beyan edildiği şekilde namaz kılabilmeleri için onlara birtakım tavsiyelerde bulunmuşlardır. Çünkü namaz, bütün tesbih ve zikirleri kendinde toplayan bir ibâdettir. Tekbîr, hamd, kıyâm, kırâat, rukû’ ve secde gibi zikir ve tâatların hepsi onda mevcuttur. Âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm’a salâvat’ı da içinde bulundurmaktadır. Namaz kılan Mü’min, bu “görev”i yapınca, hem Allah’ın emrini yerine getirmiş, hem de Peygamber’ine karşı “ümmet olma” bağlılığını göstermiş olmaktadır. Namazın günde beş defa olması, insanı, ibâdete mâni olan “gaflet” felâketinden kurtarmakta, dünyaya gelişini ve var oluşunu hatırlatan ayrı bir hikmeti de ifâde etmektedir. Bu durumda namaz, Mü’min’in âdeta bütün iyilik ve güzelliklerini temsil eden bir remz ve alâmet olmuştur.
Bu güzel haslet, âyet-i kerime ve hadis-i şerifler ile âlimlerin kitaplarında geniş şekilde açıklanmaktadır.
 
Namazın farz kılınışı
 
Beş vakit namaz, Peygamberimiz aleyhi’s-selâm’ın Medine'ye hicretinden bir buçuk yıl önce, Mi’raç gecesinde farz kılınmıştır. Mirâcdan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı vardı. Nâfile “tetavvu’” olarak kılınıyordu.
Mi’raç gecesinin sabahında Cebrâil aleyhisselâm gelerek Peygamberimiz aleyhi’s-selâm’a beş vakit namazın nasıl ve hangi vakitlerde kılınacağını bizzat imam olarak göstermiştir.
Bütün bu hususlar, çok açık ve ayrıntılı bir şekilde hadislerde açıklanmaktadır.
Âyet-i kerime’de buyruluyor:
Namazı, tam erkânı ile kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerine, vakitleri belirli bir farz olmuştur. (Nisâ’, 103)
Âdem aleyhi’s-selâm’dan beri her ilâhî dinde namaz vardı. Her ümmete bir vakit farzdı. Her ümmete ayrı vakitlerde farz olan namaz, Peygamber efendimizin ümmetine hepsi birden beş vakit olarak farz kılındı. Bu beş vakti kılan, elli vaktin sevabına kavuşmaktadır.
 
Namazın özellikleri
 
İslam’ın şartı: Namaz, İslam’ın beş şartından biridir. Hadiste buyruldu: İslam, beş esas üzerine kurulmuştur. Allah’tan başka ilâh olmadığına Muhammed’in, Allah’ın kulu ve resûlü olduğuna Şehâdet etmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Ramazan Orucu tutmak ve Ka’be’yi haccetmek.” (Müslim, İman 1)
Dinin direği: Namaz, dinin direğidir. (Tirmizî, Îmân 8) Kim, o direği ayakta tutarsa, dinini korumuş, kim o direği yıkarsa, dinini yıkmış olur. (İmam-ı Rabbânî, Mektubat I/87. mek.)
İyiliğin anahtarı: Namaz, her hayrın ve her iyiliğin anahtarıdır. (Taberani)
Yardım Vasıtası: Sabırla ve namazla Allah’tan yardım isteyiniz. (Bakara,153)
Günahları Temizleyici: Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa, ne dersiniz, acaba üzerinde bir kir kalır mı?  Sahâbîler: Hayır, bu onun kirinden hiçbir şey bırakmaz, dediler. Resûlüllah aleyhi’s-selâm: Beş vakit namaz da işte bunun gibidir. Onunla Allahü teâlâ günâhları siler, mahveder, buyurdu. (Buhârî, Mevâkît 6; Tirmizî, Emsâl 5)
Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ve iki Cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir. (Müslim, Tahâret 5)
Kötülükten Koruyucu: Namaz, insanı her türlü çirkinlik ve kötülüklerden alıkor. (Ankebût,45) Her gün beş vakit namaz kılan kişi, kendini her türlü maddî ve mânevî kötülüklerden korumuş olur.
Güneşin doğması ve batmasından önce namaz kılan (yani sabah namazı ile ikindiyi edâ eden) bir kimse asla cehenneme girmeyecektir. (Müslim, Mescidler 38)
Nûrdur: Namaz (Sıratta) bir nurdur. (Müslim, Tahâret 1)
Mü’minin Mi’racı: Namaz, Mü’minin mi’racıdır. (Süyûtî, Şerhu İbn-i Mâce, 1/313)
Kul Rabbine en çok secdede iken yakın olur; öyle ise secdede duayı çok yapın. (Müslim, Salât 215; Ebû Dâvud, Salât 152)
 
Âyetlerde mü’min ve namaz
 
  •  Mü'minler, namazlarında huşû’ içindedirler. (Mü’minûn, 2) 
Medârik sahibi Nesefî, huşû’u şöyle açıklar: Kalpleri korku içindedir, azaları da sâkindir. Namazdaki huşû’, bütün fikri namaza vermek, ondan başka şeylerden yüz çevirmek, gözünü namaz kıldığı yerden ayırmamak, başka şeylerle ilgilenmemek, oynamamak, sağa sola bakmamak, parmakları çıtlatmamak, taşlarla oynamamaktır. 
Bu huşû’un bedene akseden yönünü ortaya koymaktadır. Esasen huşû'un yeri, kalptir. Kalp huşu' buldu mu, bütün organlar da ona tâbi olur. Çünkü kalp, bütün azaların hükümdarı durumundadır “bk. Kurtubî”. Hadis-i şerifte buyrulur: Sizden herhangi biriniz namaza kalktı mı, şüphesiz ki, rahmet onun karşısında bulunur. (Kırda) sakın çakıl taşlarını hareket ettirmesin. (Tirmizî, Salât 162)
İlk Fıkıh âlimleri, huşû'un farz olup olmamasından bahsetmişlerdir. Ancak Fıkıh sistemleşince, huşû'u bozan hareketler, “amel-i kesir” ölçüsüyle bir esasa bağlanmıştır. Namazda bir rukünde yüzü kaşıma veya elbisesiyle oynama gibi, üç hareket, namazı bozmaktadır. İkisi tahrimen mekruhtur.
Mekke ve Medine’de vahhâbî imamlar, kıyamda üç değil, belki on kere puşi ile oynuyorlar. Televizyonlarda açıkça görülüyor. Şüphesiz namazları bozulmuş oluyor. Bu davranışları onların Fıkha ve Âlimlere inanmadıklarını gösteriyor.
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem, namaz kılarken sakalıyla oynayan bir adamı görünce, şöyle buyurmuştur: "Şayet bu adamın kalbi huşû' içinde olsaydı, azaları da elbette huşu' bulacaktı." (Câmi'u's-Sagîr, III, 200)
  •  Onlar (Mü’minler), namazlarını muhâfaza ederler. (Mü’minûn, 9)
Âyetin metninde “muhâfaza” geçmektedir. Namazlarını vakitlerinde kılarlar, demektir. Aynı sûrenin 2. âyetinde namaz, “mü’minin sıfatı” olarak geçmişti. Burada tekrar edilmesi, öneminden dolayıdır. Namazdaki farz, vâcib, sünnnet ve nâfilelerin her birinin korunduğunu ifade etmek için “salât” kelimesi, âyette “salâvât” çoğul olarak gelmiştir “Kurtubî”. Demek ki, namaz kılan, “farz”ın dışında diğerlerini de dikkate almak durumundadır.
  •  Namaz kılan o kimseler ki, onlar (Mü’minler), namazlarına devamlıdırlar. (Meâric,23)
Âyetin metninde “devam” geçmektedir. Müfessirler, “devam” lâfzını şöyle açıklamışlardır: Hiçbir meşguliyet onları namazdan alıkoymaz “Beydâvî”. Namazlarını, vakitlerinde kılarlar “Medârik”.
Ebu’s-Suûd Efendi de şöyle açıklar: Namazlarına devam eden o bahtiyarlardır ki, onlar: Dünya sevgisine dalmaktan ve yalnız dünyayı görmekten kaynaklanan çirkin sıfatların sahiplerinin aksine, tamamen kendilerini Hakkın ibâdetine veren, mahluklara karşı şefkatli olan, ceza gününe îmân eden, ilâhî azaptan korkan, kötü şehvetlerini kıran ve âhireti dünyaya tercih eden kişilerdir; hiçbir iş, onları namazdan alıkoymaz.
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e, amelin hangisi daha faziletlidir, diye soruldu. Buyurdular: Vaktinde kılınan namazdır. (Müslim, İman 38)
 
Namazı nasıl kılmalı
 
  •  Hazret-i Peygamber’in kıldığı gibi kılmalı
Hadis-i şerifte buyruldu:
Namazı benden gördüğünüz şekilde kılın. (Buhârî, Ezân 18)
Bu hadiste geçen başta namaz olmak üzere, oruç, hac, zekât gibi bütün ibadât ve muâmelâtın, Müctehid âlimlerce, özellikle Fıkıh âlimleri tarafından kaynaklarından nasıl çıkarıldığı ve hükme bağlandığı açıklanmıştır. Bir ibadetle ilgili farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram, mekruh ve müfsid gibi, olumlu ve olumsuz derecelendirmeler yapılmış ve ölçüler ortaya konulmuştur. İslam dininin doğru anlaşılması sağlanmıştır. Böylece keyfiliğin ve tahrifin önüne geçilmiştir. Bu konuda dini yetki sahibi, Müctehid âlimlerdir. Dört mezhep imamı ve bu çerçevede yetişen âlimler, 1200-1300 seneden beri İslam dinini onlar temsil etmişlerdir. Bu yapıya karşı çıkanlar, yıkıcıdır, bozguncudur, bid’at ve dalâlet ehlidirler.
Buna göre Hazret-i Peygamber’in nasıl namaz kıldığı, Fıkıh ve ilmihal kitaplarında ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır. (http://islamilimleri.com/Islam/12_NMM/Fihristm.htm)
  •  Ta’dil-i Erkân’a riâyet etmeli
Ta'dîl-i erkân, namazda kıyam, rükû’ ve secde gibi rukünlerini yerli yerinde, acele etmeden ve sükûnet içinde yerine getirmektir. Fıkıh kitaplarında aynı anlamda itidâl de kullanılır. “Tume’nîne” ise, huzur ve iç rahatlığı anlamında, kişinin ta'dîl-i erkâna riâyet ettiğine kanaat getirmesi ve yaptığı ibadetin bu yönden içine sinmesi demektir.
Namazın içinde beş yerde ta’dîl-i erkân vardır: 1. Rükûda, 2. Kavmede, 3. Birinci secdede, 4. Celsede, 5. İkinci secdede. Namazda rükû’ ve secdelerde acele etmeyip âzâların tam sakinleşmesini beklemeli ve en az bir defa “sübhânallah” diyecek kadar beklemelidir. Rükûdan doğrulup ayağa kalkmaya kavme ve iki secde arasında biraz durmaya da celse denir.
Hadiste buyrulur: Sizden biriniz rükû ve secdelerden kalkarken belini tam doğrultmadıkça namazı geçerli olmaz. (Ebû Dâvûd, Ṣalât 143)
  •  Vedâ edenin kıldığı gibi kılmalı
Hadiste buyrulur: Namaza kalktığında, dünyaya vedâ eden (ölmek üzere olan) bir kimse gibi namazını kıl! Özür dilemen gereken bir sözü söyleme! İnsanların elinde bulunan şeylerden de ümidini kes. (İbn Mâce, Zühd 15; Ahmed, V, 412)   
  •  Gelişigüzel kılmamalı
Hazret-i Peygamber’in bulunduğu mecliste bir bedevî namaz kılar. Fakat gelişigüzel kılar, erkânına hiç riâyet etmez. Bunun üzerine Peygamber aleyhi’s-selâm o kişiye:
“Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın” buyurur. Bedevî ikinci defa kılar. Efendimiz, yine “Dön ve namazını yeniden kıl” buyurur. Üçüncü defadan sonra bedevî Efendimize gelerek: Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki, bundan daha iyisini yapamıyorum, bana doğrusunu öğret, der. Peygamber aleyhi’s-selâm ona namazı nasıl kılacağını uzun uzun anlatır. (Buhârî, Ezân, 95,122; Eymân 15; İsti’zân 18; Müslim, Salât 45)
Ayrıca, “Hırsızın en kötüsü namazından çalandır” buyurur. “Kişi namazından nasıl çalar?” diye sorulunca “rükû ve secdesini tam yapmayarak” cevabını verir. (el-Muvatta’, Kasru’s-salât 72).
  •  Allah’ı görür gibi ibâdet etmeli
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem’e: “Ya Resûlüllah! İhsan nedir?” diye soruldu. Efendimiz, cevap verdiler:
Allah'a, Onu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Her ne kadar sen Onu görmüyorsan da O seni daima görmektedir. (Müslim, İman 1)
 
Fukahânın ta’dil-i erkân ölçüsü
 
Mâlikî, Şâfiî, Hanbelî, mezhepleriyle Hanefîler’den Ebû Yûsuf’a göre “ta'dîl-i erkân”ın hükmü, farzdır. Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre vaciptir.
Farz olduğunu söyleyenlere göre “ta'dîl-i erkân”ın terki hâlinde namaz bâtıl olur. Yeniden kılınması gerekir.
Vâcip olduğu beyan edenlere göre “ta'dîl-i erkân”ın unutulup terk edilmesi durumunda sehiv secdesi, kasten terk edilmesi hâlinde namazın iâdesi, ayrıca Allah’tan af dilenmesi gerekir.
 
Namaz kılmamanın neticesi
 
Âdemoğlu secde âyetini okuyup secde ederse, şeytan ağlayarak uzaklaşır ve der ki: Vay hâline -bir rivâyette “vay halime” şeklindedir-  Âdemoğlu secde etmeye me'mur oldu ve hemen secde etti. Buna göre cennet onundur. Ben de secde ile emrolundum; fakat secde etmedim. Bu sebeple cehennem de benimdir. (Müslim, İman 37)
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem: Gerçekden “kişi” ile “şirk ve küfr”ün arasında (yalnız) namazı terk vardır, buyurdu. (Müslim, İman 37)
 
Kıyâmet ve namaz
 
Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa (kılmamış veya ta’dil-i erkân’a riâyet etmemişse), kaybeder ve zararlı çıkar. (Tirmizî, Mevâkît 188. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 149)
Ahirette, sakar (cehennem)e düşen Mücrimler’e sorulur. Sizi buraya getiren nedir? Ne yaptınız da bu ateşe düştünüz. Onlar da dört sebepten birincisini şöyle açıklarlar: “Biz namaz kılanlardan değildik” (Müddessir,43)
Kaynak: islamilimleri.com
 
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp