Top
Ayse Sucu

Ayse Sucu

aysesucu@sozcum.com

24/04/2023

İslam Ahlakı ve Siyasal İslamcılar Paradoksu

Din-siyaset oyunları, Müslümanlığın makus talihi olsa gerek. Muhalefet etmek, oyun dışına atılmak için yeterli. Tarih bunun örnekleriyle dolu. Siyasal dindar bilinç, geçmişten ders alma yerine geçmişi yaşatmakla meşgul. Oysa dindarlık denildiğinde birkaç ritüelden başka ne kaldı ellerinde? Soralım gençlere, din-dindarlık denilince neler geliyor akıllarına, söylesinler. Bayramda konuştuğum bir genç “bıktık artık aşağılayıcı, ötekileştirici sözlerden ve kayırmacı politikalardan Hocam, Allah aşkına söyleyin, İslam kavga dini mi” diyerek başladı söze. Şu notu düşeyim; siyasal İslam'ın zihinlerde bıraktığı iz, gelecek yıllarda uzun uzun tartışılacak.

Yıllar önce yazdığım bir makalemde değinmiştim: Dini “dava” haline getirmek, dinin tabiatına/özüne/amacına/esprisine aykırıdır. Dini, kendine yabancılaştırmanın en kolay yoludur bu. Zira dava, kavga demektir ve davada taraflar vardır. Dava, davalı olanların ikrar ve itiraflarına ya da yargılayanların tutumlarına göre şekil değiştirir. Davada ne pahasına olursa olsun muhatabı alt etme, yenme ve hatta yok etme güdüsü öne çıkar ve böylece insani değerler buharlaşır. İslam'ın emri olan “ahlak insanı olma” çabasının yerini, başkalarının neye inandığı, nasıl inandığı, inancını nasıl yaşadığı vb. sorgulamalar alır. Üstü kapalı Tanrılığa soyunmaktır bu; kâh mezhepçilik yapılır, kâh meşrepler eleştirilir, kâh niyet okumalar devreye girer, bunlar da yetmez cehennemlikler ilan edilir. Muhaliflerin mevtaya çevrilmesi de bu cümledendir. Güya davaya hizmet edilmektedir; fakat “dava” uğruna tam da davanın (dinin) asli unsurları olan muhabbet, adalet, hakkaniyet, liyakat, şefkat, hoşgörü, doğruluk, tevazu, yalan ve iftiradan uzak durmak, yaratılanı Yaratan'dan ötürü sevmek gibi en temel değerler yerle yeksan olur.  Ne ahlak kalır ne din. Oysa İslamcılık denilince ilk akla gelen isimlerden merhum Sezai Karakoç'un ifadesiyle “İslam'ı öyle diri öyle canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin.” Peki, hani nerede bu anlayış?

ALLAH'IN DAVASI YOKTUR

Kur'an, Hz. Peygamberin insanlıkla buluşmasını şöyle özetler: “Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya/107) İslam, rahmet dinidir. İslam, barış yurdu oluşturmak ister. İslam'ın erken dönemlerinden itibaren iktidar oyunları rahmet dinini, kavga dini haline getirmiştir. Okuyucularım hatırlayacaklardır, kaleme aldığım mezhepler yazı dizisinde bu kavgalara ve sebeplerine değindim.

Allah'ın kavgası yoktur. Kimler, hangi hakla, hangi cüretle Allah adına kavgaya tutuşabilir? Kalpler Allah'ın mekânıdır. O mekânın tek okuyucusu vardır, o da Allah'tır.

Din, kavga konusu olamaz. Çünkü din ahlaktır, ihlastır, ihsandır, sevgidir, barıştır.  Ne diyordu Yunusumuz:

“Ben gelmedim davi için/ Benim işim sevi için,

Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim.”

GÖRMEMEKTE ISRARLI MIYIZ?

Siyaset ve din ayrı alanlardır ve amaçları itibarıyla da birbirinden farklıdır. Eğer illa din ile siyaset arasında bir ilişki kurulacaksa, bu ilişki ahlaki ilkeler üzerinden olur; yani yalan söylenmez, iftira atılmaz, tutulmayacak söz verilmez, kimse aşağılanmaz, kimsenin hakkına, hukukuna, onuruna halel getirilmez vb.

İnsanların Allah ile ilişkileri üzerinden toplumsal bir dindar bilinç oluşturmaya çalışmak, siyasetin işi değildir. Her birey din ile ilişkisini kendi idrak seviyesi üzerinden kurar. Bu idrak seviyesine müdahale etmek, siyasal otoritenin görevi değildir. Siyaset bu alana girmek istiyorsa, istediği algıyı oluşturmak ve seçmeni manipüle etmek içindir. Nitekim son günlerde estirilen hava budur.

Türkiye, Sultanahmet Camiine imam seçmeyecek, Cumhurbaşkanını seçecek. Seçilecek insanda aranacak nitelikler bellidir; ahlaklı olması, liyakat ehli olması, dürüst olması, geleceğe yönelik projeler ortaya koyması vb. hususlardır. Bunlar tartışılması gerekirken, siyasetin dini zemine çekilmesi, camilerin miting meydanına dönüştürülmesi, mezhep ve meşrep farklılıklarının bir sorun gibi gündeme taşınması ne dinin ahlakına ne de sosyal hukuk devletinin mahiyetine uygun düşer. İnanç farklılık engeli ve etnik köken engeli aşılmadığı sürece devletin bütün yurttaşlarına hitap edemeyeceği gayet açıktır. Bunun sonucu ise adaletsizliktir. Hâlâ görmemekte ısrarlı mıyız?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp