Top
Ayse Sucu

Ayse Sucu

aysesucu@sozcum.com

12/06/2023

Her türlü kitle hareketi dinidir!

Kitle” veya “kütle”, 19.yy düşünürlerinin üzerinde tartıştıkları bir kavramdır; belirli bir işlev nedeniyle bir araya gelmiş insan topluluğuna denir. Ortak ruh/bilinç/bilinçaltı ile hareket eden kitleler, bireysel hayatlarında sahip oldukları sorumluluk duygularını, birlikte yol aldıkları sabit istikametler söz konusu olduğunda yitirirler. Farklı zihinlerin “tek bir varlık zihni gibi” hareket etmeleri üzerine yapılan çalışmalardaki en önemli motivasyon inançtır. Bu konunun üstatlarından Gustave Le Bon, “Kitleler Psikolojisi” eserinde; “Üstün sanılan bir kimseye fazla sevgi, onda bulunduğu kabul edilen kuvvetten korkmak, emirlerine körü körüne uymak, inançlarını tartışmak imkansızlığı ve onları etrafa yayma isteği, bu inançları kabul etmeyenleri düşman görmek vb; böyle bir duygu ister gözle görülmeyen bir Tanrı'ya ister taştan yapılma bir puta, bir kahramana veyahut bir siyasi düşünceye bağlı olsun, aslında hep dini sayılır” der. Yaptığı bu tespit fevkalade önemlidir; zira “dini” olarak nitelenen kavram, günlük hayatta en dar anlamıyla kullanılmaktadır.

NE DEMEK İSTİYORUM?

Körü körüne her teslimiyet bir anlamda dinin yerini alır; bu bazen bir lidere, bazen siyasi bir partiye, bazen bir ideolojiye olur.  Günümüzün şeyh-mürit ilişkilerinin, İslam'ın tevhit anlayışıyla ne kadar örtüşüp örtüşmeyeceğini teolojik-kelâmî-felsefi tartışmalar ortaya koymaktadır. Kültür tarihçisi Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak; “Dünyanın neresinde ve hangi devirde olursa olsun, halk muhayyilesi hiçbir zaman, kendine ulaşan bir dinin resmî çerçevesi ile yetinmemiştir; daima bir takım insanüstü kuvvetlere ve bunların ortaya koyduğu harikulade olaylara inanma meylini olabildiğince korumuş ve bunun sonucu, o dinin resmî çerçevesine popüler mahiyette ikinci bir çerçeve eklemiştir” der.

Tevhit esasına göre “La ilahe illalah” ilkesi ilahlaştırmayı, Allah (cc) dışındaki tüm teslimiyetleri reddederken, cemaat, tarikat yapıları dinleştirilmiştir. Aynı durum mezhepler için de geçerlidir; takipçileri nezdinde içinde yer aldıkları mezhep dinin kendisidir. Kitle psikolojisinde bağımlılık, sorgusuz sualsiz taklit, ötekini dışlama, hedef için her şey mübah duygusu ileri derecede yaşanır. Tam da bu bağlamda herhangi bir lidere veya herhangi bir partiye ilgi, dinsel bir içerik oluşturularak dini bir boyuta taşınır ve böylece karşıt olanlar la-dini olarak ilan edilir. Muaviye ile Hz. Ali arasındaki siyasi kavga böyle dinleştirilmiştir ve o günden bugüne bu kavga kitlelere mal edilmiştir. Kitle psikolojisinin toplumlar üzerindeki etkisini yıkılan eski uygarlıklara bakarak anlamak mümkündür.

KİTLELER DÜŞÜNMEZLER SORGULAMAZLAR

Kitle psikolojisi üzerinde yapılan akademik çalışmalarda şu tespitleri görürüz: Kitlelerde içgüdüler devrede olduğu için bireysel sorgulama yapılmaz, dolayısıyla kişilikler silikleşir. Farklı özelliklere sahip olanlar dahi kitlenin genel yaklaşımına tabi olur ve kitle içinde kaybolur. Kitleler telkinlere açıktır, söylemler bulaşıcı hastalık gibi zihinlerde mâkes bulur. Muaviye'nin Kur'an yapraklarını mızraklarının ucuna taktırarak yaptığı telkin o gün nasıl sorgulanmaksızın kabul görmüş ve savaşın sonucunu değiştirmişse, benzer örnekler günümüz siyaseti için de geçerlidir.

Kitleler düşünmezler; değişme ve gelişme yerine tabi olmayı seçerler. Kant'ın “Aydınlanma Nedir” makalesinde yaptığı şu tespit bir nevi kitleleri betimler:  “Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın (naturaliter maiorennes) , tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü.”

Elbette kitle psikolojisinin yararlı sonuçları da vardır. Ancak kitleyi yöneten liderlerin sadakat yerine ehliyet ve liyakati öncelediklerinde bu yararlı ve olumlu sonuçlar alınır. Tarihte az da olsa bunun örneklerini görebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Kurtuluş Savaşımız bunun en güzel örneğidir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp