Top
Mehmet Açar

Mehmet Açar

macar@htgazete.com.tr

05/04/2013

Zombiler de âşık olur

Zombi filmlerine duygusallığı, aşkı ve naifliği getiren “Sıcak Kalpler” (Warm Bodies) soundtrack’indeki
güzel şarkılar eşliğinde rahatça seyredilen romantik bir gençlik filmi

ZOMBİLER vampirler kadar olmasa da sinemacıların gündeminden düşmüyorlar. Çağdaş sinemayı "yaşayan ölüler"in dehşetiyle tanıştıran George Romero ve Sam Raimi gibi öncü yönetmenler, zombileri gerilimden uzak, kanlı bir kara mizahın orta yerine sürmüşlerdi. Romero zombiler üzerinden kapitalizmi eleştirmiş, Raimi seyirciyi eğlendiren ucuz ve bayağı bir estetik yakalamaya gayret etmişti. Sonraki yıllarda zombi filmleri, şiddet ile mizah arasında salınıp durdular...
Isaac Marion'un romanından Jonathan Levine tarafından sinemaya uyarlanıp yönetilen "Sıcak Kalpler" ise zombi filmlerine alışık olmadığımız duygusal ve yumuşak bir yaklaşım getiriyor. İlk bölümde bazı sert sahneler olsa da, öyküyü canavarların, devlerin tarafına geçerek anlatan animasyonların çocuksu havasını hatırlatan bir tavrı var filmin. Bugüne kadar hep insanların gözünden takip ettiğimiz zombilere bu kez içeriden bakıyoruz. Film, genç bir zombinin düşünce sesiyle sürüp gidiyor.
"Ötekileştirdiğimizi sevelim, önyargıları kırıp birbirimizi anlayalım ve dünyayı aşkla, muhabbetle kurtaralım" türünden iyi yinetli bir naiflik her şeye hâkim. Malum, zombiler gördükleri insanları çiğ çiğ yemekten başka gayeleri olmayan genellikle duygusuz ve belleksiz varlıklardır. Başlangıçta burada da durum aynı ama aşkın kudreti her şeyi değiştirmeye başlıyor. Zombilerden boşalan "kötü adamlar" kontenjanını ise artık insanlığa geri dönüş şansı kalmayan, bir deri bir kemikten ibaret "Kemikliler" grubu dolduruyor.
Filmin en sevdiğim bölümü zombilerin varoluş sıkıntılarıyla karşımıza geldikleri açılış sekansı oldu. Sanki dünyayı terk etmek istercesine bir havaalanında toplanmaları, Godot'yu beklercesine orada yaşamaları ve insan oldukları zamanlardan kalma gündelik alışkanlıklarını tekrar etmeleri akılda kalıcı kadrajlarla yansıtılıyor. Ama bu bölümlerdeki ironi ve hüzün filmin bütününe yayılamıyor. 2011 'de "Şansa Bak" (50/50) adlı filmiyle tanıyıp sevdiğimiz yönetmen Jonathan Levine'ın bu kez asıl amacı gişede başarılı olacak masalsı bir aşk filmi... Dolayısıyla, popüler gençlik filmlerinin yüzeysel romantizmini yakalamaya çalışıyor ve hedefine ulaşıyor. Nicholas Hoult ile Teresa Palmer "kıyamet sonrasının Romeo ve Juliet"i olarak fena değiller. John Malkovich'in ne yazık ki gayet klişe bir rolde oynadığı filmin en güzel yanlarından biri de Bruce Springsteen'den Bob Dylan'a, Feist'ten Bon Iver'a kadar uzanan, kulaklarda nostaljik tınılar bırakan güzel şarkılar...
Filmin notu:6.5

 

Maksat şiddet olsun!

SON yıllarda "Testere" ve "Hostel" gibi pehlivan tefrikasına dönen seriler, seyircilere mide bulandırıcı, kanlı ve iğrenç şiddet gösterileri sunarak gişede büyük başarılara imza attılar. Bir çeşit "şiddet pornografisi"ni yansıtan bu serilere şimdi de "Koleksiyoncu" eklendi. "Testere"nin "beyin ekibi"nden Marcus Dunstan'ın yönettiği "Koleksiyoncu 2" (The Collection), 2009 yapımı "Koleksiyoncu"nun (The Collector) devamı niteliğinde.
Seriye adını veren sadist ve cani koleksiyoncu, maskesini hiç çıkarmayan, konuşmayan biri. Kurbanlarını tuzağa düşürüp sandıkların içine koyduktan sonra onları terk edilmiş eski bir otelde büyük masraflara girilerek özene bezene kurulmuş "işkence ve cinayet tesisleri"ne getiriyor. Bazen hapishaneden bozma bir sanat galerisini bazen de bir mez bahayı andıran, yüzlerce ceset ve bir sürü esir barındıran bu muazzam tesisin polisten ya da yetkililerden nasıl saklanabildiği sorusuna elbette bir cevap bulmak imkânsız.
Koleksiyoncunun elinden kurtulan Arkin'in (Josh Stewart) elindeki değerli bilgiyi neden polise değil de, üç beş silahlı sivile verdiğini anlamak da kolay değil. Aslına bakarsanız, "Koleksiyoncu 2"de öykü ve karakterlerin pek bir önemi yok. Yönetmen belli ki "Maksat, şiddet olsun" demiş, gerisini koyvermiş. Ama hakkını yemeyelim. Muhtelif filmlerden devşirme fikirler, su tanklarındaki cesetler, duvarlardaki resimler ve enstalasyon tadındaki tuzaklarla filme hafif sanat kokusu da katmaya çalışıyor. Sonuç: Gerilim ve korkudan uzak, son derece kanlı bir şiddet gösterisi...
Filmin notu:3.5

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp