Top
29/10/2023

Zincirleri kırdık ve Cumhuriyet’e yürüdük!

Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra, yıkılmış, çökmüş, ezik ve yoksul bir toplumu ayağa kaldırıp yepyeni bir devlet yaratmak, Atatürk'ün mucizesidir.

Bugün 100'üncü yılını kutladığımız Cumhuriyet, o mucizenin devamıdır.

Türkiye'nin ilk Millet Meclisi'nde Atatürk şöyle diyordu:

“Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bu istikamette yürümek azminde olan ve ayağına bağlı zincirlerle hareketinin zora sokulduğunu gören insan ne yapar? Zincirlerini kırar ve yürür. Biz asri olmak için bütün zincirleri kıracağız.”

Kafasını “Asri olmak” sözüne takan Cumhuriyet karşıtı, gerici bir mebus biraz alaylı bir tavırla:

“Paşam, asri olmak ne demektir?” diye sordu.

Atatürk, mavi gözlerinin delici bakışlarını ona dikerek sert bir sesle cevap verdi:

“Asri olmak, adam olmak demektir, adam olmak!”

★★★

Yalnız o gerici mebus değil, Atatürk'ün en yakın arkadaşları da onun asri (çağdaş, modern) düşüncelerine karşıydı.

Atatürk, dine dayalı olan Osmanlı ailesinin egemenliğine son verip millete dayalı Cumhuriyet egemenliğine geçerken inanılmaz güçlüklerle karşılaştı ve Cumhuriyet'in ilanı hiç de kolay olmadı.

Atatürk'ü destekleyen iki komutan sadece İsmet (İnönü) Paşa ile Mareşal Fevzi Çakmak'tı.

İstiklal Savaşı kahramanı olan diğer bütün komutanlar halifeciydi, saltanatın devamını istiyordu. Mesela:

Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından biri olan Rauf Bey, şiddetli bir Cumhuriyet karşıtıydı:

“Ben, saltanat ve hilafet makamına vicdanımla ve duygularımla bağlıyım. Çünkü benim babam, Padişah'ın ekmeği ve nimetiyle yetişmiştir. Benim kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Padişah'a bağlılık borcumdur.” diyordu.

Bu düşüncede olanlar o kadar çoktu ki hepsi de padişahlık rejiminde ısrar ediyordu.

Bazı yakın arkadaşları Atatürk'ten, bu düşüncesinden vazgeçmesini tavsiye ediyor, Kurtuluş Savaşı'na destek vermiş olan Tevhid-i Efkâr Gazetesi'nin sahip ve başyazarı Velid Ebuzziya “Cumhuriyet rejimi bu toplumda işlemez.” diyordu.

★★★

Mustafa Kemal Atatürk, 28 Ekim 1923 gecesi Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, İsmet (İnönü) Paşa, Kâzım (Özalp) Paşa, Fethi (Okyar) Bey, Fuat (Bulca) ve Ruşen Eşref'i (Ünaydın) yemeğe davet ederek onlara:

“Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz.” dedi.

Türk ulusunu ümmet olmaktan kurtarıp millet yapan, insanları kul olmaktan kurtarıp vatandaş yapan Cumhuriyet 29 Ekim 1923 günü ilan edildi ve Atatürk Cumhurbaşkanı seçildi.

★★★

Atatürk, Cumhuriyet'in ilanı ile “din-tarım” toplumundan, endüstri toplumu yaratmak, devrimleri gerçekleştirmek, çağdaş devletlerde olduğu gibi çok partili bir rejim (demokrasi) yaratmak istiyordu.

O dönemde Türkiye'nin nüfusu 10-12 milyon dolayındaydı.

Okuma-yazma oranı yüzde 6 idi. Kadınlarda okuma-yazma oranı yüzde 1 bile değildi.

Yaklaşık 800 bin kadar olan okuma-yazma bilen nüfusun önemli bir bölümünü Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlar oluşturuyordu.

Türklerin yüzde 94'ü ümmi, yani okuma-yazma bilmeyen kişilerdi.

Padişahlık rejimi milleti böylesine cahil bırakmıştı.

★★★

Son 20 yıldır ülkede karşı devrimin ayak sesleri duyuluyor.

Devrimin ve Karşı Devrim'in 100'üncü yılındayız.

Cumhuriyeti yıkmak isteyen gruplar var. Fakat… Türk ulusu özgürlüklerinden asla vaz geçmeyecek, karşı devrime boyun eğmeyecektir.

Cumhuriyet'in 100. Yılı tüm ulusumuza kutlu olsun.

Cumhuriyetin yükseliş, duraklama ve gerileme dönemleri!

100 yıl önce, 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet'in ilanında Türkiye'de okuma-yazma oranı sadece yüzde 6 idi.

Halk son derece yoksul ve cahildi…

Bu içler acısı oran, Cumhuriyet devrimleri ile 1927'de yüzde 10.5'e, 1938 yılında yüzde 22.4'e yükseldi.

Bugün Türkiye'deki okuma-yazma oranı yüzde 97.6'dır.

Türk ulusu bu olağanüstü başarıyı Cumhuriyet'e borçludur.

★★★

100 yıl önceki durumumuz nasıldı? Şöyle bir göz atalım:

■ Nüfus: 12 milyon 559 bin kişi.

■ Yıllık gayrı safi millî hasıla: 26 milyon lira.

■ Yıllık kişi başına milli gelir: 2 bin 75 lira.

■ Doktor sayısı: 314.

■ Okul sayısı: 5 bin.

■ Öğretmen sayısı 12 bin.

■ Öğrenci sayısı 308 bin.

■ Okur yazar oranı: Yüzde 6.

■ Ortalama yaşam süresi: 35 yıl 4 ay.

■ İmalat sanayii işyeri sayısı: 264.

■ Dünya ticaretindeki pay: yüzde 0.30.

★★★

Cumhuriyet'in ilanından sonraki 15 yılda Türkiye müthiş atılımlar yaptı, mazlum milletlere örnek bir ülke oldu. Dünya çapında büyük saygınlık kazandık.

Ancak… Atatürk'ün ölümünden bir yıl sonra 1939'da yükseliş devri bitti, duraklama devri başladı.

1940-1980 yılları arası 40 yıl, Türkiye'nin durağan dönemidir.

Daha sonra gerileme dönemi başladı ve 2000'li yılların başında geriye gidiş maalesef hızlandı.

Mevcut iktidar “Laik Cumhuriyet” fikrine, “Atatürk ilke ve devrimlerine” karşı olduğu için maalesef bu gerileme sürüyor.

Cumhuriyet, bir köylü çocuğunu Cumhurbaşkanı yaptı!

Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığının arttığı, gerici takımının acayip vaazlar verdiği bugünlerde, 9'uncu Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel'in anılarından bir bölüm nakledeceğim:

Isparta'nın küçük bir köyü olan İslamköy'de doğup büyüyen Demirel, öğrencilik yıllarında tatil günleri çobanlık bile yaptı. Annesi Ümmühan Hanım, oğlunun çıkınına öğle yemeği olarak köy ekmeği, ceviz ve biraz da helva koyarak onu hayvanları gütmeye yollardı. O çocuk ileriki yıllarda Başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu.

Bunu onun anılarından okuyalım:

“Köyle kardeşlerimle birlikte yaşadığım odada elektrik yoktu. Gaz lambasıyla okuyup yazardık.

İlkokulu İslamköy'de bitirdim. Fakat köyümüzde ortaokul yoktu.

Ortaokula gitmek için her sabah kilometrelerce yürür, kasabaya giderdik…

Ortaokulu bitirdikten sonra Afyon Lisesi'ne gittim. Daha sonra üniversite yılları başladı.

Şimdi bana “Cumhuriyet nedir?” diye sorarsanız, size cevabım şu olur:

‘Cumhuriyet benim işte, ben!

İslamköy'den çıkmış bir köylü çocuğunu Cumhurbaşkanı yapan Cumhuriyet'tir.

Cumhuriyet budur ve…

Biz bunu Büyük Atatürk'e borçluyuz.”

Azerbaycanlı sanatçının etkileyici 100. Yıl Marşı

Turan Manafzade 1991 Bakü doğumlu Azerbaycan Devlet Sanatçısı'dır. Piyanist, orkestra şefi ve bestecidir.

Azerbaycan'ı dünya sahnelerinde temsil eden “en genç kadın orkestra şefi” olan ve Amerika'dan Almanya'ya, Yunanistan ve İspanya'dan Özbekistan'a kadar otuzdan fazla ülkede konserler vermiş olan Turan Manafzade'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılı için yazdığı marş, sözleriyle, müziği ile etkileyici bulundu, beğeni topladı.

Arzu eden yurttaşlarımız, 100. Yıl Marşı'nı internette şu linkten dinleyebilir: https://www.youtube.com/watch?v=F2CkTdcw9dA

★★★

Turan Manafzade hanımın yazıp bestelediği marşın sözleri şöyle:

Türk'üz biz Türk,

Önderimiz Atatürk,

Şanlı tarihimiz,

Hep cesur, asil ve hür.

Tarihte destanlar yazan, ey aziz milletim,

Payidar ol Cumhuriyetim.

Denizde, havada, karada gücün yeter,

Bayrağın nesillerden nesillere geçer.

Sonsuz sevgi, minnet ile,

El ele, kalp kalbe,

Başın dik yaşa,

Canım Türkiyem!

“Türk milleti Atatürk'ü Allah'a, geri kalan her şeyi Atatürk'e borçludur!”

Ülkemizdeki gericiler Atatürk'ü sevmez. Ağızlarına gelen her şeyi söyler, büstlerini kırar, heykellerini tahrip ederler… Bunlarda akıl ve vicdan yoktur.

Oysa bugün Atatürk sayesinde bağımsız ve özgür bir ulus olarak yaşıyoruz.

Atatürk, dünyaca takdir gören devrimci komutan ve devlet adamıdır.

Belçikalı yazar Daniel Dumoulin, Atatürk'ün hayatını ve devrimlerini inceledikten sonra “Atatürk'ten Düşünceler” adlı değerli bir kitap yazmıştır.

Daniel Dumoulin'in şu sözleri tarihe geçmiştir:

“Türk milleti Atatürk'ü Allah'a, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e borçludur.”

Yazarın bu sözleri gerçeği yansıtan bir görüşün ifadesidir.

★★★

Türk ulusu Atatürk sayesinde küllerinden doğarak harikalar yaratan bir millettir ve gerçekten her şeyini Ata'sına borçludur.

Kurtuluş Savaşı günlerinde ülkemizde, çareyi mandacılıkta arayan yazarlar, sanatçılar, siyaset adamları vardı… Mesela ünlü yazar Halide Edip Adıvar:

“İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletlere ve Batı'dan gelen Yunanlara, Doğu'dan Ermenilere, içeriden dinci ayaklanmalara ve padişahın ordularına karşı savaşmak ve galibiyet elde etmek ancak Amerika Birleşik Devletleri'nin mandası olmakla mümkün olabilir.” diyordu.

“Manda” kendini yönetemeyecek halde olan bir ülkenin, kendisini yönetmesi için başka bir ülkenin himayesine girmesidir.

İşte Halide Edip gibiler Amerikan himayesine girmek itiyordu.

Mustafa Kemal Atatürk, tüm bunları reddedip “Ya istiklal ya ölüm” diyerek Kurtuluş Savaşı'nı başlattı, zafere ulaştı, daha sonra ilan ettiği Cumhuriyet ve devrimleri ile ölmekte olan bir milleti canlandırdı.

Ülkemizdeki gericilerin, gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar. Yabancılar Atatürk'ü onlardan daha iyi tanıyor!

TEBESSÜM

Atatürk ve Kral Alexander

30 Ağustos 1922 Zaferi'nden yaklaşık sekiz ay sonra genç Türkiye Cumhuriyeti kurulur ve tüm dünyada büyük saygı görür. Yabancı devlet adamları Atatürk'le görüşmek için Türkiye'yi ziyaret ederler. Bunlardan biri de 1933 yılında eşi Mari ile birlikte İstanbul'a gelen Yugoslavya Kralı Alexander Karacorcevic'tir.

Dolmabahçe Sarayı'nda kralın onuruna bir davet verilir. Kral Alexander bir ara Atatürk'e:

“Ekselans” der. “İngiltere Başbakanı Llyod Gerorge, Anadolu'nun işgal edilmesini Yunanistan'dan önce bize teklif etti ama ben işgali reddettim.” der.

Kral Alexander, Atatürk'ten bir takdir, bir teşekkür beklemektedir. Fakat Atatürk ona gülümseyerek şöyle der:

“Geçmiş olsun majesteleri… Çok büyük tehlike atlatmışsınız!”

GÜNÜN SÖZÜ

Cumhuriyet fazilettir, Sultanlık ise korku ve tehdide dayalı bir yönetimdir. (Atatürk)

Cumhuriyetimizin 100. Yılı anısına basılan kitap: “Aydınlanma Yazıları”

 

Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu, Cumhuriyetin 100. Yıl anısına 351 sayfalık değerli bir kitap bastırdı. Adı:

Aydınlanma Yazıları.

Federasyonun Genel Başkanı Dursun Atılgan:

“Atatürk ve Cumhuriyet, Türk olarak, ama aynı zamanda dünya vatandaşı olarak, kişiliğimize ve kültürümüze özgüven duymamızı sağladı. Bu özgüven bize kıvançla, saygıyla ve sevgiyle, tüm dünya insanları karşısında ‘Ne mutlu Türk'üm diyene' dedirten bir özgüvendir.” diyor.

Kitapta 50'den fazla değerli yazarın “Aydınlanma yazıları” var.

Dursun Atılgan, kitabın önsözünde şöyle yazıyor:

“Ne hüzün vericidir ki Türk Devrimi ile Atatürk İlkeleri karşıtları, yurttaşların din duygularını sömürerek ve siyasete araç kılarak 70 yılı aşkın bir süreden beri Türkiye Cumhuriyeti'ni bir din devleti haline dönüştürmek, hatta yıkmak için amansız bir çaba içindeler.

Yine hüzün vericidir ki demokrasinin gereği olan yönetim yerine, yaşamın her alanında din kurallarını kullanarak Cumhuriyetçi demokrasiye büyük zarar veriyorlar.

Ama bu karşıtlık ve düşmanlık, bu aymazların ve sapkınların kursaklarına kalacaktır.

Gelecek, vatanımızın kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Büyük Devrimci Atatürk'ün açtığı ve aydınlattığı yolu seçen ve bu yolda tutarlı ve kararlı biçimde yürüyen Mustafa Kemalistler'indir.”

■ Avrupa-Atatürkçü Düşünce Dernekleri Yayınları. İletişim: (avrupa-add@email.de)

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp