Top
Cengiz Semercioğlu

Cengiz Semercioğlu

csemercioglu@hurriyet.com.tr

14/04/2020

Sokağa çıkma yasağında İstanbul

Cuma akşamı yaşanan izdihamın önüne geçilecek tedbirler alınmalıydı meselesi, zaten hepimizin ortak düşüncesiydi...

Cumartesi evden çıkmadım ama pazar günü gazeteci merakıma yenilip atladım bisiklete, şehirde ne oluyor diye bir tura çıktım...

Fotoğraf çekmek, yasağa uyulup uyulmadığına bakmak için...

Cihangir’den Beyazıt’a kadar bisikletle gidip geldim, şunları gördüm;

◊ Denetimler müthişti. Yol boyunca 6 kez çevrildim, memur arkadaşların kimi tanıdı geçmeme izin verdi, kimi sarı basın kartımı görmek istedi.

Yasağa uyma oranı yüzde 100’dü. Yol boyunca toplasan 3-5 araç, sokaklarda sadece 5-10 insan gördüm.

◊ Geçmişte sayım günlerinde böyle boş olurdu İstanbul. O günlerde de ya gazeteye çalışmaya giderdim ya da sayım memuru olarak görev yapardım. Ama o zamanlar bile bu kadar yasağa uyulmazdı.

◊ Doğma büyüme İstanbulluyum, ben kenti bu kadar sessiz bu kadar boş hayatımda görmedim...

Günün her saati kalabalık olan Eminönü ve Sultanahmet meydanlarında sadece güvercinler vardı.

◊ Bir süre sonra bu kadar sessizlik ve boş sokaklar ürkütücü oluyor. İnsanda bir korku filmine girmiş hissi uyandırıyor.

◊ Bir sokak köpeği gördüm Galata Köprüsü’nde işe yetişmeye çalışır gibi hızlı adımlara gidiyordu. Durup yanıma çağırmama rağmen arkasına bile bakmadı, belli ki o da insansız şehirde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

◊ Sultanahmet Meydanı’nda ağır silahlı özel harekatçılar vardı. Hemen yanıma gelip “Video neden çekiyorsunuz” diye kimlik sordular.

◊ Beyazıt Meydanı, Çemberlitaş, Cağaloğlu gençlik yıllarımızda Hürriyet Binası’yla üniversite arasında arşınladığımız yollardı. Hiç bu kadar boş olmamıştı.

◊ Sirkeci’nin telaşı diye bir şey vardır, martılar da bile telaş yoktu.

◊ El ayak çekilince İstanbul’un güzelliği ortaya çıkmıştı. Herkesin susup İstanbul’un konuştuğu bir pazar günüydü...

Sokağa çıkma  yasağında İstanbul
Galata Köprüsü’nün ortasında durup selfie çekmek İstanbul’da yapılabilecek en zor şeylerden biridir, fırsatı kaçırmadım.

Bocelli’yi 2 milyon 700 bin kişi izledi

Pazar akşamı Andrea Bocelli’nin Milano Duomo Katedrali’nde verdiği konseri izledim...

YouTube’dan canlı yayınlanan konser pazar akşamı başlayan Paskalya nedeniyle “umut için müzik” adını taşıyordu.

Tam bir yıl önce kızımla birlikte o meydandaydık, Cartoon Network’te yayınlanan 44 Cats karakterleriyle Duomo Meydanı’nda fotoğraf çektiriyorduk.

Pera’yla beraber meydanın boş halini izledik. Bocelli neden katedralin içinde derken meydana çıktı, drone’lar kalktı zaten o sırada da konser bitti.

Paskalyanın başlangıcı ve hayatını kaybedenlerin anısına verilmiş 30 dakikalık bir konserdi...

Güzeldi ve konseri aynı anda 2 milyon 700 bin kişi izledi.

Neden kimse YouTube’da canlı yayın yapmıyor

Her akşam pek çok sanatçı Instagram’dan canlı yayın yapıyor, şarkılar söylüyor, düetler yapıyor evlerinden...
Hem sanatçı hem de müzikseverler adına şu sıkıntılı günlerimiz için güzel eğlencelikler bunlar...
Ama hiç merak ettiniz mi neden canlı yayınlar YouTube’da değil de Instagram’da yapılıyor bizde?
Bakın Lady Gaga bu cumartesi günü, “One World: Together at Home” adıyla pek çok sanatçının desteklediği bir konser verecek.
Nerede? YouTube’da...
Pazar akşamı Andrea Bocelli, Milano Duomo Katedrali’nin içinde ve önünde bir konser verdi.
Nerede? YouTube’da...
Bizimkiler içinde ise YouTube’u tercih eden sanatçı yok, hepsi Instagram’da canlı yayında...
Neden biliyor musunuz?
YouTube er meydanı da o yüzden. Canlı yayın sırasında “şu an şu kadar kullanıcı izliyor” diye anlık olarak seyirci sayısını veriyor.
Ve bu rakamları manipüle etmek, oynamak, arttırmak mümkün değil. Kaç kişiyse o kadar...
Instagram’ı ise hepimiz biliyoruz, satın alınan takipçiler, beğeniler, bot hesaplardan atılan mesajlar, anlık izleme sayılarını arttırmalar, her türlü numara mevcut.
Bu yüzden bizde sanatçılar YouTube’u değil de, Instagram’ı tercih ediyor.

Hürriyet Bilim Kurulu’na soruyorum:

Her iyileşen mecburi donör olamaz mı?

Başından beri Hürriyet’in korona günlerini en iyi takip eden, aktaran gazete olduğunu yazıyorum...

Ahmet Hakan çok güzel bir adımla Hürriyet Bilim Kurulu’nu hayata geçirdi.

Herkes aklına takılanı soruyor, Hürriyet Bilim Kurulu yanıtlıyor. Benim de uzun süredir aklıma takılan bir soru var.

Dün THY pilotu Mehmet Ali Kılıç’ın Covid-19 nedeniyle hayatını kaybettiği haberinin altında bir detay vardı; “Koronavirüs teşhisi konan THY pilotu             Serdar Gündoğdu için de donör aranıyor” deniyordu.

THY pilotu gibi donör bekleyen yüzlerce hasta var.

Bu donör meselesi bu kadar hayatiyse neden iyileşen hastalardan taburcu olmadan donör alınamıyor?

Neden bu durum iyileşen hastanın inisiyatifine bırakılıyor?

Virüsü yenip taburcu olmuş hasta yeniden hastaneye gider mi donör olmak için? “Virüsü yeniden kaparım” diyerek korkudan gitmez, evinden çıkmaz.

Öyleyse bu durumda neden her iyileşen hasta için “mecburi donördür” kuralı konmuyor. Her iyileşen hastadan taburcu olmadan önce kan alınır ve ihtiyacı olduğunda donör olarak kullanılır.

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp