Top
Mehmet Açar

Mehmet Açar

macar@htgazete.com.tr

17/03/2013

Naif bir barış özlemi: 'Jin'

"Jin", Reha Erdem'in "gizli merkezleri"yle seyircinin kafasını karıştıran önceki filmlerinin yanında su damlası gibi berrak öyküsüyle öne çıkıyor. Erdem'in bu filmi 30 yıldır sürüp giden ve onbinlerce insanın canına malolan savaşa dair açık ve yalın şeyler söyleme isteğiyle çektiği belli.

Öykü, 17 yaşındaki Jin'in (Deniz Hasgüler) kampta dinlediği Kürtçe türkünün ardından, gecenin karanlığında silahıyla, üniformasıyla örgütten kaçması ve İzmir'e dayısının yanına gitmek istemesi üzerine kurulu. Film boyunca geçmişi hakkında çok az şey öğreneceğimiz Jin'in kaçış nedenini, kaç yıldır dağda olduğunu bilmiyoruz. Zaten "Jin" bunlarla ya da savaşın nedenleri ve toplumda yarattığı sonuçlarla ilgili bir film değil... Alışageldiğimiz politik filmlere de hiç benzemiyor. Erdem'in "A Ay" ve "Hayat Var" filmlerinde de kullandığı "genç kız" figürünün bu kez savaşla doğa arasında bir yere taşındığı söylenebilir.

Erdem, asıl amacını açılış sekansında belli ediyor. Dalların ve yaprakların arasından beliren Jin, doğanın ve temsil ettiği bütünlüğün bir parçası. Finaldeki kareyle birlikte ele alındığında Erdem'in "Jin"i bu iki resmin çağrıştırdığı anlamlar için çektiğini sezmek mümkün.

Erdem sadece Jin'in hayvanlarla iyi geçinmesini vurgulamıyor. Hayvanların olup bitenlere şahit olduğu, anladığı ve hatta Jin'in başına gelen talihsizliklerden ötürü acı çektiklerini de hissettiriyor. Savaşın asıl hedefi, sanki Jin'in doğayla uyumu, içindeki iyiliği... Yiyeceklerini paylaşan, riske girme pahasına zor durumdaki hayvanlara, insanlara yardım eden Jin'in içindeki saf barış duygusunu görmek mümkün.



Savaşın sertliği ile doğanın huzurlu dinginliği arasındaki çelişki, Terrence Malick'in başyapıtı "İnce Kırmızı Hat"ı hatırlatsa da Reha Erdem, savaşı daha çok sesler, uçup giden kurşunlar ve düşen bombalarla yansıtıyor. Bazı bölümlerde bütçenin düşüklüğünü seyirciye fark ettirdiği için bence bir zaaf haline gelen bu tercihin anlamlı yanı, savaşanları değil, Jin ile savaşı karşı kutuplara koymuş olması. Böylece savaş, nedenlerinden bağımsız olarak özündeki kıyıcılıkla getiriliyor karşımıza... Yaralı askerin Jin'e "keşke bir gün çay bahçesi gibi bir yerde karşılaşsak" dediği an, barış temennisini son derece saf bir biçimde yansıtıyor.

MASAL OVADA BİTİYOR...

"Jin"in uzun olduğunu ve yer yer kendini tekrar ettiğini söylemek gerekiyor. Jin gibi genç yaşta dağa çıkmış bir kızın ovada başına geleceklerden, kendisini bekleyen tehlikelerden habersiz gibi davranması, mesela kimliksiz seyahat edebileceğini düşünmesi pek inandırıcı değil. "Kırmızı Başlıklı Kız" masalına yapılan göndermeler de bu inandırıcılık eksikliğini telafi edemiyor. Yarı feodal düzenin hüküm sürdüğü bir bölgede kız olarak ayakta kalmaya çalıştığı bölümler, gereksizce uzun tutuluyor. Çobanla yaşanan silahlı ve silahsız iki karşılaşmada Jin'in gördügü farklı muamele zaten her şeyi o kadar iyi özetliyor ki, insan gerisine ne gerek var diye düşünmeden edemiyor.

Ayrıca filmin çekildiği Balıkesir bölgesinin Doğu'nun atmosferini yansıtmaktan uzak kalması filmin gerçekliğiyle seyircinin arasına ciddi bir mesafe koyuyor. Bazı eleştirmenlerin tam not verdiği "Jin", bence Reha Erdem'in en iyi filmlerinden biri değil. Ama kendi koyduğu hedefe ulaşan, barışın anlamına katkı yapan bir film olduğu kesin.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp