Top
Tan Morgül

Tan Morgül

tan.morgul@radikal.com.tr

24/09/2012

Mekânımız balıklı olsun!

Sonbahara girdik gibi... Bazılarımız hâlâ ‘yaz hattı sathında’ ısrar etse de iki şey vaziyeti bozuyor: Hava sıcaklığı ve balıkçı tezgâhları. Sıcaklık meselesini başka sayfalara devredip, mevsim ulağı balık tezgâhlarına, dolayısıyla şehirde (evden ırak) balık keyfine tüyelim. Canımız balık çekti; lakin her daim evde yenmez ya, biraz kendimizi dışarı atıp, hiç zahmete girmeden sek keyif yapalım. Yani, balık restoranına ya da meyhaneye gidelim. Gidelim de, keyif garanti olacak mı ona bakalım.
Mekân seçimi: Müdavimi olduğunuz mekânı ayrı koyalım, yeni yer keşfedeceğinizi düşünelim. Öncelikli yöntem, bu işlere zamanını, parasını ve damak tadını vakfetmiş arkadaştır. İşi bilmenin yanında, itibar sahibidir de. Tavsiyelerini, birkaç alternatifli şekilde alın. 

Gün seçimi: Hafta sonu dışarı çıkıyorsanız, keşif kritik. Gezin, tozun ama bildik yerde yiyin. Balığınızı da gitmeden ayırtın. Hafta içi; salıdan sonra (pazartesi hafta sonu artıklarına maruz kalmayın) makul saatlerde mekânda balık keyfi için özellikle önerilir.
 
Balık seçimi: Gitmeden önce hangi balığı yiyeceğinizi biliyorsanız, gittiğinizde ayıp mayıp diye düşünmeyin, pişirteceğiniz balığı görün, dokunun, koklayın. Mevsimidir, tazedir diye düşünmeyin. Sirkülasyon var diye çok balık alınır, satılmayan gün atlar. 

Bütçe seçimi: Balık fiyatları çoğu zaman mönüde yazmaz. Masaya oturmadan önce, balığın fiyatını mutlak sorun. Kalabalıksanız ve eğer kalkan, sinarit, akya gibi özel balık durumlarına girecekseniz mutlaka pazarlık yapın. Sonra, hesap gelince şakul kaymasın. 

Mutfak seçimi: Gittiğiniz mekâna balık yemek için mi, ‘her şeyi’ yemek için mi gidiyorsunuz önce ona karar verin. Misal, balık öncesi meze bombardımanı anlamsızdır, birkaç hafif ot, balık mezesi ve illa ki salata kâfidir. Ekmeğe gerek yoktur, limon mevzuu açılmadan kapanmalıdır, her şeyin sonunda tatlı (ayva tatlısı, tahin-pekmez tavsiye olunur), peşi sıra kahve de hesaba katılmalıdır. Son olarak: Eve en çok 1-2 kilometre yaklaşılmalı. Yolun geri kalanı yürüyerek yapılırsa, sağlıklı bir ziyafet nasıl çekilirmiş dosta düşmana gösterilmiş olunur.
Yakında, bir de İstanbul içinde ‘balık rotası’ gezisine çıkalım. Alternatif duraklara, lezzetlere vâkıf olalım. Madem sezonundayız, havaların hâlâ keyfi yerinde, o vakit evde sabitlemenin âlemi yok. 

Maziye hürmet: Here eve bir adet Karekin Deveciyan’ın ‘Türkiye’de balık ve balıkçılık’ kitabı.

Ehlİkeyfİn Seyİr Defterİ
Tarihi Ali Baba Restoranı 1910’lu yıllarda berberlik yaparken, mahalleden Rum komşularının isteğiyle bahçesini mangallı ortama açan, daha sonra çeşitleri arttırıp, peşi sıra da 1920 Alem Kır Gazinosu’nu kuran Balkan göçmeni (Palabıyık) Ali Baba’dan yadigâr bir meyhane Tarihi Ali Baba Lokantası. Mekân, yüksek tavanlı kapalı alanı, çınar ve kestane ağaçlarının gölgesindeki bahçesiyle deniz kenarında mukim. Mutfağın hâkim ‘oyuncusu’ kömür ızgara, buğulama ve güveçte çeşit çeşit balık. Diğer deniz ürünlerine ve mezelere de kayıtsız kalmayalım: Tereyağında bol biberli karides, tarama, paçanga böreği. Fiyatlar yüksek, tedarikli olmakta fayda var.
Kireçburnu Cad. No:20-22, Kireçburnu, Tel: 0212 223 25 25

ŞİKÂYETİM YARADANA!
Motosikletli kent
Modern ‘işkence’ biçimlerinden biri olan şehir trafiğinde, birilerinin kalkıp bisiklet, motosiklet tercihinde bulunması sadece bu arkadaşlar için değil kent için de kıymettir. Tabii ki kaskı, montu, eldiveni, vs. ile... Haliyle, trafikçiler, belediyeciler ve şoförlerden azami ilgi alaka beklenir. Misal, öyle yol kenarındaki çimler gelişigüzel sulanıp yollar ıslatılmaz, yandan motor geçebileceği düşünülerek araç kapıları cart diye açılmaz, sağa sola gereksiz manevralar yapılmaz, diplerine kadar yanaşılmaz, herhangi bir park yerinde ücret alınmaz, düşme halinde yanlarından geçip gidilmez, en önemlisi motosiklet vergisi bu kadar çok tutulmaz. Ne yapılır: Kıymete topluca sahip çıkılır. O vakit slogan olsun: Toplu ulaşım için yapılan ‘tercihli’ yolu, iki tekerlekliler de kullanabilsin.

Sofranın gülü
Palamut takoz
İstanbul’un sembolü, belki de tarihinin en fiyakalı dönemlerini yaşıyor. Geçmişte bolluktan, tuzlu fıçılara basılan, avlanmaktan bezilen, çift çift satılan, ismi fakir doyurana çıkan palamut şimdilerde tezgâhta poz verince, yüzler ve mideler gülüyor. Balık taze olduğunda, muamelede basitlik esastır. Palamutumuzu, çeşitli göz ve el müdahalelerinden (ve ayıklatıp, takoz halinde kestirip) sonra alıyoruz. Soğanları kesip, yağladığımız tepsiye seriyoruz, üstüne takoz palamutları koyup, onların da üstüne tuz ve karabiber serpiyoruz. Vaziyete göre biberiye, taze kekik veya maydanoz da serpilebilir. Ama illa ki defne yaprağı ilavesi yapıyoruz. Sonra, tepsimizi önceden ısıtılan (180-200 derece) fırına veriyoruz. 20 dakika kâfi, balığı kurutmanın âlemi yok. Çıktığında, yanından rokayı, kırmızı soğanı ve mevsiminde domatesi eksik etmiyoruz. Afiyet olsun!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp