Kitap bize der ki; “Sermaye akımlarının serbest olduğu bir sistemde, aynı anda hem kuru hem faizi kontrol edemezsin.”
Yapmayı denersen ne olur? Bunu bir süre yaparsın ama geçmiş deneyimlerin de gösterdiği gibi bu iş, kurda şiddetli bir düzeltme ile biter… İşte tam bizim durumumuz da bu! Döviz kurları coştu gidiyor. Bu kur artışlarının özel sektörü batıracağını, Türkiye'ye çok zarar vereceğini bir türlü anlatamadık gitti! Öncelikle Merkez Bankası'ndan umudu kestim, siz de kesin. Rezalet bir para politikası anlayışları var. Hayır, kur “1.92 olacak” dedikleri için değil… Kendisine güvenenleri resmen batırdığı halde Başkanının pişkince koltuğuna yapıştığı için de değil!
Güvenin geri gelmesi için istifa şart
Gençken, aklıma yatmayan bir şey olursa; “Bir ben mi akıllıyım, bu adamlar oralarda oturduğuna göre mutlaka bir şey biliyorlardır” diye düşünürdüm. Yıllar bana o adamların pek de bir şey bilmediğini gösterdi.
Canlı kanıtı Merkez Bankası! Başkan; Kur düşmezse gelin bana hesap sorun demişti ya, biz hesap soracağımıza otur kendi hesabını yap! Vicdanının sesini dinle, istifa et!
Kur artışı mı, faiz artışı mı daha çok hasar veriyor? Biz ona bir bakalım.
Gezi olaylarını milat alırsak, Nisan ayı sonundan itibaren dolar kuru yüzde 25, euro kuru ise yüzde 30 arttı. Hem de Merkez Bankası son 1 ayda 20 milyar dolar satarak müdahale ettiği halde!
Maliyeti ne biliyor musunuz?
Yaklaşık 165 milyar dolar açık pozisyonu bulunan özel sektöre 40 milyar dolar… Kamu kesiminin borcundan hesaplarsak, kamuya 25 milyar dolar… Enflasyon artışından hesaplarsak vatandaşa yaslanacak meblağ ise 20 milyar dolar… Hiç birini sayma, bizzat Enerji Bakanı kur ile petrol fiyatlarında görülen artışın enerjiye maliyetinin yıl boyunca mevcut seviyelerde olması halinde maliyetin 7 milyar doları bulacağını dile getirdi.
Ya faiz? Her yüzde 1'lik faiz artışının ekonomiye zararı ise 6.5 milyar dolar…
Kabaca hesaplarsak, döviz kuru artışlarının ülkeye maliyeti 15 puan faiz artışına denk geliyor. Hesap ortada…