Top
18/05/2015

Sami Hoştan

Uzun yıllar önceydi. O tarihte Gözcü Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni idim. Mehmet Şehirli gazetenin magazin servisi yöneticilerindendi.
Bir gün, Mehmet, gazeteye iyi giyimli, kısa boylu, orta yaşlı bir adam getirip benimle tanıştırdı:
Sami Hoştan
Birden şaşırdım. Adı, Susurluk'taki ünlü kaza dahil birçok olaya karışan, polisle başı devamlı derde giren, sürekli hapse girip çıkan Sami Hoştan, bu nazik ve efendi tavırlı adam mıydı?
Buyur ettim ve ziyaret sebebini sordum. Kibar bir tavırla:
Sizin devamlı okuyucunuzum. Mehmet Şehirli ile de akraba gibiyiz. Sizden bir ricam var.”
“Buyurun, sizi dinliyorum” dedim.
Kızım yakında evlenecek. Sizden, kızımın nikâh şahidi olmanızı rica ediyorum. Kabul ederseniz, ben de, ailem de sonsuz mutlu olacak. Fakat bir çekinceniz varsa, tabii ki kabul etmeyebilirsiniz.” dedi.
O güne kadar elliden fazla gencin nikâh şahitliğini yapmıştım. Sami Hoştan'ın kızının nikâh şahidi olmayı kabul ettim ve o günkü adı Sheraton olan lüks otelde yapılan nikâh töreninde şahitlik yaptım. Ailece o kadar memnun oldular ki, anlatamam.

* * *

Geçtiğimiz hafta içinde Sami Hoştan'ın öldüğünü Mehmet Şehirli'nin Sözcü'de çıkan ilanından öğrendim. Bodrum'da olduğum için ne yazık ki, cenaze törenine katılamadım.
Sami Bey, küçük boylu ama büyük yürekli bir adamdı.
Dün Oktay Yıldırım'ın, Aydınlık Gazetesi'ndeki sütununda “Sami Hoştan” ile ilgili yazısını gördüm.
Oktay Yıldırım ve Sami Hoştan, Ergenekon davasının sanıkları olarak Silivri Cezaevi'nde birlikte yatmışlar, birlikte çile çekmişlerdi.
Oktay Yıldırım, cezaevi arkadaşı Sami Hoştan'ı şöyle anlatıyor:

* * *

Hiç kuşku yok Ergenekon yargılamalarının en renkli simalarından biriydi.
Biz ona ‘Sami Ağabey' derdik. Sinirlendiğini neredeyse hiç görmedim. Daima güler yüzlü ve cesurdu.
Her sabah, duruşma salonuna girerken kapının kenarında bekler, kantinden aldığı kefir şişelerinden elleriyle doldurduğu bardakları bizlere uzatır, içirmeden bırakmazdı.
Bugün medyanın pek bir alkışladığı bazı Ergenekon sanıkları eğilip bükülüp, merhamet dilenirken, ‘Sayın yargıçlar, ben size güveniyorum' diye güzellemeler dizerken, Sami Ağabey bir gün bile başını eğmedi. Her konuşmasında bizi güldürecek bir şeyler söylemeyi de ihmal etmedi. Kanser hastalığı, cezaevi koşullarında daha da azdı ama o bile moralini bozmaya yetmedi. Ve bu hafta içinde hayatını kaybetti.
Türk siyasi hayatının bir döneminde önemli bir yer kapladığı kuşkusuz ama insan olarak unutulmayacak biriydi.
Güle güle Sami Ağabey…” (Oktay Yıldırım)

Hile-hurda olmasın!

Eski dönemde yürekli bir Maliye Bakanı vardı… Adı Zekeriya Temizel…
Sonra, siyasetten soğudu mu nedir, ortadan kayboldu.
Zekeriya Bey, uzun yıllar sonra tekrar siyasete döndü.
CHP'den İzmir milletvekili adayı olan Zekeriya Temizel, bölgesinde seçim çalışmalarını hararetli bir şekilde sürdürüyor.
Zekeriya Bey diyor ki:
Türkiye, AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne kadar toplamda 588,5 milyar dolar dış ticaret açığı verdi.
Son 12 yılda, yıllık ortalama 40 milyar dolarlık cari açık (döviz açığı) verildi.
Bu, sürdürülebilir bir durum değil.
Bankaların yurtdışından döviz olarak getirip de yurtiçinde dağıttıklarına bakın… Bu bile Türkiye için büyük risk oluşturuyor.
Bir devlet yönetimi, bakkal yönetimi değildir. Borçlar ödenemeyecek hale geldiği zaman çökecek olan Türkiye'nin ekonomisidir.
Türkiye böyle kötü bir yönetime lâyık değil. Peki, çaresi ne? Sandık!
O sandığa gözümüzün içi gibi bakmalıyız, korumalıyız ki, seçimlerde hile-hurda olmasın!”
Evet, Temizel haklı ama ben seçim güvenliğinden kuşkuluyum doğrusu.

Te­bes­süm

Savaştan savaşa

İdris, arkadaşı Temel'e havasını atıyormuş:
“Ula, benim büyük dedem Rus Harbi'nde Ruslara karşı savaştı. Dedem Çanakkale Harbi'nde İnciluzlere karşı savaştı. Babam Kurtuliş Savaşı'nda Yunan'a karşı savaştı. Ben de Güney Kore'de, Kuzey Korelilere karşı savaştım!”
Temel:
“Vay canına” demiş “Senin de ne geçimsiz sülalen varmış yavu!”

Gü­nün Sö­zü

Bir ülke yönetiminde suçlananlar çoksa, o ülke polis devletine dönüşür!

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp