Top
Can Gürses

Can Gürses

cangurses@gmail.com

11/08/2014

Erdoğan'ın zaferinin 4 temel sebebi

Yerel seçimlerin hemen sonrasında sağ ve sol görüş kavramının tamamen bittiğini ve artık yeni bir devrin başla(tıl)dığını söylemiş, bunun dayatılarak devam ettirileceğini de eklemiştim [1]
Artık devir, muhafazakarlar-demokratlar devri.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin adayların belirlenmesi aşamasından yürütülen kampanyalardaki tarza kadar her aşamasında bu devrin emarelerini görmek mümkün.
Bu açıdan ortaya çıkan sonucu oldukça doğal ve çok temel bazı nedenlere dayalı:

1) Türkiye muhafazakar bir ülke
Türkiye artık seçim tartışmalarının farklı eksenlerde geçtiği bir ülke haline geldi. Yerel seçimlerin hemen sonrasında yazmıştım, şimdi yineleyim:

Uygulamada henüz görmesek bile bize dayatılan adayların durduğu yerlere bakarsak artık Amerikan sisteminin pratikte aktifleştiğini görüyoruz. Muhafazakarlar ve Demokratlar şeklinde ikiye bölünmeye çalışılan bir durumdayız.

Bir sol ve bir milliyetçi partinin çatı aday olarak adlandırıp belirlediği kişinin ne sol ne de milliyetçi kimliği ön planda. Aksine doğrudan muhafazakar bir aday ve doğrudan göze batan ilk özelliği Erdoğan’dan daha “light” bir muhafazakar oluşu!..

Geriye kalan tek aday Demirtaş da tüm seçim boyunca özgürlükçü ve demokrat bir kimlik sergilemeye çalıştı ancak artık görünen köyün kılavuz istemediği çok açık:

1983’ten bu zamana kadar yapılan seçimlerin tamamına bakarsak görürüz ki Türkiye zaten açık ara muhafazakar bir ülke ve her koşulda, her şartta böyle.

Yaklaşık 30 yıldır, sağ eğilimli partilerin aldığı oy ortalaması yüzde 68, sol eğilimli partilerin aldığı oy ortalaması yüzde 27.5 ve sapma oranı yüzde 4 civarındadır.

Yani kimin ne kadar uzayıp kısalacağının bu kadar net ve zamanın süzgecinden geçmiş olduğu bir ortamda artık şaşkınlığımızı bir kenara koymanın zamanı!



2) Seçmenin Şaşkınlığı ve Çaresizliği

Aslında tam da bu demokratlar-muhafazakarlar dayatması yüzünden herkesin iyiden iyiye bocaladığı da aşikar.

Eskiden sol ve sağ partilerin ince ince bölünmüş fraksiyonlarında bile kendine yer bulmakta zorlanan seçmen artık iyice delirme noktasına gelmiş durumda.

Görünüşte bile olsa ortada kalan tek sol partinin çıkardığı adayın muhafazakarlığının yarattığı hayal kırıklığı ve huzursuzluk... Sol duruşun düşüncelerine nispeten en yakın aday olarak duran Demirtaş’ın geçmişi, geldiği yerin yarattığı vicdan muhasebesi... Bir çok seçmeni karamsarlığa düşürüp “ hay ben böyle işe...” dedirtmiş olabilir ve dedirtti de.

Empati kurmamak mümkün değil...

Ancak... Diktatörlük, baskıcı rejim ve dayatmalarla ilgili bunca atıfta bulunduktan sonra, “bana dayatılan bu adayları beğenmiyorum kardeşim!” deyip, duruma müdahale edebileceğin tek şansı es geçmek en hafif tabiriyle çocukluktan başka bir şey değil.

“Çok afedersiniz ama” bu durum biraz, maazallah ülke savaş koşullarında olsa da seferberlik ilan edilse, “vicdani red” argumanıyla seferberliğe katılmamaya benziyor!..

3) Seçmenin ilgilendiği yegane konu; Ekonomi:

Geçtiğimiz yerel seçimlerde gördük ki seçmenin çoğunluğu, özellikle de iktidar partisi seçmeninin çoğunluğu ne yolsuzluklarla ne hırsızlıklarla ne de toplumsal ayaklanmalarla ilgileniyor.

Bu seçimlerde de gördük ki seçmenin çoğunluğu adayların entellektüel kimliği, tarzı gibi konularla da çok ilgili değil.

Ülkede ırk, mezhep, kültür, cinsiyet ve hatta eğitim düzeyi açısından bile aşağılanmamış bir azınlık ve karşı karşıya getirilmemiş bir tek grup kalmamışken görüyoruz ki yine değişen bir şey yok!..

Fakat sebebi tam olarak (Ömer Laçiner’in etik değerler hakkındaki makalesinde bahsettiği gibi [2] ) toplumun çoğunluğunun kendisi gibi gördüğü bir liderin güce ulaşmak ve onu muhafaza etmek için her yolu denemesine ve başarmasına hayran olması da değil bence.

TUİK verilerine göre 55 milyon seçmenin 33.5 milyonunun eğitim derecesi lise mezuniyetinin altında yani ya okuma yazma bilmiyor ya ilkokul mezunu ya da ortaokul ve dengi bir okul mezunu.

Eğitim seviyesi 'lise altı' olan kesim, iktidar partisinin oylarının ortalama yüzde 75’ini temsil ediyor. Bu 32.5 milyon seçmen arasından sadece yüzde 28’inin yani 9.3 milyonunun internet erişimi var. Bunlardan da kaç tanesi düzenli olarak Twitter gibi sosyal medya mecralarını kullanıyor meçhul.

Diyebiliriz ki iktidar partisi seçmeninin çok büyük bir bölümü zaten düzenli internet kullanıcısı değil, düzenli sosyal medya kullanıcısı hiç değil.
Dolayısıyla aynı yerel seçimlerin öncesindeki Gezi olaylarında, cemaat-hükümet kavgasında ve yolsuzluklarla ilgili tapelerde olduğu gibi cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ana akım medyanın genelinde ve özellikle de sosyal medyada dönen fırtınalardan çok uzak ama aynı zamanda çok da kalabalık bir seçmen kitlesi ile karşı karşıyayız.

Ve bu kitlenin umurunda olan tek bir şey var ve hece hece söylersek:

E-KO-NO-Mİ

İşin özeti, Türkiye’de hane halkını can evinden vuracak bir ekonomik sıkıntı olmadığı sürece değişen hiçbirşey olmayacak... Bu kadar net!

4) Sosyolojik Sebepler

Her şey olup her şey biterken bunların hepsinin farkında olan bir seçmen kitlesi yok mu? Tabii ki var...

Ezelden beridir oy verip iktidara taşıdıkları partinin demokrasi ve hukuk konularındaki samimiyetinin, Nihat Doğan’ın her ünlünün cenazesinde en önlerde yer alması seviyesinde olduğunu görüyorlar mı? Tabii ki görüyorlar...

Peki neden oldukları yerde duruyorlar?! Çünkü onların yaşadığı çelişki de aslında kendini sol düşünceye ait görüp kapana kısılmış hisseden seçmen kitlesinin çelişkisine çok benziyor.

Yaşadıkları durumu, kendimi bir kenara çekip, sıklıkla başvurduğum iki bilim adamının sözleriyle açıklamaya çalışayım.

Erich Fromm der ki: Günümüzde var olan temel toplumsal kaçma yolu, faşist ülkelerde olduğu gibi bir öndere boyun eğmek ve demokrasilerde görüldüğü üzere zorunlu uyum sağlamak, razı olmaktır.

Carl Sagan’da neredeyse devamını getirircesine bu “razı oluştan” insanın neden kolayca geri dönemeyeceği üzerine der ki: Eğer yeterince uzun bir süre kandırılarak bir şeye inandırılmışsak, bu kandırılmışlığın kanıtlarını reddetmeye yatkınlaşırız. Artık doğru olanı bulmakla ilgilenmez oluruz. Yapılan kandırma bizi eline geçirmiştir. Bunu kendimize bile itiraf etmek artık fazlasıyla acı verici olacaktır. Bir şarlatan böylesi bir gücü sizin üzerinizde kullanmak üzere bir kere verdiğinizde bir daha onu neredeyse hiç geri alamazsınız.

*********

İşte Türkiye’nin geçirdiği bir seçimin, bir defa daha değişen hiç birşey olmamasının kısa hikayesi böyle...

Asıl soru şu:

Bu 4 temel sebebin sadece birinde de değil hepsinde bir değişiklik yaşanmadan gelecek yıl ki genel seçimlerde bir farklılık beklemek mümkün mü sence?

İletişim için: https://twitter.com/canitti

Referanslar

1) http://www.radikal.com.tr/hayat/secim_bilimi_yeni_bir_donemi_isaret_ediyor_demokratlar_muhafazakarlar-1184101  


2) http://t24.com.tr/yazarlar/omer-laciner/erdogan-ve-seviye-meselesi,9896  










Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp