Top
Ayse Sucu

Ayse Sucu

aysesucu@sozcum.com

24/09/2012

Sen de kim olu­yor­sun!..

İn­san ha­ya­tın­da, ne­den, ni­çin, na­sıl vb. ka­lıp­la­rıy­la baş­la­yan so­ru­lar var­dır… Bi­re­yin hem ken­di var­lı­ğı­nı an­la­ma­sı ve an­lam­lan­dır­ma­sı, hem de di­ğer var­lık­lar­la ile­ti­şi­mi­ni sağ­lık­lı yü­rüt­me­si için…

İlim, bi­lim ve tek­no­lo­ji­nin iler­le­me­sin­de man­tı­ğın ge­rek­tir­di­ği bu so­ru­lar, ay­nı za­man­da ah­la­ki an­lam­da “in­sa­nı in­san kı­la­n” so­ru­lar­dır.

Ha­ke­za fel­se­fe ve din, bu ve ben­zer so­ru­lar­dan ha­re­ket­le te­mel pa­ra­dig­ma­la­rı­nı oluş­tu­rur. Ki­şi, ha­ki­ka­te ak­li ve fik­ri ça­ba­la­rıy­la ulaş­tı­ğı gi­bi, iyi­yi, doğ­ru­yu ve gü­ze­li yi­ne sor­gu­la­ma­la­rı so­nu­cun­da el­de eder.

İn­san­la­rın özel alan­la­rı ha­riç, baş­ka­la­rı­nı il­gi­len­di­ren, özel­lik­le ka­mu­sal ala­na iliş­kin yö­ne­ten­ler ve yö­ne­ti­len­ler üze­rin­den bu­nu dü­şün­dü­ğü­müz­de, ko­nu­nun ehem­mi­ye­ti bü­tü­nüy­le or­ta­ya çı­kar. Mu­ha­tap­lar­dan, alı­nan her ka­ra­rın, ya­pı­lan her dav­ra­nı­şın ma­kul açık­la­ma­la­rı bek­le­nir.

Eşit­lik ve öz­gür­lük, in­san­la­ra ko­nuş­ma hak­kı ta­nı­dı­ğı gi­bi, bil­gi­len­me hak­kı da ve­rir. Bu bir­lik­te ya­şa­ma­nın di­na­mo­su­dur. Hu­kuk ve sos­yal dev­le­tin ol­maz­sa ol­ma­zı­dır. Ger­çek de­mok­ra­si­ler­de ak­si dü­şü­nü­le­mez.

Do­la­yı­sıy­la ce­vap ara­mak ne ka­dar ge­rek­li­lik ise mu­ha­tap­tan ce­vap bek­le­mek de o ka­dar hak­tır. Kim­se­ye “Sen de kim­si­n” de­ni­le­mez; de­nil­me­me­li­dir.
İs­ter va­tan­daş­lık bo­yu­tuy­la dü­şü­ne­lim, ast-üst mü­na­se­bet­le­ri düz­le­min­de, is­ter in­sa­nın Tan­rı kar­şı­sın­da­ki du­ru­mu açı­sın­dan de­ğer­len­di­re­lim, ol­maz, ya­kış­maz. Ya­ra­tı­lış es­pri­si­ne ay­kı­rı­dır çün­kü.

İn­san­lar ta­ra­ğın diş­le­ri gi­bi­dir

Her in­san eş­ref­tir (en şe­ref­li­dir). Bu Ku­r'­an'­ın net ifa­de­si­dir. İs­la­m'­ın or­ta­ya koy­muş ol­du­ğu “in­san­lar ta­ra­ğın diş­le­ri gi­bi­di­r” fel­se­fe­si, eşit­li­ği en yük­sek se­vi­ye­ye çı­kart­mış­tır. Bu den­li bir eşit­lik, Ce­mil Me­ri­ç'­e şu sö­zü söy­le­te­cek­tir: “İs­lam, Ba­tı'nın ger­çek­leş­tir­me­ye ça­lış­tı­ğı eşit­li­ği çok­tan fet­het­miş­ti­r” (Bu­nun yay­gın ya­şa­nan Müs­lü­man­lık üze­rin­den söy­len­me­di­ği ke­sin­dir)

Yi­ne ay­nı fel­se­fe­nin iz­dü­şü­mü, top­lum, bir bi­na­nın tuğ­la­la­rı gi­bi­dir. Her bir tuğ­la­nın gö­re­vi var­dır. Yu­ka­rı­lar­da yer alı­yor ol­mak, ağır­lık oluş­tur­mak ve üs­tün­lü­ğü el­de et­mek için de­ğil­dir; ve­ri­len gö­re­vi ic­ra ye­ri­dir. Hak­ka­ni­yet ve ada­le­tin ol­ma­dı­ğı yer­de, alt­ta ka­lan­lar ezi­lir­ler, acı çe­ker­ler; an­cak en kü­çük bir sar­sın­tı­da, ilk dü­şen­ler yük­sek­ler­de olan­lar­dır. Ta­rih bu­nun ör­nek­le­riy­le do­lu­dur.

Do­la­yı­sıy­la ken­di­ni fark­lı ko­num­lan­dı­ran kim olur­sa ol­sun, kay­be­den­ler­den ola­cak­tır. Ne Cum­hur­baş­ka­nı, ne Baş­ba­kan, ne Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı, ne di­ğer yö­ne­ti­ci­ler; ne de sa­de bir va­tan­daş, şah­sı­nı ya da top­lu­mu il­gi­len­di­ren bir ko­nu­da, iti­ra­zı olan ve­ya so­ru sor­mak is­te­yen­le­re “sen ne hak­la bu­nu ba­na so­ru­yor­su­n” ya da “sen de kim olu­yor­su­n” de­me hak­kı­na sa­hip de­ğil­dir.
Ye­ter ki so­ru­yu so­ran, ah­la­ki ve hu­ku­ki sı­nır­la­rı aş­mış ol­ma­sın.

Al­lah müh­let ve­rir ih­mal et­mez

İs­la­m'­ın bir ya­sa­sı ola­rak ni­te­le­ye­bi­le­ce­ği­miz “Al­lah müh­let ve­rir ama as­la ih­mal et­me­z” sö­zü, hak­sız­lık ya­pa­na da, hak­sız­lı­ğa uğ­ra­ya­na da yö­ne­lik me­saj­lar­la do­lu­dur.
Bir top­lum­da ada­let ve hak­ka­ni­yet duy­gu­la­rı ya­ra al­mış­sa, hu­zu­run ve is­tik­ra­rın oluş­ma­sı müm­kün de­ğil­dir. Bir­bir­le­ri kar­şı­sın­da so­rum­lu­luk duy­ma­yan, bir di­ğe­ri­ne ba­kar­ken ken­di kıs­tas­la­rı üze­rin­den önem at­fe­den, ken­di­ne ya­kın ol­ma­ya­nı iten, ala­şa­ğı eden, doğ­ru­lu­ğu-dü­rüst­lü­ğü ra­fa kal­dı­ran bir top­lum, he­lak ol­ma­ya da­ve­ti­ye çı­kar­tı­yor de­mek­tir.

Ör­nek­le­ri­ni ta­rih­te bu­la­ca­ğı­mız gi­bi, gü­nü­müz dün­ya­sın­da par­ça­la­nan, bö­lü­nen, eko­no­mik an­lam­da can çe­ki­şen Ba­tı­lı dev­let­le­rin ya­nı sı­ra, kan gö­lü­ne dön­müş İs­lam coğ­raf­ya­sın­da da bu­nu gör­mek müm­kün­dür. Ku­r'­an'­ın me­sa­jı, bu ko­nu­da ga­yet açık­tır:

“Yok­sa, se­nin Rab­bin, hal­kı (bir­bir­le­ri­ne kar­şı) dü­rüst dav­ran­dık­la­rı sü­re­ce, bir top­lu­mu (sırf) (çar­pık inanç­la­rı) yü­zün­den as­la he­lak et­mez.”

Dik­kat edi­le­cek olur­sa, top­lum­la­rın yok ol­ma­sı­na ve­ya bo­zul­ma­sı­na gös­te­ri­len se­bep inanç de­ğil­dir; dü­rüst­lü­ğü yi­tir­me­le­ri­dir. Her­ke­sin ima­nı ken­di­ne­dir. An­cak top­lum­sal alan, her bi­ri­mi­zi il­gi­len­di­ren alan­dır. İs­la­m'­ı ya­şa­mın ek­se­ni­ne ko­yan in­san­la­rın, dün­ya­da­ki sı­nav­la­rı tam da bu alan­da­dır.

Hu­zur, ba­şa­rı, re­fah, zen­gin­lik, ma­kam, hak, hu­kuk, öz­gür­lük “bi­ri­le­ri­” için­se ve ge­ri­si bu­nun dı­şın­da bı­ra­kı­lı­yor­sa, bir baş­ka ifa­dey­le “bü­tü­n”­e yö­ne­lik bir an­la­yış, bir üst dil, bir üst uy­gu­la­ma ge­liş­ti­ril­me­miş­se, en azın­dan böy­le bir al­gı oluş­muş­sa, bu­nun iza­hı ge­re­kir. İn­san­lar pek çok ko­nu­da, kor­ku, en­di­şe ve ümit­siz­lik için­de­dir­ler.
Do­la­yı­sıy­la, mu­ha­fa­za­kar ve din­dar ha­kim zih­ni­ye­tin, cid­di an­lam­da ken­di­si­ni sor­gu­la­ma­sı ge­re­kir. Biz­den ha­tır­lat­ma­sı… Ta­bi­i bi­ri­le­ri “sen de kim­si­n” de­me­ye­cek­se!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp