Top
Ferhat Ünlü

Ferhat Ünlü

tulu.gumustekin@sabah.com.tr

11/02/2024

8.4’lük film, 9.9’luk hayat

1982 doğumlu bir kız çocuğu; 1995 senesinde o yıl fazladan sıcak ve kurak geçen Temmuz ayının 24. günü; Batı Trakya'nın Türk beldesi Gümülcine'de bir hastane odasında gözlerini açtı. Sanki ikinci kez dünyaya geliyormuş gibi…

Bir kaza geçirdiğini anımsıyordu, bir de aylardan Temmuz olduğunu… Başka da bir şey hatırlamıyordu; taze, çocuk dimağına rağmen…

Gözlerini açtığında ilk duyduğu cümleler Yunanca idi. Öncesini bilmiyordu; ama odada, bir doktor ve hemşirenin; Antik çağlardan, Herakleitos'tan beri kullanılan bir diyalekt ile meydana getirdiği diyalogu hafızasının derin kuytularına kaydetmişti:

"Ti synevi me autous tous anthrwpous?" (Ne olmuş bu insanlara?)

"Ayto to koritsi prokeitai episis na pethanei." (Bu kız da yaşamaz.)

"Alla thymata?" (Başka ölü var mı?)

"…"

Kız çocuğunun Yunancası zaten iyiydi, ne dediklerini ziyadesiyle anlamıştı; ama -çocuklara özgü bir sezgiyle- konuşan doktor ve hemşirenin kendilerini, yani 'Türkleri' sevmeyen insanlar olduğunu da hissetmişti. Bu yüzden diyalogun sonunu dinlemek istemedi; zaten şu an tek düşündüğü insan, babasıydı.

Sahi; babası, neredeydi?

En son; buraya gelmeden önce, İskeçe-Gümülcine yolu üzerinde Susurköy kavşağında olduklarını hatırlıyordu. Sonra galiba bir kâbus görmeye başlamıştı.

O kâbusta bir traktörün ansızın önlerine çıktığını anımsıyordu. Kâbus, o sekansta bitmişti.

Gerçekte bir kaza geçirmişlerdi. Daha doğrusu kaza olduğundan bile emin olamadıkları bir kaza/kader kâbusu yaşamışlardı. Bir yıl sonra meydana gelecek Susurluk Kazası gibi değil de, 9 sene sonra Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde, 14 Temmuz 2004'te TÜBİTAK görevlilerini taşıyan aracın traktöre çarptığı kazaya benzeyecek bir kaza idi bu. Gene bir Temmuz kazası… Öyle ya; Temmuz, trafik kazalarını 'sever'.

Kız çocuğu; yine, yeniden "Başka ölü var mı?" sorusunun tekrarını işitti:

"Alla thymata?"

Cevap olarak "Sadık" isminin telaffuz edildiğini duyunca tekrar derin bir uykuya dalmak istedi. Ölüm gibi bir uykuya… Nitekim ameliyata alındıktan sonra zaten 12 günlük derin bir uykuya yatacaktı. Babasının doktorluk mesleğinde ilk ihtisasını yaptığı Gümülcine (Komotini) Sismanoglio Devlet Hastanesi'nde… İç kanamalar yüzünden ölüm ve hayat arasında gidip geldiği 12 günün sonunda patlak akciğeri bir nebze toparlanmıştı. Yüzüne de 120 dikiş atılmıştı. Durumu iyiye gitmeye başlar başlamaz bir ambulans uçakla çocuğu, İstanbul Koşuyolu Eğitim Araştırma Hastanesi'ne getirdiler. Böylece, Sadık Ahmet'in ölümünün ardından ailesinin fertlerinin anavatanda kendilerine yeni bir hayat kurmalarının ilk adımı atılmış oldu. Eşi Işık Hanım, oğlu Levent ve kızı Funda… Funda Sadıkahmet, doğumunun 75. yılı anısına 2022'de basılan kitapta babasının ardından şunları yazdı:

"Okumayı öğrendiğimde ilk okuduğum duvar yazısını asla unutamam. Evimizin tam karşı duvarına koca koca harflerle yazılmıştı. 'Sadık Ahmet ölecek!'. Sen daha ölmemiş ve akşam eve gelmiştin. Uzun bir zaman yoktu bu duvar yazısıyla 24 Temmuz'un arasında! Meğer bu uyarı gelen ölümün habercisiymiş..."

ALBAYLAR CUNTASI GELDİĞİNDE ÖĞRENCİYDİ

Bugün Üç Boyutlu Portre'de IMDB puanı bugün itibarıyla 8,4 olan TRT ve MCG ortak yapımı Sadık Ahmet filmi vesilesiyle Doktor Sadık Ahmet'in 9.9'luk hayat hikâyesine odaklanacağız. Hayatıyla ve ölümüyle tekmil öyküsü film olmayı ziyadesiyle hak eden biri Doktor Ahmet. 48 yıllık ömrünün ilk yıllarından başlayalım:

Sadık Ahmet, 7 Ocak 1947 tarihinde Gümülcine'ye bağlı Küçük Sirkeli (Agra) köyünde dünyaya geldi. Dedesi bir değirmenciydi ve bu lakapla anılırdı. Sadık Ahmet, isimlerini dedesinden ve babasından almıştı. Dedesinin adı Sadık, babasının ismi Ahmet'ti.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp